HDP’nin son açıkladığı seçim stratejisine göre, şimdilik 3 büyük kentte (İstanbul, İzmir ve Adana’da) büyük şehir belediye başkanlıklarına aday gösterilmeyecek. Bu kentlerin ilçe belediyelerine ve belediye meclis üyeliklerine aday gösterilecek. Ayrıca Ankara, Urfa, Gaziantep, Mersin gibi büyük kentlerin durumunu değerlendirme çalışması devam ediyormuş.
Bu kararın kendisi, HDP’nin “üçüncü seçenek” olma iddiasını sona erdirmiştir. Selahattin Demirtaş ile açılan parantez, 2019 yerel seçim politikasıyla kapatılmıştır.
HDP, kötünün kötüsüne karşı kötüyü destekleme kararı veriyor ve bunu büyük bir fedakarlık olarak sunuyor. 6 milyon oya sahip bir parti gibi değil, aciz konumda bir parti gibi davranıyor, adı üstünde kötüyü desteklememizi istiyor.
HDP ve bileşeni olan sosyalist partiler (ESP, SYKP, Devrimci Parti gibi sosyalizm iddiası olanlar da dahil) CHP-İYİ Parti’nin millet ittifakına oy isteyecektir.
Peki, HDP bunu neden yapacak?
HDP, AKP-MHP ittifakının siyasal alanını CHP-İYİ Parti eliyle daraltılmasını, demokrasi eğilimlerinin güçlenmesi olarak değerlendiriyor. AKP-MHP’nin emekçi ve Kürt düşmanı siyasetlerinde CHP-İYİ Parti’nin hangi farklı tutumu olduğunu da açıklamış olsalar, iyi olacaktı.
Mesela, dokunulmazlıkların kaldırılması meselesinde olduğu gibi mi? Ya da 24 Ocak günü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde kabul edilen Türkiye raporuna (Türkiye’deki anti demokratik uygulamaları ifade ediyordu) CHP’li milletvekillerinin ret oyu vermesi gibi mi?
HDP’nin seçim stratejisinin gerekçeleri
HDP’nin seçim stratejisi iki temel dayanağa sahip: Birincisi, on gün kadar önce 9 Kürt partisinin ortak deklerasyonunda ifadesini bulan “Kürdistani” olan stratejidir.
AKP, HDP’li 102 belediyeden 96’sına kayyum atamıştı. Kayyumlar “sömürgeci” bir siyaset izlediler. Bu kentlerde Kürt olan ne varsa söküp atmaya kalktılar. Kürt dil kurslarını, kadın dayanışma evlerini kapattılar; Kürt değerlerini ifade eden park ve cadde isimlerini değiştirdiler. Belediye binalarına karakola çevirdiler. HDP, Kürdistani stratejiyle bu belediyeleri, Kürt değerlerini AKP elinden geri almak üzere “ulusalcı” bir strateji izlenmeye karar verdi.
İkincisi ise, Batı’da AKP-MHP bloğunun sınırlandırılması stratejisi olarak açıklandı.
HDP sözcüsü Saruhan Oluç’un T24’e verdiği mülakata bakacak olursak, doğru politika yerel seçimler üzerinden Türkiye siyasetine müdahale yapmak üzerine inşa edilmiştir. 31 Mart 2019 seçimleri, herhangi bir yerel seçim değil, demokrasi referandumu, olarak algılanmaktadır.
Oluç’a göre, ya iktidar ittifakı elini güçlendirecek ya da iktidar büyük illeri kayderek daralacağı için yeni bir siyasal dönem önümüze açılacak. Baskıcı, korku imparatorluğunun alanı daraltılacak. Oluç, “derdimiz şu veya bu partiyi güçlendirmek değil, AKP-MHP ittifakını daraltmak” diyor ve ekliyor, “Oy potansiyelimizi en iyi değerlendirmek için büyük şehirlerde belediye başkanlığına değil, belediye meclis üyeliklerine adayız”.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin politikası, AKP ve CHP arasına sıkışan kitlelere üçüncü bir yolu göstermek olarak özetlenebilirdi. Bu politikanın kendisi, sadece Kürtlerle sınırlı olmayıp “Demokratik Cumhuriyet” programıyla özetlenen, burjuva iktidar ve ana muhalefet dışında aşağıdan ve demokratik bir siyasi adresi (HDP’yi değil olsa olsa HDK’yı) işaret eden politikaydı.
HDP “Seni başkan yaptırmayacağız” derken, CHP adayına oy vereceğiz demiyordu. Kendi adayını çıkartıyordu.
Bugün gelinen noktada “Kötünün kötüsü var” denilerek, CHP-İYİ Parti kötüdür ama AKP-MHP kötünün kötüsüdür deniyor. Hem kitleler hem de HDP üçüncü bir seçenek olmaya aday gösterilmiyor. Oysaki, AKP karşıtlığına dayanan bir politikanın yetersizliği HDK ve HDP’yi ortaya çıkartmıştı.
Kürt illerinde seçimlere girilmesi strateji ise, Demokratik Cumhuriyet temeline değil, Kürt ulusalcılığına dayanıyor ve Türkiye genelini kapsamıyor.
Sonuçlarını bildiğimiz bir politika
Ehvenişer ya da ikici politika tarzı, geleneksel solda yaygın bir teamüldür. Sadece Türkiye’de değil, Dünya’da da böyledir. Ancak sonuçlarının ne olduğu da biliniyor.
Türkiye solu (sosyalistlerin pek çoğu da dahil) seçimler meselesini ya hafife almış, genellikle boykot taktiği izlemiş gizlice CHP’ye oy vermiştir ya da açıktan CHP’yi işaret etmiştir, bağımsız bir siyasal çizgi izlememiştir.
En bilinen örnek, 5 Haziran 1977 seçimleridir; dağa taşa Karaoğlan yazılan bu seçimler, kanlı 1 Mayıs katliamının ardından yapılmış, CHP sosyalist sol tarafından da desteklenmişti. CHP yüzde 41,4 oy almıştı. Sonra ne oldu, biliniyor. CHP sivil faşist harekete barikat olmadı, ülkücüler gemi azıya aldılar, CHP sıkıyönetim ilan etti, Maraş katliamı başta birçok katliam ve aydın cinayetleri yaşandı, patronlar lokavt ilan etti, CHP iktidarı kaybetti ve 3 yıl sonra önce 24 Ocak kararları ardından da 12 Eylül asker idarbesi oldu.
Daha yakın tarihte Fransa örneği var. Chirac ile Le Pen arasında kalan Fransız solunun “faşiste değil hırsıza oy ver” politikası, aşırı sağcı partiyi engelleyemediği gibi, yoksullaşmayı da durduramadı; belki de gelecek seçimlerde Le Pen (bu kez kızı Marine) cumhurbaşkanı olacak. Tüm Avrupa’da evheni şer politika izleyen sol siyasetler ne demokrasinin gelişmesine katkı veriyor ne de aşırı sağa barikat olunmasını sağlıyor.
Evheni şer, politikanın gericiliği, baskıyı, yoksullaşmayı, işsizliği engelleyici bir umut olduğu doğru değildir. Gericilik, aşarı sağ, işsizlik ve yoksulluk seçimler yoluyla üstelik evheni şer burjuva partileri destekleyerek hiçbir yerde geriletilememiştir; aşırı sağı ve kapitalizmi ancak ezilenlerin, emekçilerin kitle seferberliği geriletebilir.
HDP kurmayları, tipik burjuva politikacıları gibi hareket ediyorlar ve kitlelerin harekete geçirilmesine dair bir strateji izlemiyorlar. Kürt ve emekçi seçmene yanlış bir yol gösteriyorlar: CHP’nin kazanmasını demokrasi olarak sunuyorlar.
Üstelik ortada CHP ile yapılmış açık bir siyasi ortaklık, sözleşme de bulunmuyor.
Evet, fedakarlık gerekiyor!
Yerel seçimlerin genel seçimler gibi ele alındığı doğruysa, bu seçimler kritik ve önemliyse, AKP-MHP ittifakının geriletilmesi gerekiyorsa, yapılması gereken üçüncü seçeneği örgütlemek, ortaya çıkartmak, açık bir politika izlemektir.
AKP-MHP’nin yenilgisinde HDP oyları kıymetliyse, o vakit bu oylara hakkını verecek bir HDP yönetimi ya da CHP-İYİ Parti ittifakı olmalıdır. Öyle görülüyor ki, ne CHP HDP’nin kritik rolünün farkındadır ne de HDP yönetimi oylarının kıymetini biliyor. Ya da bizim bilmediğimiz gizli pazarlıklar olup bitmiştir!
Bir fedakarlık yapılacaksa, bu emekçiler, Kürtler ve ezilenler lehine; üçüncü seçenek için yapılmalıydı, CHP-İYİ Parti’nin, kötünün lehine değil! Çünkü onlar demokrasiyi, demokratik mücadeleyi, işçileri, Kürtleri, ezilenleri desteklemiyorlar!
‘AKP-MHP itifakı Kürtlere, emekçilere fayda getirmediği ne kadar doğruysa, ‘beterin beteri var’ kıvamındaki HDP politikası da ezilenlere fayda getirmeyecektir.