İlk başlarda Hayır Meclisleri olarak kendilerini adlandıran, esas olarak İstanbul, İzmir, Ankara gibi illerde ortaya çıkan, esasını bireylerin oluşturduğu meclisler, referandum sonuçlarını gayri meşru ilan ettiler. Sokağa çıktılar protesto ettiler.
İstanbul’da 35 ile 55 arasında meclis kurulduğu söyleniyor. Hayır Meclislerine CHP’lilerden sosyalist kurumlara, bireylerden Halkların Demokratik Kongresi (HDK) temsiliyetine kadar çeşitli düzeylerde katılımlar oldu. Sosyalist yapıların buralardaki ağırlığı 15-20 meclis için sözkonusu. Bugün itibarıyla faaliyetine devam eden meclis sayısını bilmiyoruz. Ancak azalma eğiliminde olduğu görülüyor. Gezi’den sonra da forumlar benzer bir süreç izlemişti.
Meclis, forum tipi örgütlenmeler ister istemez geçici oluyor. O an için gerekli oluyor, kuruluyor ve sönümleniyor. Devamlılığını sürdürülebilir olması kitle seferberliğinin sürmesine bağlı. Kitle seferber değilse, bu örgüt biçimleri de daralıyor, geriye sosyalistler kalıyor.
Siyasal ve sınıfsal olarak, Hayır Meclisleri Gezi Forumlarına göre daha geniş bir yelpazeyi kucakladılar. Ancak Hayır’ın başarısını bu Meclislere atfetmek gerçekçi olmaz. En azından sayıları sınırlı. Ancak Meclisler Hayır’ın bir sembolü sayılır. Hayır sonucunun meşruiyeti üzerinden moral verici bir etki yapmıştır. Geleceğe dair tartışmaların yapılmasına zemin sağlamıştır.
Meclislerin yaşatılmasını, örneğin yeni bir anayasa hareketi oluşturacak bir zemin sayarak kurgulamak ise, abartılı ve hatalı olur. Kitle seferber olmadığı için, Meclis formu buna uygun olmayacaktır.
Somut talepler için mücadele etmek, kadrolara ihtiyaç duyar, merkezi örgütlenmiş bir siyasal liderlik ister, parti formuna daha yatkındır. Bu nedenle Hayır Meclisleri bugün artık tabansızdır, kitlesizdir.
CHP merkezi ise, kitleden kaçmak üzere kendine 2019 hedefini koymuş, sokak sürecine parti tabanının, gençliğin dahil olmaması için kırmızı çizgisini çekmiştir. Hayır Meclislerini sürükleyecek önemli bir kitle kaynağı, CHP merkezince geri çekilmiştir.
Cam işçilerini, işçi sınıfının aktif öznesi sayıp onu da farklı bir kulvarın sembolü olarak alırsak, işçi sınıfının gündeminde anayasa, demokrasi gibi formüle edilmiş yüksek taleplerin olmadığı görülür. Eyleme geçen siyasallaşmamış bir işçi sınıfı var. Ancak kıdem tazminatı, grev hakkı, sendikalaşma ve sendika seçme özgürlüğü, özgür toplusözleşme, insanca yaşayacak ücret ve taşeron sistemine karşı işgüvencesi gibi talepler doğrudan demokrasinin ve anayasanın konusudur. Ancak demokrasi ve anayasa formülüne bağlanmadan ifade edilmektedir.
CHP merkezini aradan çıkartırsak geriye sembol olarak Hayır Meclisleriyle, cam işçileri kalır. Soyutlama düzeyinde sosyalistler ve işçi sınıfı diyelim.
Hayır Meclislerin temel eksikliği 2013’te Gezi’nin de eksiği olan işçi sınıfını kendinden ayrı saymasıdır. Hatta onu yürüttüğü mücadele kapsamında ‘evetçi’ saymasıdır. Yok saymasıdır. Onunla buluşmak için çabalamayı bir kenera bırakalım, bu konuyu gündemine bile almıyor. Ya da en iyi durumda işçi sınıfını Hayır’a çağırıyor: 1 Mayıs’ta olduğu gibi ‘Hayır’ını al da gel diyor.
Oysa işçi sınıfı, günbegün ekomonik ve demokratik talepleri için harekete geçme potansiyelini barındıran yegane zemindir. Ne Gezi ne de Hayır Meclisleri böyle bir iç mekanizmaya, dürtüye, zorlamaya sürekli sahip oldular. Önemliydiler ama geçiciydiler.
Bu nedenle demokrasi, anayasa, özgürlükler, haklar için mücadelenin hem sürekliliği için hem de daha önemlisi burjuvazinin yönettiği bugünkü toplumda taleplerin güçlü biçimde iktidar bloğuna dayatılabilmesi için, işçi sınıfının siyasal olarak harekete geçmesi için çaba sarfetmek gerekiyor.
İşçi sınıfının merkezinde yer almadığı ve siyasal talepler için seferber olmadığı koşullarda, demokratik hakların kazanılması mümkün olmuyor. Sadece Türkiye örneğine değil, Arap Baharı deneyimine de bakacak olursak bu sonucu görebiliriz.
Neticede demokrasi soyut bir ilkeler manzumesi değil, somut ve sınıfsal bir mesele. Demokrasi mücadelesini somut olarak yürütmek için, kitlelere ve bunun için en uygun zemin olan, harekete geçebilme kabiliyeti olan işçi sınıfıyla her düzeyde ilişki ve bağ kurmaya ihtiyaç var.
Aksi halde birbiriyle yanyana yürüyen iki mücadele kulvarı olur ki, birleşmedikleri sürece hem Hayır hem de cam işçileri kaybetmeye mahkumdur.