“Mesele Kitap” yayınından sorumlu editörümüz Kemal Sarıoğlu’yla Ayriş-Irish Pub’dayız; havadan sudan sohbetler…
Mâlümatfuruşluğum tuttu; sabahleyin Kanada’nın CBC radyo istasyonunda dinlediğim haberden bahsettim.
100 yıl evvel Kanada’nın Winnipeg kentinde 7 hafta süreyle bir komün kurulmuştu; fakat siyasal gerçeklik böyle yaramazlıklara asla müsaade etmez. Geldi, yıktı, geçti…
1871 Paris Komünü’nden sonra bir diğer demokratik kentsel ayaklanmaydı bu!
Muhatabımın gözleri faltaşı gibi açıldı, yazsana bunu dedi…
Ben söz dinlerim; yazdım.
İşte burada…
20. yüzyılın başlarında Kanada’nın üçüncü büyük kenti Winnipeg’dir; bugünkü Manitoba eyaletinin başkenti olan yerleşim yeri.
Türkiye’nin yüzölçümüne yakın büyüklükteki, doğası muhteşem bir coğrafyada yer alan Manitoba’nın bugün nüfusu 1 milyon 400 bin kişidir.
Yüz yıl evvel biraz daha azdı, galiba 600 bin kişi kadar…
Fakat Kanada’nın en gelişmiş tarım-sanayi kentiydi; pek de moderndi, Avrupaî hatlara sahipti.
O tarihlerde ABD ve Kanada, dünyanın geri kalanındaki işçi sınıfı hareketinden uzak değildi; hatta bildiğimizden daha fazlası Kuzey Amerika’da yaşanmaktaydı…
1917 Bolşevik İhtilali’nin etkileri Avrupa’dan Kıta Amerika’sına ve bilhassa Kanada topraklarına sıçramıştır.
İşçi sendikalarının, komünist ve sosyalist partilerin eyaletlerde kurulması yanı sıra, grevler, direnişler gırla gitmektedir.
1. Dünya Savaşı sonrasındayız: Kanada’nın hızlı bir sanayileşme projesine kalkıştığı günlerde, sanayide işçi yoğunluğu savaş öncesine kıyasla üç misli artış gösteriyor; bu inanılmaz bir hamledir. Kanada kapitalizmi birden ortaya çıkan işçi nüfusuyla kurulacak ilişkisinin nasıl olacağı konusunda ise çekiniktir. Yeni bir heyûla yaratılmıştır. “Gelsin kârlar” demesi iyidir; fakat beraberinde işçi gerçeği de gelmektedir.
Özellikle Ukrayna, kısmen Çarlık Rusya’sı ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelen göçmenlerin yoğunlaştığı Winnipeg, Kanada’nın işçi hareketinde birdenbire ağırlık noktası haline gelir. Savaş sonrasında nüfusu daha da artan kentin yaşam koşulları, işçi mahallelerindeki hizmetlerin aksayışı, daha önemlisi, sendikal hakların alınması o günlerin sıcak konularıdır…
İşverenler ve hükümetle, belediye yetkilileriyle türlü toplantılar yapılmakta, fakat çözüm arayışları talepler karşılanmadığından sonuçsuz kalmaktadır.
Çok geçmeden Winnipeg kentindeki sanayi tesislerinde, çevredeki tarım arazileri ve her türden hizmet sektöründe çalışan 35 bin civarında işçinin, emekçinin sendikası 5 Mayıs 1919 tarihinde genel grev kararı alır.
Toplu sözleşme, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilik ve sağlık sigortası hakları, kadınlar için eşit işe eşit ücret ve çocuk emeğinin yasaklanması, işyerlerinde taciz ve kötü davranışların ivedilikle durdurulması işçilerin temel talepleridir; hep bildik şeyler, yazmaya bile gerek yok aslında…
Bu arada kenti yöneten belediye beklenen hizmetleri verememektedir ve çok yakında iflasını isteyecektir; yani kamu hizmetleri büyük ölçüde aksamaktadır.
35 bin işçi, kentin neredeyse tüm halkının desteğiyle, genel grevi sürdürür. Greve karşılık lokavt uygulamasıyla karşılaşan işçi liderleri, bunun üzerine, fabrikalara geri dönülmesine, ancak kendileri için çalıştırmaya ve kent yönetimini de ayakta tutmaya karar verecektir.
“Kent belediyesi kamuya aittir” sloganıyla yeni bir seçim yapılır, bir komite kurulur ve belediye kapılarını tekrar hizmete açar.
42 gün süren bir uzun deneyim yaşanır Winnipeg’de…
Herkesin coşkuyla katıldığı yeni bir toplumsal deneyimdir bu!
Kimin elinde, kolunda, kucağında, cebinde ne varsa ortaya döktüğü, hatta epeyce romantize edilmiş bir ortaklaşmacı hayat biçimi…
Sendikaların desteğini alan Kanada Sosyalist Partisi komünal yaşamın siyasi örgütü olarak tanımlanır. Kanada’nın her yerinden, hatta diğer ülkelerden buraya koşturup gelenler, yardım elini uzatanlar, toplanan bağışlar, bir anda Winnipeg’i âdeta devrim öncesinin St.Petersburg’una dönüştürür.
Büyük grevdeki işçilerin akşamları senfoni orkestrası dinlediği, tiyatroların coşkuyla perde açmaya devam ettiği, okullarda eğitimin sürdüğü, özellikle civardaki Ukrayna kiliselerinin desteğinin de sağlandığı bu kentin fabrikaları tekrar çalışmaya başlayacaktır; yönetimi işçi komiteleri üstlenmiştir ve çarklar döndürülür.
Winnipeg artık kendisi için üretmekte, ürettiğini pazarlamakta, sosyal yaşamı buna göre örgütlemektedir. Winnipeg’de evlere kadar süt ve gıda maddesi dağıtımı düzenleyen komiteler ortaya çıkar.
Anarşist sosyalist-feminist eylemci, meşhur Emma Goldman’ı de görüyoruz Winnipeg’deki komüncülerin arasında.
Winnipeg’e ikinci gelişidir bu; ilki ise, 1907’dedir, bir başka grevi desteklemek için.
Bu romantik rüya, Haziran 1919 başlarında Federal hükümetin çalışma bakanı Senatör Gideon Robertson’un aman vermez kararları ve talimatlarıyla sarsılacaktır.
Robertson işçilerin ele geçirdiği ne varsa hepsini sahiplerine, şirketlere, kent belediyesine geri vermelerini hemen ve behemehâl emreder. Aksi hâlde, evet aksi hâlde, olacaklardan hükümet sorumlu tutulmayacaktır…
Kanada ordusunun I. Dünya Savaşı gazileri ve emekli askerleri bir sembolik birlik kurarak Winnipeg’i savunmak amacıyla yardıma koşar; beri tarafta kent civarında asker ve polis barikatı artırılır.
Haziran ayının ikinci yarısına varmadan Winnipeg’i sokak sokak polis ele geçirmeye başlayacaktır.
Sokak çatışmaları yaşanmasın ve insan hayatlarına kıyılmasın diye grevciler geri adım atar, buysa polisin hızını kesmez, aksine, nerede toplanmış bir kalabalık görse dağıtmaya kararlı olarak üzerlerine yürür.
25 Haziran günü son bir saldırıyla kalabalığı dağıtan polis geride 2 ölü, 50 civarında yaralı bırakarak Winnipeg tecrübesini sona erdirir.
Bugün Winnipeg şehri bir canlı müze gibi, bu komün hayatına dair izleri sokak sokak, meydanlardan caddelere her yerde koruyor, ona sahip çıkıyor.
Bugünlerde Kanada, bu olayın mini-tarihiyle ilgilidir; toplumsal hafıza tekrar harıl harıl hatırlamakla meşgul. Kanada’nın kamu televizyon kurumu CBC de, yüzüncü yıl nedeniyle olayı kurgulayıp bir dizi film yapıp yayınladı.
Kent meclisini dağıtmaya gelen polise karşı barikat kurmuş olan kalabalığın devirdiği bir tramvayın bugün replikası da Winnipeg kent merkez meydanında sergileniyor. Gece olup karanlık basınca, tramvayın iç lambaları da yanıyor; görülesi şeydir!