Türk şiirinin büyük ismi Nâzım Hikmet’in 63 yıllık yaşamında bilinmeyen yönlerinin izlerini süren “Nazım’a Yolculuk – Haluk Oral’dan Şairin Bilinmeyen tarihi” başlıklı sergi, 2 Mayıs’ta kapılarını açtı. İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki sergi, 22 Haziran’a kadar ziyaretçilerini ağırlayacak.
İş Sanat Kibele Galerisi, Türk şiirinin büyük ismi Nâzım Hikmet’in 63 yıllık yaşamından kesitler taşıyan “Nâzım’a Yolculuk” sergisine ev sahipliği yapıyor. Şairin Selanik’ten Moskova’ya kadar uzanan büyük yolculuğuna eşlik etme çabası olan sergide, genç yaşından itibaren hayallerinin peşinden giden, şiirler yazan Nâzım Hikmet’in hayatı ile ilgili şimdiye kadar bilinmeyen yönlerine dair izler bulmak mümkün…
Şairin büyük ailesi Celile, Samiye, Yahya Kemal, Piraye, Memet, İpekçi, Serteller, Naci Sadullah, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Sedat Simavi, Ahmet Emin, Münevver, Mehmet, Ekber, Vera gibi birçok isimden ve daha pek çok başka duraktan geriye kalan değerli mektup, fotoğraf, belge, yayın Nâzım’a Yolculuk sergisi için bir araya getirildi.
“Nâzım’a Yolculuk”ta;
Şairin anneannesinin babası Müşir Mehmet Ali Paşa’nın 1878’de Almanya’da Berlin Kongresi’nde Osmanlı heyetinde bulunurken bir Alman gazetesinde yayımlanan şiiri ve Türkçe çevirisi ile Alman besteci Reinhold Stöckhardt tarafından bestelenen ve Türkiye’de hiç icra edilmeyen bestenin notaları,
Berlin Kongresi zamanında yapılmış bir kartpostal,
Nâzım Hikmet’in Heybeliada Bahriye Mektebi öğrenciliği sırasında yazdığı mektup ve fotoğraflar,
Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya geçen, ancak cephe yerine O’na ve yol arkadaşı Vâla Nureddin’e Bolu’da öğretmenlik görevinin verilmesiyle Zonguldak, İnebolu, Ankara, Bolu’yu kapsayan yolculuğu sırasında babasına ve annesine yazdığı mektuplardan örnekler, buralarda çektirdiği fotoğraflar,
Nâzım Hikmet’in İstanbul’dan Paris’te yaşayan ressam annesi Celile Hanım’a yazdığı ve menekşe ile süslediği mektup,
Şairin Rusya’ya ikinci gidişinde evlendiği Lena ile birlikte İstanbul’dakilere eski harflerle yazdığı mektuplar,
Nâzım Hikmet’in, yurtdışına gittiği için ancak ölümünden sonra basılabilen ve en önemli eserlerinden biri olan Kuvayı Milliye Destanı’nın İnkilâp yayınlarına basılması için kendi el daktilosunda yazıp verdiği nüshası,
Dünya Barış Konseyi tarafından Nâzım Hikmet’e layık görülen ve 22 Kasım 1950 tarihinde O’nun adına Pablo Neruda’nın aldığı barış ödülü,
Şairin yakın dostu Kemal Tahir ile karşılıklı ithaflarına konu olan ve Kemal Tahir’in ikinci basım için üzerinde düzeltme yaptığı Sağırdere romanı, görülebiliyor.
Küratörlüğünü Prof. Haluk Oral’ın, tasarımını Emre Senan’ın, proje koordinatörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği sergi, 22 Haziran’a kadar ziyaret edilebilir. Sergi ile ilgili Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından bir de kitap yayınlanacak.
Nâzım’ın yolculuğu
Nâzım Hikmet’in büyük dedeleri Müşir Mehmet Ali Paşa ve Mustafa Celâleddin, Polonyalı ve Alman isimleriyle dünyaya gelseler de kendilerine vatan seçtikleri Osmanlı için yaşamlarını feda ederler. Hayat hikâyesi 1902’de Selanik’te başlayan, çocukluğunda Diyarbakır, İstanbul, Halep’i dolaşan Bahriyeli Nâzım, İstanbul’da derin bir soluk alır. Yoldaşı Vâlâ Nureddin ile Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Anadolu’ya giden şair, Vâlâ Nureddin ile birlikte Mustafa Kemal tarafından kabul edilir.
Sevda denizine ilk atılışı olan Nüzhet’in Moskova’da beklediği Nâzım Hikmet, her daim âşıktır. Moskova’da yeni bir dünya görüşünü tanıyan şair, hapsi göze alarak ülkesine döner ve ilk kez Hopa’da hapse girer, ardından Sultanahmet ve Ankara cezaevlerinde yatar, takunyalı fotoğraflar devri başlar. Özünü, biçimini, söyleyişini, şiirini arar durur.