Toplumsal cinsiyet[1] ve toplumsal cinsiyet eşitliği[2] kavramları, feminist hareketin Türkiye’de 1980’ler sonrası yaygınlaşması ile hayatımıza girdi. Feminist aktivistler ve yazarlar, bu kavramlarla ataerkil yapıları eleştirdiler, onları kullanarak kadınların olanaklarını genişletmelerine yol açtılar.
Bu kavramlar, zaman içinde siyasal alanda da yerlerini pekiştirdi. Gerek yerel gerekse uluslararası alanlarda, kadınlara yönelik değişen değerler, Türkiye dahil çeşitli devletlerin kadınları güçlendiren yeni politikalar üretmesini sağladı. Örneğin, 2008 yılında TC Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, zamanın Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanının imzası ile Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013’ ü yayınlamıştı[3]. 2015 yılında ise Yükseköğretim Kurulu (YÖK) “Yüksek Öğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini” uygulamaya koymuş, bu bağlamda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi”ni üniversitelere göndermişti.
Ancak, 2019 yılı başlarında YÖK bu projeyi durdurdu. YÖK başkanı “Projenin, toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır”[4] diyerek verilen durdurma kararını açıklamıştı. Bu kavramların günümüzde farklı bir önem kazanmasının nedeni de gündemden düşürülmeye çalışılmasıdır.
Siyasal alanda kullanımları böylesine çekince yaratan bu kavramlar nedir, ne değildir? Önce toplumsal cinsiyet kavramını ele alalım. Toplumsal cinsiyet terimi toplumdaki farklı cinselliklerin kurgulanmışlıklarını vurgular, zaman içinde veya değişik topluluklarda , siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümler sonucu değişebileceklerini varsayar. Kavram, üremeye ilişkin farklı işlevleri olan cinsiyetlere sahip kişilerin, değişik tarihsel dönem veya kültürel bağlamlarda kurgulanan cinsel kimlikleri ile ilgili tüm roller, değerler ve davranış beklentilerini kapsar. Bu kurgular, tam da kurgu olmaları nedeni ile, zaman içinde değişir, farklı cinsel kimlikleri ve rolleri de kapsar. Örneğin, bir zamanlar kadınların sadece evde anne ve eş rollerini benimsemeleri beklenirken, bugün artık toplum hayatında her alanda yer almaları, iş hayatına katılmaları ya da siyasal alanda temsilci rollerini üstlenmeleri, beklenir oldu. Toplumsal cinsiyet kalıpları değiştiği için, artık kız çocuklarını okula göndermemek veya erken yaşta evlendirmek büyük çoğunluk tarafından yanlış olarak kabul ediliyor. LGBTİ kişiler de kendi toplumsal cinsiyetlerini, kendi eğilimleri doğrultusunda, şekillendiriyor.
Toplumsal cinsiyet kavramı yaşamımızdaki toplumsal cinsiyet kaynaklı eşitsizliklere de ışık tuttu. Toplumsal cinsiyet eşitliği, fırsat eşitliğinin ötesinde bu eşitsizliklerin sona ermesi talebini dile getiriyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumun her katmanında karşımıza çıkan, toplumsal cinsiyet farkları üzerinden kurgulanan hiyerarşik ilişkilerin sonlandırılması, güç farklılıklarına yol açan bu ilişkilerin, değerlerin ve kurumların toplumsallaşma mekanizmalarının dönüşmesi demek. Her gün, bir kadının eşi veya erkek akrabası tarafından öldürüldüğü günümüzde, toplumsal cinsiyet eşitliği kadına yönelik şiddetin önlenmesi veya kadınının toplumsal yaşamın bir parçası olabilmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir yerde kadına yönelik şiddet önlenemez.
Toplumsal cinsiyet eşitliği, feministlerin vurguladığı gibi, kadınlar için eşitlik ve farklılık taleplerini bir arada istemeyi gerektirir[5]. Muhafazakâr görüşlerin önem kazandığı günümüzde, bu görüşe sahip kadın ve erkek pek çok kişi, toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadınların erkeklerle aynı olma isteği olarak tanımlar[6]. Bu tanım yanlış ve sorunludur. Eşitlik aynılık demek değildir. Aynı olan şeylerin eşit olmasına zaten gerek yoktur. Ayrıca, eşitlik ve farklılık karşıt kavramlar değil, tersine, birbirleri ile yakından ilişkili kavramlardır. Eşitlik ancak farklılığın olduğu bir bağlamda anlam ifade eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği talebi, kadınların erkeklerle aynı olma değil, aynı gibi değerlendirilme talebidir. Kadınlar erkeklerden farklı oldukları için, aralarındaki toplumsal cinsiyet kimliklerinden kaynaklanan adaletsiz güç farklılıklarının yok edilmesi, erkeklerden farklı fakat eşit olarak değerlendirilmesinin bir gereğidir.
Muhafazakâr kesimin “toplumsal cinsiyet eşitliği” yerine koymak istediği “toplumsal cinsiyet adaleti” talebi, farklılıkların tamamlayıcı olduğunu vurgular. Bu vurgu farklılıklardan kaynaklanan hiyerarşik güç ilişkilerini yok sayar. Gerçek hayatta, hem farklı hem eşit olmayı değil, diğer bir deyişle, var olan eşitsiz güç ilişkilerini dönüştürmeyi değil, bu ilişkileri olduğu gibi kabul edip, perçinlemeyi amaçlar. Toplumsal cinsiyet eşitliği talebinin red edilmesi, kadınların olanaklarını geleneksel aile içi rollerle kısıtlar, farklı toplumsal cinsiyet kimliklerini yok sayar. Toplumsal cinsiyet eşitliği talebinin reddedilmesi, Anayasamızın 10. Maddesine de Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak imzaladığımız, CEDAW dahil, diğer uluslararası anlaşmalara da aykırıdır.
Yeşim Arat
Bilim Akademisi üyesi
Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Yeşim Arat’ın bu yazısı sarkac.org internet sitesinde yayınlanmıştır
Notlar/Kaynaklar:
[1] Toplumsal cinsiyet = (İng) gender
[2] Toplumsal cinsiyet eşitliği = (İng) gender equality
[3] TC Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı 2008-2013, Ankara, Fersa Ofset, 2008.
[4] YÖK, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesini Sitesinden Kaldırdı, Bianet, 20.02.2019.
[5] Joan Wallach Scott, “ Deconstructing equality-versus-difference: Or, the uses of post-structuralist theory for feminism”, Feminist studies, 1988, 14.1: 33.
[6] Sare Aydın Yılmaz. “A new momentum: Gender justice in the women’s movement”, Turkish Policy Quarterly, 2015, 13.4: 107-115.