AKP-MHP oylarıyla Anayasa Komisyonu’ndan geçen taslak metin, 9 Ocak Pazartesi gününden başlayarak Meclis oturumlarında görüşülecek. 18 maddelik taslağın 10 maddesinde ikinci dereceden değişiklikler yapıldı. AKP’ce 23 Ocak gününe kadar tasarının tartışılması ve ardından oylanması planlanıyor.
Oylama tek tek maddeler için ve gizli yapılacak. Millevekilliği yaşının 18’e düşürülmesi gibi, bazı maddelerin AKP içinden de destek almayabileceği söyleniyor. AKP’nin 317 (biri Meclis başkanı ve oy kullanma hakkı yok), MHP’nin 39 milletvekili bulunuyor. CHP’nin 137, HDP’nin 59, bağımsız 2 milletvekili var. MHP içinden “hayır” oyu kullanacağını açıklayan milletvekilleri var. AKP içindekiz By Lock’cu vekillerin ne yönde oy kullanacağı bilinmiyor. Dolayısıyla 330 rakamına ulaşılması mümkün ama bu sayının altında kalınması imkânsız değil.
Eğer sokak ayağı güçlü olan bir muhalefet oluşturulabilirse, 1 Mart (2003) Tezkeresinin oylanması sırasında olduğu gibi, “hayır”lı bir sonuç neden ortaya çıkmasın?
OHAL’in 19 Nisan’a kadar uzatılması ve kamu çalışanlarından ihraçlar, muhalefet cephesini kendiliğinden büyütüyor. AKP ile daha geniş kitleler arasında zıtlaşmayı artırıyor. Taslağın meclisten geçmesi halinde referandum tarihi OHAL kapsamı içinde kalacak. Bu ise, OHAL içinde bir referandum yapılması demektir ki, özgür tercihleri yönlendirmeye yönelik olacaktır. Diğer yandan, CHP ve HDP’nin yanı sıra parlamento dışı muhalefet partilerinin, “hayır” oyu verecek sosyalist çevrelerin baştan dezavantajlı olacakları bir referandum süreci yaşanacak demektir.
Üstelik siyasal iklimden vazife çıkartan kolluk kuvvetleri siyasal kararlara imza atacaklar, baskı kuvvetlenecek demektir. Bunun emareleri bir hayli çok: İzmir’de başkanlık sistemine karşı afiş asan TKP üyeleri “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” sebebiyle ifade vermeye zorlandılar.
Diğer yandan, başkanlık sistemine karşı muhalefetin esasen sosyal medya üzerinden yürütüldüğü bugünkü koşullarda, devlet büyüklerini aşağılama suçu var ve bin 700’e yakın kişi bu suçtan tutuklu, 10 binden fazla soruşturma ise devam ediyor. Son KHK ile polise internet kullanıcılarının adres bilgilerine erişme yetkisi verildi. Polisiyle önlemlerle yüzyüze geleceğiz demektir.
Bu suç sayılan fiillerin büyük bir kısmı ise, normal koşullarda fikir özgürlüğü kapsamında sayılır. Fakat siyasal iklim sebebiyle suç kapsamına alınıyor. Tıpkı laikliği savunan Halkevcilerin ya da modacı Barbaros Şansal’ın, gazeteci Ahmet Şık’ın tutuklanması gibi…
OHAL kapsamında yapılacak siyasi bir “hayır” kampanyasının, halkı devlet büyüklerine karşı kışkırtmak, kin ve düşmanlığa tahrik, vb. ceza yasası maddeleriyle karşı karşıya kalınmasına yol açacağını öngörebiliriz.
***
Türkiye Anayasaların tamamının olağanüstü dönemlerde ve halkın sürece katılımı olmadan yapıldığı görülecektir. Öyle ki, 1982 Anayasası referandumu oy vermemenin cezalandırıldığı, “hayır” oyu verecek olanların ise önceden gözaltına alındığı koşullarda gerçekleşmişti. 12 Mart 1971 askeri muhtırası koşullarında bazı Anayasa değişiklikleri yapılmıştı. 1961 Anayasası ise, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin siyasi ikliminde gerçekleşmişti. 1924 Anayasası’nın yapım süreci de benzerdir.
Anayasa, yeni rejim demek olduğu için, her rejim kendi işleyiş kurallarını kendi şartlarında baskıyla, zorla topluma dayatmıştır. AKP de bu Cumhuriyet geleneğini sürdürmektedir.
Türkiye Anayasa tarihinin gösterdiği gibi Anayasa, herhangi bir hukuk ilkeleri metni değildir. Esasen siyasal bir metin sayılır. Onu teknik bir hukuk metni gibi algılayarak, değişiklik içeren maddelerin tek tek ayrıntılarıyla kendimizi meşgul etmek, siyasi özünü kaçırmamıza yol açacaktır.
Bugünkü Anayasa değişiklikleri, hem parlamenter sisteme son veriyor hem de yasama, yürütme ve yargıyı tek elde topluyor. Maddelerdeki değişikliklerin tek başına bir değeri yok…
Söz konusu değişiklikler, dini referansları toplumsal hayata, hukuka, yargıya, eğitime, kadınlara, farklı inanç gruplarına dayatmak isteyen bir siyasal düşüncenin çıkarlarına hizmet ediyor. İtirazımız, iktidar gücünü totaliter bir güce dönüştürmek üzere Anayasa değişikliklerini gündeme getiren AKP-MHP aşırı sağınadır. Çünkü bu gerici, ırkçı, erkek egemen ve dinci ideoloji ve siyaset, Türkiye toplumunun bugüne kadarki birarada yaşama mücadelesinin altına dinamit yerleştirmek üzeredir.
Kuşkusuz bugünkü baskı ve sömürü rejimini değişmelidir. Ancak bu toplumun en alt sınıflarının çıkarları yönünde olmalı. Yani sömürü ve baskının son bulduğu bütün halkaların, kadınların, farklı inanç ve yaşam tarzlarının özgürce birarada yaşadığı, şairin dediği gibi “gündüzleri sömürülmeyen geceleri aç yatılmayan” bir dünya için bir rejim değişikliği gerekli.
Bu yüzden Tayyip Erdoğan’ın başkanlık dayatmasına “hayır” derken, temel hak ve özgürlüklerimizi en geniş haliyle yeniden elde etmek için, mücadele etmenin gereğine inanıyoruz.