Bundan üç yıl önce, Ümit Akkartal ile kurucusu, oyuncusu olduğu Üç Maymun Kabare Tiyatrosu’nu konuşmuştuk. Konuşmakla kalmayıp, aslında bir dönemi kayıt altına almıştık…
Müjde Ar, Cevat Kurtuluş, Mete İnselel, Meltem Mete, Cihat Tamer, Mehtap Ar, Funda Postacı, Bülent Kayabaş, Ersun Kazançel… Kimler geçmemiş ki Üç Maymun Kabare’nin sahnesinden.
Altan Erbulak, Yılmaz Gruda oyunlar yönetmiş örneğin…
Nice başarılara, ‘ilk’lere cesurca imzalar atılmış. “Aç Koynunu Ben Geldim”, “Şehvet Kurbanı Şevket”, “Ölür müsün Öldürür müsün?”, “İki Kıza Bir Cızbız”, “Sen Adamı Deli Ederdin”, “Vatandaş Cezmettin” adlı oyunlar kapalı gişe oynamış.
Türkiye tiyatro tarihinde çok önemli bir yeri olan Üç Maymun Kabare Tiyatro’su nasıl kuruldu?
1967 yılında Haldun Taner’in, Türkiye’de bir kabare tiyatrosu kurma düşüncesiyle ilgili olarak, genç tiyatrocularla çalışmaları, söyleşi ve toplantıları oluyordu. Bu toplantılara Metin Akpınar, Zeki Alasya gibi ben de katılıyordum. O yıllar, bu tarz kabarelerin örnekleri sadece Paris’te vardı. Haldun Taner yurt dışında bunları izlemiş, Türkiye’de böylesine bir tarzın çok ilgi görebileceğini düşünmüştü.
Örneğin tümüyle bir gece klubü platformunda, ufak bir sahnede, oyuncu ve seyirci ile iç içe, seyircinin de zaman zaman oyunun içinde kendini bulabileceği, piyanosu piyanisti, müziği, efekt ve ışıklandırılması, güncel, siyasi hiciv ve esprileri ile, izleyicinin bilete dahil olan meşrubatını veya içkisini yudumlarken, oyun müddetince hoşça vakit geçirebileceği, diğer tiyatrolarda olmayan bir tarzın, ‘kabare’ anlayışının sunulmasıydı amaçlanan. Nitekim her iki kabare de Devekuşu “Vatan Kurtaran Şaban” ve Üç Maymun Kabare’de “Aç Koynunu Ben Geldim” oyunları ile perdelerini açtılar. Olağanüstü bir ilgi, beğeni ve gişede oluşan uzun kuyruklarla, neredeyse bir hafta, on gün sonraya yapılan rezervasyonlarla biletler satılıyordu. Basının da çok büyük desteği, ilgisi oldu. Yine o zamanlar tiyatrolar pazartesi günlerini repo yapar diğer günlerde suare, cumartesi, pazar dahil, matine ve suareleri ile oyunlarına devam ederlerdi. Her iki tiyatroda birbirlerine birkaç yüz metre mesafede olmalarına rağmen, ilgi ve seyircinin büyük beğenisi, teveccühü İle izlendiler. Zaman zaman sevgili Haldun Taner’in her iki kabarede de seyirci reaksiyonunu ve oyuncu performansını görmek, ölçmek üzere geldiğini ve arkalarda bir yerlere ilişip, sessizce oyunu izlediğini, notlar aldığını, hatta boynuna asılı teyp kayıt cihazını çalıştırdığını, sonrasında ufak tefek eleştirilerini bize ilettiğini hatırlarım.
Sizi dinlerken heyecanlanmamak, o yıllara dönmemek mümkün değil. Kadroyu sorsam?
Üç Maymun Kabare Tiyatrosunu kurmaya karar verdikten sonra, Eminönü Halkevi MTBB Birlik Tiyatrosundan oyuncu arkadaşlarım, sevgili Bora Çakır ve sevgili Ziya Meriç’e konuyu açtım ve onlar da kabaremizin kurucular grubuna dahil oldular.
Burada bir parantez açmak istiyorum: Bora Çakır, şarkı sözü yazarı İstanbul Radyosu’nda programı olan, Bora Reklam Sahibi Baki Süha Ediboğlu’nun damadı idi. Ziya Meriç ise Dişçilik Fakültesini yeni bitirmişti. Her ikisi de yürekleri tiyatro aşkı ile dolu, çok yakın, güvenebileceğim, samimi tiyatro arkadaşlarımdı. İşte yola koyuluşumuz böyle oldu.
İlk oyun?
İlk oyunumuz Süavi Süalp’in yazdığı, Altan Erbulak’ın sahneye koyduğu, müziklerinin Turgut Dalar’ın yaptığı, eşim Oya Akkartal’ın piyanosuyla eşlik ettiği Aç Koynunu Ben Geldim adlı müzikli kabare güldürüsüydü. Işık tasarımını Yılmaz Ediz ve dekoru Osman Yağcı gerçekleştirmişlerdi. İlk oyuncu kadrosu ise şöyleydi: Senih Orkan, Cihat Tamer, Müjgan Ağralı, Erdinç Üstün, Ziya Meriç, Venüs Biriz, Yıldırım Ataç, Benan Öz, Ümit Akkartal gibi yüreğini tümüyle kabare tiyatrosuna adamış kişiler…
Daha sonra topluluğumuza, muhtelif tarihlerde intisap ederek gerek eski, gerekse yeni oyunlarımızda oynayan bu gün aramızda olup veya bu dünyaya veda etmiş bulunan değerli sanatçı arkadaşlarımın isimlerini de belirtirken, hepsine katkılarından dolayı şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim: Mete İnselel, Baki Turanlı, Meltem Mete, Binnaz Ergin, Funda Postacı, Ersun Kazançel, Temuçin Caymaz, Ailla Pekdemir, Ailla Türköz, Ajlan Aktuğ, Bülent Kayabaş, Müjde Ar, Mehtap Ar, Serpil Şafak, Sevil Şafak, Ayberk Atilla, Özcan Özgür, Cevat Kurtuluş, Macit Flordun, Erdoğan Tuncel, Nüket Sevgen, Zeki Yurtbaşı, Yalçın Özden, Volkan Saraçoğlu, Toto, Ercan Yazgan, Kamuran İnselel, Altan Akışık, Uğurtan Sayıner.
Üç Maymun Kabare’de hangi yönetmenlerle çalıştınız? Bir de Üç Maymun Kabare’de sergilenen oyunlardan bahsetsek?
Şöyle bir sıralama yapabilirim:
- Aç Koynunu Ben Geldim (Yazan: Süavi Süalp. Sahneye koyan: Altan Erbulak )
- Şehvet Kurbanı Şevket (Yazan: Süavi Süalp. Sahneye koyan: Altan Erbulak)
- Ölür Müsün Öldürür Müsün? (Yazan: Süavi Süalp. Sahneye koyan: Yılmaz Gruda )
- İki Kıza Bir Cızbız (Yazan: Süavi Süalp. Sahneye koyan: Yılmaz Gruda )
- Sen Adamı Deli Edersin (Yazan: Aziz Nesin. Sahneye koyan: Yılmaz Gruda )
- Vatandaş Cezmettin (Yazan: Aybars Atila. Sahneye koyan: Yılmaz Gruda )
Süavi Süalp’in oyunları dışında; Aziz Nesin ve Aybars Atila’nın yazdığı oyunları da oynadık. Müjdat Gezen’in yazdığı, Valâ Önengüt’ün seslendirdiği, tıpkı sinemalardaki gelecek program fragmanları gibi, Afedersin Hamlet oyununda Türkiye’de bir ilk gerçekleştirildi. Şöyle ki, canlı olarak, gelecek oyun fragmanı şeklinde (“Afedersin Hamlet çok yakında bu Tiyatroda” sloganıyla) sözkonusu oyununun bir bölümünü perde arasında, seyircimize sunuyor olmamız, büyük bir ilgi, beğeni ve alkışla ödüllendiriliyordu.
Üç Maymun Kabare, tiyatronun altın dönemine yetişti. Üstelik kabare türünü sergileyerek açtı perdelerini. İzleyici bu yeni anlayışı kolay kabullendi mi?
Evet, seyirci bu yeni anlayışı çok kolay kabullendi ve çok da sevdi. Aynı oyuna defalarca bilet alıp seyredenleri bilirim, en azından seyircinin kendini oyunun içinde buluyor olması ve sahnede aktarılan günlük, güncel espriler onları çok mutlu ediyordu. Salon genellikle hep full olurdu. ¨Şehvet Kurbanı Şevket¨ oyunumuzda Mete İnselel Başbakan Süleyman Demirel’i canlandırıyordu meşhur Demirel şapka ve gözlüğü ile sahneye adımını attığı an, salon alkıştan adeta yıkılırdı. Yapıcı ve yerici hicivleri, taklit ve esprileri devam ederdi oyun boyunca. Bu konuda Sayın Demirel tarafından hep hoşgörü ile karşılandık.
Yine oyunumuzun bir sahnesi vapurda, bir diğer sahnesi hapishanede geçiyordu. İstanbul ve Türkiye’ye mal olmuş renkli simaları da, oyuncularımızın yanı sıra bizzat kabaremize dahil etmeyi düşündük. Tekste ufak ilaveler yaptık. Oyunumuza Eminönü Meydanı’ndaki saati satan ünlü dolandırıcı Sülün Osman, Galatasaraylı taksi şoförü Karınca Ezmez Şevki, Karaköy İskelesi’nde herkesin sevip, tanıdığı özellikle biletlerini mutlaka şans getirsin diye ondan aldığı, Milli Piyango seyyar satıcısı Adem, gibi Şehir Hatları Karaköy / Kadıköy hattında seyyar satıcılık yapan, “Denizler kuruyuncaya kadar ben burdayım” diyen görevli memur tarafından vapur iskeleye yanaştığında, dışarı atılsa bile tekrar bir yolunu bulup, vapura atlayan ve yine “Denizler kuruyuncaya kadar ben burdayım” esprisi ile satışına devam eden Vedat ve Taksim Meydanı’nda boynuna takılı çiklet tezgâhındaki çikletleri ağzında çiğneyip, şişerek patlatan ve bunları pazarlarken herkesi kahkahalara boğan Harun gibi, İstanbul’un en renkli simalarını oyunumuza dahil etmemiz, gerek seyircilerimiz, gerek de basımımız tarafından büyük ilgi odağı olmuştu. Oyunun genelinde olduğu gibi, bahsi geçen şahısları normal hayatlarındaki kıyafet, aksesuar, kendilerine özgü sözcük ve davranış biçimleri ile oyuna dahil etmemiz inanılmaz bir reaksiyonla, beğeniyi beraberinde getiriyordu. Dolayısıyla, bahsi geçen o renkli kişiler de oyunumuz devam ettiği sürece, büyük bir zevkle tiyatromuzda bizzat oynadılar.
Madam Anahet isimli, Cihangirli, yaşlı bir piyanist vardı vardı. Onunla anlaşmıştık. Seyircimizi salona aldığımız zaman piyanoda müziğe başlardı. Tıpkı otel lobilerinde olduğu gibi, oyun öncesi onbeş, yirmi dakikalık dinlendirici bir müzik yapardı. ikinci gong dan sonra müzik biter ve bu defa piyano başına piyanistimiz sevgili eşim Oya Akkartal oturur ve oyun boyunca sihirli parmakları ile oyunlarımıza ruh katardı. Seyirci bu yeni anlayışı, bu yeni tarzı çok sevdi. Sanki 1955’li yıllarda eski Elhamra Tiyatrosu, eski Maksim Sahnesi’ndeki operetler zamanındaki gibi.
Bildiğim kadarıyla iki kabare tiyatrosuydunuz ve her iki topluluk da hayvan ismi seçmişlerdi: “Maymun ve Devekuşu”. Rastlantı mıydı yoksa özel bir anlamı mı vardı?
Rastlantı değil, elbette bir anlamı vardı. Kabare tiyatrosunu güldürücü ve eğlendirici olmasına karşın, temelde ciddi olan, her türlü güncel sorunu, özellikle siyasal ve toplumsal konuları ince bir alayla, iğneleyici, yerici, taşlayıcı bir tutumla ele alan skeçler, monologlar, şarkılar, şiirler vb.lerle toplum eleştirisine yönelen bir gösteri olarak tanımlarsak, ki kulaklarını ve ağzını kapatan üç maymun sembolü ülkemizde ‘‘üç maymunu oynamak” diye bilinir. Gerçeklere gözünü kapatıp başını derde sokmamayı, doğruları dinlemeden ve söylemeden kurnazlıkla aradan sıyrılmayı temsil eder. Oysa üç maymunun simgelediği değerler bundan çok farklıdır.
Nasıl?
Üç maymunun kökenleri, eski Japon Koshin Folk Gelenekleri’ne dayanır. Japonca isimleri Mizaru, Kikazaru, İwazaru olan bu üç maymun, bilge maymunlardır. İki eliyle gözünü kapatan maymun Mizaru, kötü gözle bakmamayı simgeler. Kulaklarını kapatan Kikazaru’nun mesajı, kötüyü dinlememektir. Ağzını kapatan İwazaru, kötü söz söylememeyi öğütler.
Üç maymun sorumluluk ve kayıtsızlığın sembolü değil edepli ve ahlaklı olmanın bir yoludur ve bu felsefe ile doğru ve güzeli anlatır.Temelde iğneleyici yerici ve kulaklara hoş gelecek müziği ve Korosu ile taşlayıcıdır. İşte bu yüzden “Üç Maymun”u kabaremizin ismi ve sembolü yaptık.
Oyunlarımıza ÜÇ MAYMUN açılış şarkısıyla başlardık:
“Üç maymunun oyunu oynanır sonsuzlukta
Darwin’in çok hakkı var herkes aynı kalıpta
Baban Goril orangutan ya da şempanze
Aslını inkar etme
Olursun be kepaze
Bakmadan görmeyi bil,
işitmeden duymayı,
Ağzını hiç açmadan bilirsen konuşmayı
Mutlu olursun sen de
Başka maymunlar gibi vakit geldi perdeci haydi aç şu perdeyi.”
dizeleri ile anlamlı bir şarkıdır. Devekuşu bizden önce ismini lanse etmişti.
Henüz televizyon hayatlarımıza girmemişti. Sinema ve tiyatro en parlak dönemlerini yaşıyordu. Pek çok özel tiyatro vardı. O dönemi nasıl tanımlarsınız?
Evet, 1967 yılında İstanbul’da sayısı yirminin üzerinde tiyatro vardı ve repo günleri genellikle pazartesileri olurdu. Yakın şehirlere turneler yapılır, her tiyatro kendi salonunda oynardı. Henüz salon paylaşımı başlamamıştı. Haftada altı suare, dört veya altı matine oynanırdı. Pazar sabahları çocuk tiyatrosu yapan tiyatrolar da mevcuttu.
Televizyon henüz başlamamıştı sinemalar tiyatroları çok fazla etkilemiyordu. Her tiyatro topluluğunun kendine has seyircileri vardı.1967 ve 68 yılları için gerçekten de “tiyatroların altın yılları” diyebiliriz. TRT Televizyonu’nun yayına başlaması ile özellikle Kaçak ve Uzay Yolu dizilerinin olduğu akşamlar salonlarda gözle görülür bir boşalma, tenhalaşma oluyordu. Yine de kabare tiyatrolarımızın seyirci grafiğindeki düşüş çok değildi, ancak diğer günlere, bilet satışlarındaki lokasyonlar açısından, bir miktar azalmalar başlamıştı.
Elbette yüksek vergiler, yerleşik sahne sayısının az olması gibi sorunlar da vardı değil mi?
Belediye rüsumları peşin ödenirdi. Bu ise, daha oyunu sergilemeden ne kadar seyirci geleceğini bilmeden peşin parayı bağlamaktı bir yerde. Kira, elektrik, su, ısınma, havalandırma, maaş giderleri, vergiler, sigortalar, reklam giderleri nakliye amortisman vb. gibi giderlerle gelir / gider bütçelerindeki denge oldukça önemliydi. Bazen tiyatroların kurtarıcısı yaz aylarında, kış ayından organize edilmiş turneler olurdu. Oradan gelecek para ile yeni sezon için yeni oyunun masrafları, oyuncu transferleri başta olmak üzere sahnelenecek oyunun yapım masrafları karşılanırdı.
Türk Tiyatrosu’na çok değerli oyuncuları yetiştiren seyircisine her daim saygı ve sevgisini esirgemeyen ve her yıl bir evvelki yıla göre seyirci biriktiren tam bir profesyonellik içine disiplinli, ama sevgi dolu, heyecanı hiç eksik olmayan, amatör bir ruhla patron- işçi ilişkilerini arkadaşlık, dostluk çerçevesinde değerlendirerek yürüten bir zihniyetti Üç Maymun Kabare Tiyatrosu’nun felsefî ruhu. Üç Maymun’da bulunmuş hiçbir arkadaşımın bunun aksini düşünebileceğini sanmıyorum. Yine de bilmeden kırdığım, incittiğim bir kalp varsa özür diliyorum.
Oyuncu ve izleyici yetiştiren Üç Maymun Kabare hangi yıl ve neden kapandı?
Tiyatromuzun kapanışı tümüyle talihsiz bir olay dolasıyla oldu. Sene 1972, aylardan Mayıs, yaklaşık iki buçuk ay sürecek Anadolu turnemizin aylar önce her türlü organizasyonu ve sözleşmeleri yapılmıştı. Yıllarca bize turnelerimizde eşlik eden turne otobüsümüz ve sevgili şoförümüz Turan hazırdı. İlk oyunumuz Adapazarı Karacasu’daydı. Sevgili Aysel Gürel, Müjde Ar, Mehtap Ar bizi uğurlamaya gelmişlerdi. Yaklaşık iki, iki buçuk saatlik bir yolculuğun ardından otelimizde olacaktık. Ama öyle olmadı. İzmit Seka Kağıt Fabrikası yakınlarında, hafif bir yağmurun ıslattığı Nuh Çimento Fabrikası bacasından çıkan çimento tozları ile kayganlaşıp, jilet gibi olan asfaltta otobüsümüz önce dönmeye sonra uçuruma doğru yuvarlanmaya başladı. Belki on beş, yirmi saniye süren o anlar bana çok uzun ve bitmek bilmez gibi geliyordu; camlar parçalanıyor, boncuk boncuk olarak gözlerimin önünden aşağı doğru düşüyordu, üzerimizden dekor sandıkları geçiyordu. Bir ara ses ve çığlıklar kesildi. Taklalarla uçuruma yuvarlanan koca otobüsü bir ağaç tutmuş olacaktı, yüzüm kanlar içimdeydi alnımdan çeşme gibi kan akıyordu. Otobüsümüz ters dönmüştü. Bayılmışım. Gözümü Gebze İlk Yardım Sağlık Kuruluşu’nda açtığımda ilk sorduğum arkadaşlarım oldu. Ayağı kırılan ve yaralananlar olmuştu. Çok şükür hayatını kaybeden yoktu, yaralılarımız vardı. Hepimiz ilk yardımda ve tedavi altındaydık. Otobüsümüz dekorlarımız, ışık, ses cihazlarımız, aksesuarlarımız, oyun kostümlerimizin hepsi kullanılamaz haldeydi. Gazete muhabirleri çekim yapıyorlardı. Ertesi gün gazeteler Üç Maymun Kabare Tiyatrosu’nun geçirdiği kazaya büyük yer verdi. Tüm turne bağlantılarımızın telgraf ve telefonla iptalleri sağlandı.
Üç maymun Kabare Tiyatrosu nasıl toparlanacaktı? Turneyi sürdürmemiz mümkün değildi arkadaşlarımızın tedavi ve sağlıklarına kavuşması önemliydi.
Ancak turne sözleşmelerinin hukuki vecibeleri vardı. Dekor ışık, ses, kostüm, aksesuar sistemi yok olmuştu. Elde olan hazır nakit alarm veriyordu ve tiyatromuzu kapatmaya karar verdik. Tükenmiştik… Hayatımızı idame ettirebilmek, belki tiyatromuzu toparlayabilmek adına bir şeyler yapmalıydık. Ve 1972 yılı Eylül ayında Üç Maymun Kabare Tiyatromuz resmen perdelerini kapattı.
Üç Maymun Kabare Tiyatrosu’nun Türk Tiyatrosu ve seyircisine çok şey kattığına inanıyorum.
ÜMİT AKKARTAL
1937 Adana doğumlu Ümit Akkartal’ın lise yıllarında Shakespeare’in ”Bir Yaz Gecesi Dönümü Rüyası” oyununda aldığı rol ve bizzat sahne gerisinde oyun ve dekorlar çalışmaları ile tiyatro tutkusu başlamış oldu. Üniversite yıllarında İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde okurken, pandomim çalışmalarına başladı ve amatör “Ümit Pandomim” gurubunu kurdu. 1959 yılında MTTB’nin Birlik Tiyatro kolunu kurup yönetmeye başladı. Ayrıca MTTB’nin icra kurulu üyeliğine seçilerek genel muhasebe müdürlüğü vazifesini üslendi.
Eminönü Halkevi sahnesinde Yılmaz Gruda’nın rejisini yaptığı “Duvarların Ötesi”, “Mum Söndü”, “Şarkının Sonu”, “Benimle Oynar mısınız ?” gibi oyunlarında yönetmen yardımcılığı yaptı ve oynadı. Zeki Alasya ile tanışmaları bu yıllarda oldu. Daha sonra Maçka Teknik Üniversite Televizyonu deneme yayınlarına, Zeki Alasya, Mete Alpman’la birlikte Marcel Ashar’ın “Benimle Oynar Mısınız?” oyununu bölüm bölüm sundular ve Türkiye’de ilk kez ” Televizyon Oyuncuları” ünvanını aldılar. 1963 yılında Cahit Irgat Cahide Sonku Cahitler Tiyatrosu’nda “Düşman Dişi Örümcek” oyunu ile profesyonel oldu. 1964 yılında yedek subay öğretmen olarak gittiği Kayseri de, gerek Milli Eğitim camiasında gerekse Güney Saha Komutanlığı Orduevinde arkadaşı Erdoğan Tuncel ile birlikte birçok oyun sahneye koydu ve oynadı. Bunlardan bazıları: “Aceleci Kalp”, “Karaların Mehmedi”, “Mum Söndü”, “Duvarların Ötesi”
1967 yılında tiyatrocu arkadaşları Bora Çakır ve Ziya Meriç’le birlikte Üç Maymun Kabare Tiyatrosunu kurdu.
1969 Yılında İktisadi Ticari İlimler Akademisi Dış Ticaret-Turizm bölümünden mezun oldu. Üç Maymun Kabare Tiyatrosunun piyanisti bankacı Oya Akkartal ile 1971 yılında hayatlarını birleştirdiler. 1972 yılında oğulları Sarp Akkartal dünyaya geldi. Tiyatrolarının kapanışından sonra on beş yıl Türkiye Denizcilik İşletmeleri Muhasebe Müdürlüğü, Muayene Kurul Başkan Yardımcılığı ve Genel müdürlük Müşaviri görevlerinde bulundu.
1985 yılında Zeki Alasya’nın ortağı olduğu Platform Filimcik Şirketi platosunun Genel müdürlüğünü üslendi. Tek televizyon döneminde TRT’nin eğlence programları yıllarca bu stüdyolarda çekildi. 1990 yılında emekli oldu. Eşi Oya Akkartal ile yaşamlarını sürdürmektedirler. Oğlu Sarp bankacılık mesleğindedir; Nehir isimli torunu Güzel Sanatlar Lisesi’nde okumakta, bale yapmakta piyano ve keman çalmaktadır. Seksen dört yıllık ömrüne güzellikler sığdırabildiğine inanan Ümit Akkartal, ”Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı yaşamak isterim,” diyor.