Türk Tiyatro Edebiyatı’nın önde gelen en önemli isimlerinden biri olan Tuncer Cücenoğlu’nu saygıyla anıyoruz! Bizler anarken, pek çoğumuz da unutuyoruz ne yazık ki; edebiyat, sanat ve tiyatro ile bağları kopmuş birçoğumuz…
Maalesef bir çok tiyatro ödenekli veya özel sanat kurumu aklı bir karış hava da işler yapıyor. Kendi değerlerimizi unutuyoruz günden güne ve her gün bir kürek toprak atıyoruz, atıyoruz, atıyoruz üstüne nefessiz kalana kadar daha da unutmak için. Sonra arıyoruz daha iyisini ve yenisini.
Sanki değerlerimiz, kültürümüz yok olsun da Batılaşma yolunda kendimizi unutarak yol alalım istiyoruz. Şaşkın, nasıl nerede olduğumuzu bilmeden kaygan bir zeminde dik bir yokuşu çıkmaya çalışıyoruz, daha iyi olmak ve fark yaratmak istiyoruz güya. Kayganlığın, bilgisizliğin ve kendini kültürünü tanımadan, boyundan büyük işlere kalkışıyoruz acemice.
Kendin olmayı bıraktığın an başarı gelmez. Taklit olursun ancak. Sanat da farklı işler yapmaya çalışırken kendi kültürümüzü de sentezleyelim diyorum ben…
Diyorum ama başaramıyoruz biz olmayı. Dilde, sanatta saygıda ve vefa da hep sınıfta kalıyoruz nedense. İçselleştiremiyoruz kültürümüzü çünkü kendimiz olmaktan korkuyoruz, sahip çıkamıyoruz mimariye, sanata, edebiyata ve yazarlarımıza. Sürekli başka biri olma çabası içinde kayboluyoruz günden güne.. Küçülüyoruz her saniye veya salise. Yok olmayı çok iyi beceriyoruz, var olma çabası içindeyken, biz. Başarıyı alkışlamayı değil, kırbaçlamayı seviyoruz. Vefayı unuttuk biz, hiç birşeye sahip çıkamıyoruz çünkü hep renkli bir fanus içinde dönüyoruz renklere karışarak, ama kendi rengimizi bulamıyoruz. Aklımızı yitiriyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk meydan muhaberelerinde savaşırken aynı zamanda sanata ve bilime çok önem vermiş geliştirmek için çaba sarfetmiş. Tiyatroların ve yazarlarımızın gelişmesi için elinden geleni yapmış. Bizler ne yapıyoruz ? Sadece unutuyor, sahip çıkmıyor ve yok sayıyoruz. Ya var olanı görmemezlikten geliyoruz, ya da yok ediyoruz. Ancak yeteneklerimiz buna yetiyor. Çok iyi becerip yok sayar ve unuturuz biz. Bizim yok sayıp unuttuklarımıza başkaları sahip çıkınca da tatlı gelir, bu bize ait dediklerinde ise dizlerimizi döveriz şapşalca. İş işten geçer, yani “Atı alan Üsküdar’ı geçer” ve “Ağzı açık ayran budalası” gibi şaşkın şaşkın bakınırız. Bir tokat atsak yine uyanmayız, çünkü çok derin uykulardayız.
Kalbimizde top patlasa duymayız. Kalbimizin ve beynimizin ritmi yavaşlamış çünkü varlık içinde yaşamayı, üretmeyi ve hissetmeyi unutmuşuzdur, biz.
‘Türkiye silkelen kendine gel!’ desem yine birbirimize bakar tüketmeye yönelik unsurlara yönelir, üretilmiş olan değere dirsek gösteririz. Bilimden ve sanattan uzağız. Değerlerine sahip çık desem, neye nasıl sahip çıkacağını bilemez, çıkarlarımız doğrultusunda davranıp, kendi değerimizi de kaybederiz. Elimize yüzümüze bulaştırırız.
Büyük şehirlerdeki ödenekli, ödeneksiz vasıflı özel tiyatrolara soruyorum Nerede Aziz Nesin, nerede Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali; nerede Orhan Kemal, Tuncer Cücenoğlu gibi bir çoğu ve eserleri, bunlar nerede? Hangi sahne de oynuyor ? Sahneleri nerede ?
Ödenekli tiyatrolar yerli ve yabancı eserleri aslına uygun yapmalı. Özel tiyatrolar ise farklı yorumlar ile renk katmalı ve seyirciye alternatif sunmalı. Dolayısı ile sanat da seyirci kalitesi de bir ivme ile artmalı. Ama unutmadan ve yok saymadan.
En önemlisi ise yerli ve yabancı eserleri okullarda Türkçe derslerinde müfredata alınmalı, öğretilmeli. Hem erken yaşta yetenekli çocuklar geliştirilmeli hem de yerli yazarlarımızı öğrenen seyirci profili güncellenmeli. Bu bağlamda Millî Eğitim Bakanlığı ve öğretmenlerimize farkındalık açısından büyük görev düşüyor.
Eğitim denince, unutulmasın ki, bir tiyatro insanı olan Tuncer Cücenoğlu (10 Nisan 1944, 18 Temmuz 2019) aynı zamanda bir eğitimciydi. Çok değerli ve önemli bir yazardır Tuncer Cücenoğlu.
Tuncer Cücenoğlu birbirinden değerli oyunlar yazdı; hayatı, insanı anlattı.
Çığ’dan helikopter’e, Kadın Sığınağı’ndan Kadıncıklar’a; saymakla bitmez eserleriyle Cücenoğlu…
Cücenoğlu’nun eserlerinde anlatılan gerçekler izleyici / okuru, oyuncuyu, yönetmeni, sahne, kostüm, müzik, ışık tasarımcılarını farklı dünyalara taşır.
Hayattan kopan sayfalar, yazdığı repliklerde yaşamaya devam eder.
50 yıllık sanat hayatında 26 oyunu kaleme almış, dördü yurt dışından olmak üzere 33 ödül kazanmıştır.
20. yüzyılın en önemli tiyatro yazarlarından biri olarak Avrupa’da antolojilere alınan ilk Türk tiyatro yazarıdır.
Bu değerli tiyatro insanımızın kızı, Gamze Devrim Cücenoğlu ise bir yazısında şöyle bahsetmiş babasından.
“Çıkmaz Sokak”ı ilk sahneleyen İstanbul Sanat Tiyatrosu (1986) olmuştu. Işıl Yücesoy’u ilk kez tiyatroda seyretmiştim. Sanki “Celika” yı onu düşünerek yazmıştı babam. Âdeta bir devdi sahnede! Ama basında çıkan haberler canını sıkıyordu… Ariel Dorfman’ın “Ölüm ve Kız” adlı oyunundan etkilenerek yazdığı haberleri yapılıyordu gazetelerde. Neyse ki Haldun Taner, Necati Cumalı ve Ergin Orbey’in de aralarında bulunduğu jüri üyeleri tarafından, oyunun yazıldığı yıl olan 1980’de Abdi İpekçi Ödülüne değer görülmüştü de, kimin önce yazdığı ispatlanmıştı. Ama bu defa da Ariel Dorfman’ın babamdan etkilendiği yazılmaya başlandı. Babam her zamanki “mütevaziliği” ile “Şili, Türkiye ve Yunanistan’da faşist darbeler döneminde aynı şeyler yaşanmıştır. Ariel Dorfman’da benim oyunumdan etkilenmemiştir.” diye düzeltiyordu çıkan haberleri. Haklıydı da çünkü hangi ülke olduğu fark etmiyordu, terörün her türlüsü çıkmaz sokaktı ve bütün öyküler benzerlikler taşıyordu. “36 yaşında” genç bir oyun yazarıydı ve evrensel olanı yakalamıştı…
Usta oyuncu Işıl Yücesoy bir telefon görüşmemiz de şöyle bahsediyordu:
“Türkiye’de ilk kez ben oynamıştım CELİKA’yı. Tuncer Cücenoğlu çok üreten bir yazardı. Dünyanın bir çok yerinde oyunları oynanmıştır . Ama herşeyden önce benim kıymetli dostumdu. Allah rahmet eylesin.”
Aybek Veysaloglu Kopadze şöyle demiş Tuncer Cüceloğlu adına düzenlenen bir panelde;
“Özbekistan’da Tolstoy, Turgenyev, Çehov, Gorki gibi adların arasında yer alıyor Tuncer Cücenoğlu eserleri. Bir tiyatro nasıl olmalı derseniz ben ancak böyle olur derim. Benim için Türk Tiyatrosu diyince Cücenoğlu Tiyatrosu aklıma geliyor. Tuncer Bey hakiki insan, hakiki demokrat, hakiki tiyatro adamıydı.¨
Oyunları 39 dile çevrilmiş, kırkı aşkın ülkede yaygın olarak sahnelenmiş/sahnelenmektedir.
Birçok ülkede sahnelenen ilk Türk tiyatro yazarıdır.
OYUNLARI
Kördövüşü, Öğretmen, Yeşil Gece, Çıkmaz Sokak, Kadıncıklar, Dosya, Biga-1920, Kumarbazlar, Yıldırım Kemal, Kızılırmak, Helikopter, Ziyaretçi, Matruşka, Şapka, Boyacı, Neyzen, Çığ, Sabahattin Ali, Ah Bir Yoksul Olsam, Tiyatrocular, Che Guevara, Mustafam Kemalim, Gece Kulübü, Kadın Sığınağı, Fosforlu Cevriye İstanbul Sokakları, Brutus Ya da Jul Sezar’ın Katli.
Kendi kültürünü, kendi insanını, kendi toptaklarını yazdı Tuncer Cücenoğlu . Geleceğe miras bıraktı okusunlar, anlasınlar ve oynasınlar diye.
Bunu tek yapan, geçtiğimiz günlerde “Helikopter” oyunu ile Özbekistan Buhara’da prömiyer yapan, gururumuz, ¨Tiyatro Keyfi Genel Sanat Yönetmeni¨ Kemal Başar, olmuştur.
Sonuç olarak; 1944-2019’a ve 2024’e seksen yıl!
Ne güzel böyle harika izler bırakmak, ve ne kötü kendi ülkesinde yok sayılmak !