İktidarın kadınların korkması için haklı sebepleri var. İspatı da çok kısa bir zamanda binlerce kadının örgütlenerek sokaklara dökülerek “tecavüzcülere af” niteliği taşıyan önergenin geri çektirilmesi…
Yer yerinden oynadı. Zira toplum olabilmenin hassas konularından biri olan “çocuğa” dokunulmak istendi. Taciz, tecavüz, şiddet ve tabii ki cinayetlerin politik olduğunu söyleyen feministler önergeyi iktidarın son yıllarında aileyi yeniden dizayn etmeyi hedeflemiş politikalarının bir parçası olarak değerlendirdi. Uzun yıllardır Aile Konferansları düzenleyen Cemaat’in düşman ilan edilmesiyle birlikte boşalan ideolojik alanı doldurmanın telaşı yasalarda, eğitimde, kültürel ve kamusal alanda kendisini hep gösterdi.
Yükselme ivmesi gösteren kadın muhalefeti AKP’nin aşil topuğu ya da zayıf halkalarından biri. Önerge iptal edilmedi. Ancak iktidara geri adım attırılabileceğini gösteren umudu yükselten bir kazanım elde edildi. Bunun sistemle öyle ya da böyle derdi alan birçok kesime iyi geldiği açık. Zira hak gasplarının şahikasının yaşandığı; dün faili meçhul, bugün ise faili belli devlet infazlarının ayan beyan yaşandığı ortamda bile güçlü bir itiraz sesi çıkmadı/çıkamadı. KHK’lı yeni Türkiye’nin suskunluğunu kadınların mücadelesi bozdu. En geniş birliktelikle kadınlar ortak söz söyleme becerisini gösterdi dosta düşmana.
Kadınların kazanımlarına (eşbaşkanlık sisteminin suç olması, kadına yönelik şiddetle mücadele eden derneklerin kapatılması, din soslu erkek egemenliğinin kamusal alandaki baskınlığı, eğitim sisteminden gündelik hayata kadar karma alanların hedef haline gelmesi, kadın işsizliğinin yükselmesi vs.) savaş açtığı aşikar olan iktidarın yolundan dönmeyeceği açık. Ne de olsa bu varlık yokluk meselesi.
Dış dünyadaki uluslararası sözleşmelerin bağlayıcılığını hamaset ve “milli”lik vurgusu ile yok sayan, dışarıda sıkıştıkça içerdeki muhalefeti bastırmaya çalışan iktidarın hakları ve özgürlükleri için mücadele eden kadınları daha da hedef alacağı bir döneme giriyoruz.
Ancak bu hedef alma biçimlerinin sadece baskı ve sindirme, kapatma, yasa değişikliği gibi görünür ceberutlukla olmayacağının işaretleri mevcut. 438 No’lu yasa tasarısına eklenen önergenin yarattığı infiale karşı hükümete yakın kadın örgütleri hemen devreye girdi. Tasarıya esastan itiraz yerine, düzenlenmesi gerektiğine vurgu yaptılar. Aradaki kulis siyasetini bilmesek de önergenin geri çekilmesinde Erdoğan’ın “duyarlılığının” etkili olduğu vurgusu yeni saldırı biçimi konusunda bir ipucu. Kadın ve LGBTİ mücadelesinin görünmez kılınması için karşı olumlu hamlelerin arkası gelecek gibi görünüyor “Onlar almadı biz verdik” siyaseti toplum adına karar veren “otoriter devlet baba” figürüne de uyumlu.
Özgecan’ın katledilmesinde kurnaz ve kıvrak davranan iktidar, gecelere, sokaklara, meydanlara inen kadın muhalefetini “teflon” siyasetiyle üzerinden atmayı başardı. Şimdi durum farklı. Baskı ve sindirme politikalarının darbe girişimi sonrası kimleri ve neyi hedeflediği deşifre olunca “aşil topuğunu” güçlendirmeye çalışacak.
Adımlardan biri kadın muhalefetinin yükselmesinin hemen ertesinde Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM)’in 25 Kasım dolayısıyla düzenlediği Adalet ve Kadın kongresinde geldi. Kongrede bir erkek olarak Erdoğan uzun uzun konuştu, KADEM başkanı, vaktiyle “kız mıdır kadın mıdır bilemem” diyen Erdoğan’a önerge konusundaki tavrından dolayı teşekkür etti.
Kongre’nin dikkat çeken noktası bu değildi. Sadece iki yıl önce kadın-erkek eşitliğine inanmadığını söyleyen Erdoğan iki yıl sonra “Yaradılışta eşitlik var” dedi. Daha da ileriye giderek “yoksulluğun faturası kadınlara kesiliyor. Evdeki işleri görmezden geliniyor, işyerlerinde ayrımcılık yapıyorlar” ifadelerini kullandı.
KADEM çizgisinin öncülük ettiği söylemde değişiklik, kadın muhalefetini bekleyen riskler. Tanıdığımız iktidar, aileyi piyasaya, patriyarkal düzene daha da uyumlu hale getirmenin yollarından hiç vazgeçmeyecek. Mas etme ustalığından geri adım atmayacak. Asıl tehlike de bu. Yani şimdilik kazandık!