Başlık, ünlü Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger’in ‘Seçimle Gelen Krallıklar’ ya da ‘Hükümdarlar’ çalışmasından esinlendi. Profesör Duverger bir Marksist değildi. Bir akademisyen olarak, burjuva toplumunda siyasal sistemler üzerine çalışmaktaydı. Kitabını 1974 yılında yazar ve aynı yıl büyük bir ilgi çeker, Türkçe’ye de o yıl çevrilir.
Duverger esasen De Gaulle’in iktidara gelişinin 16’ıncı yılı vesilesiyle kitabını kaleme almıştır. Ülkesindeki rejimi ve diğer ülkelerdeki rejimleri karşılaştırarak, başlıkta ifade edilen siyasal sonuçlara varır.
Siyasal rejimler ‘başkanlık, yarı başkanlık veya parlamenter’ olsun, esasen farklı düzeylerde işleyiş kurallarına sahip olmalarına rağmen, seçimler yoluyla başa birer hükümdar getirmektedir.
Marksistler açısından ‘hükümdar’
Marksistler Duverger’in ifade ettiği sonucu, evveliyatından rejimlerin birer diktatörlük olduğunu açıklamıştı.
Sınıflı toplumların varlığı, esasen bir diktatörlüğe dayanır. Burjuva toplumunda azınlığın yani burjuvazinin çoğunluk yani işçi sınıfı ve halk üzerindeki diktatörlüğü vardır. Nitekim, biz de ‘proletarya diktatörlüğü’ derken, çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümünden söz ederiz ki, bu burjuva demokrasisinden ‘milyon kez daha demokratik’ olmalıdır.
Diktatörlüğün sınırları
Burjuva demokrasinin sınırları, diktatörlük altında yaşanan sınıf mücadelesi tarafından belirlenir. Demokrasinin, özgürlükler bakımından geniş ve kısıtlı hali, diktatörlük uygulayan burjuvazi karşısınıda işçi ve emekçilerin gücüne bağlı olarak şekil alır.
Burjuvazi bu çağda demokratik olan tüm değerlerini yitirmiştir, sıkça duyduğumuz demokrasi sözüyle tutarlı bir eylemi söz konusu değildir. Bunun da esas sebebi işçi sınıfından duyduğu korkudur. Demokrasi ne kadar gelişkin ise, işçi sınıfının bunu kendi çıkarları için kullanma olanağı o kadar fazla olacaktır.
Burjuvazi çıkarları ve demokrasi arasında tercih yapacak olsa, çıkarlarından yana tutum almaktadır.
Seçimle gelen demokrasi olmuyor
Duverger Marksist olmasa da burjuva dünyasının evrimini görmekte, feodal düzenin krallık rejimleri yıksa da iktidarın mülk sahibi sınıfların elinde kalması, yeni yönetim sisteminin şekilsel bazı değişiklere uğratarak, esasen monarşik, hükümdarlık sistemi sürdürmektedir. Duverger’e göre, günümüzün en zengin ülkelerinde, ABD, Britanya ve Fransa’da ‘seçimle gelen krallıklar’ vardır.
Konumuz Duverger’i tartışmak değil, dolayısıla onun yaklaşımının eksikleri üzerinde duracak değiliz. Ancak çok açıktır ki, tutarlı bir akademisyen dahi hangi türden olursa olsun bu mevcut rejimler altında yapılacak seçimlerin bir hükümdar/kral yaratma eğiliminde olduğunu söylüyor.
Öyleyse, seçimler yoluyla demokrasinin gelmediği açıkça ortaya konmuş oluyor.
Siyasi körlük hüküm sürüyor
Bu çıplak gerçeği kavramaksızın politika yapmak, üstelik sosyalist soldan siyaset yapmaya kalkmak fikirlerini açıkça terk etmek olur. Pratikte devrimci bir değer üretememenin sonucu, fikirlerin değişmesini ifade eder.
Selahaddin Demirtaş’ın 16 Nisan referandumu öncesinde Mecliste yaptığı grup konuşmasında dediği gibi, seçimler OHAL, sansür ve baskı koşullarında ‘faşizmi güçlendirir’. Demirtaş bu çıplak gerçeği görebilen ender siyasetçilerinden biriydi ve tutuklanmasının bir nedeni de bu gerçeği apaçık görmesiydi, siyasetini buna dayandırmasıydı. Üstelik Marksist de değildir.
Öyle ki, bugünkü HDP yönetimi de bu gerçeği göremez olmuştur.Daha da vahimi Duverger ve Demirtaş’ın gördüğünü Marksist olanlar görememektedir.
2019 seçimlerine hazırlık yapan bir çok parti, çevre, gazetenin varlığı bunun en somut kanıtıdır. 24 Haziran hamlesi bu düşünce dünyasını boşa çıkartmıştır.
Hani 2019 seçimlerine takılmayacaktık?
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin bir mizansen ile kamuoyuna sundukları seçim tarihi, sadece 2 ay sonrayı işaret ediyor. Erdoğan’ın başkanlık sistemi altında ‘padişah’lığını, hükümdarlığını ya da diktatörlüğünü ilan etmek üzere yaptığı bu hamle, beklenmiyor değildi. Belki bu kadar yakın bir tarih olması beklenmiyordu denebilir. Ancak bu da iyimserlik olur.
16 Nisan referandumunun hemen ardından yapılan birçok sosyalist siyasal değerlendirmede, 2019 seçimlerini tartışmanın hedef şaşırtma olacağı, sokağı örgütlemek gerektiği söylenmiyor muydu? Ancak CHP’nin rotayı 2019 seçimlerine çevirmesiyle birlikte Hayır Cephesinin sosyalistleri de 2019 seçimlerini tartışmaya başladılar.
24 Haziran hamlesi, sosyalist solun yeniden CHP’nin peşine takan bir etki yarattı. Nitekim CHP’nin vekil aktararak İYİ Parti’ye, emekçilerin celladı olacak bir partiye can suyu vermesi, bazı Marksistlerimizce takdir ediliyor.
HDP’nin dokunulmazlığını kaldırıp hapse gönder, Asena lakaplı ülkücü Akşener’in parlamentoda grup kurması için vekil ver!
Erdoğan’ın yenilgiden çıkardığı dersler
AKP’nin tek başına hükümet kurma olanağını elinden alan 7 Haziran 2015 seçimleri, Erdoğan için bir yenilgiydi. Bunu bir daha tekrar etmeyecek hatta bu ihtimali devre dışı bırakacak yeni siyasal strateji 1 Kasım erken seçimleriyle devreye kondu. Ülke içinde büyük bir devlet terörü estirildi. Binaların bodrumlarında yüzlerce Kürt bombalarla katledildi.
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin karşı darbeyle alt edilmesi, OHAL’in ilanıyla birlikte Erdoğan’ın stratejisini güçlendirecek yeni imkanlar yarattı. 24 Haziran seçim tarihinin ilanı ise, Erdoğan’ın bir döneme son verme yönündeki yeni adımı olarak planlanmaktadır.
Bir istisna ise, 16 Nisan 2017 referandumudur. Erdoğan için bir yol kazası oldu ancak sıyrıklarla bunu atlattı. Neticede ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’.
Afrin harekatı ve Cumhurbaşkanı İttifakı ile konsolide ettiği milliyetçi seçmeni, ekonomik krizin caydırıcı etkisine kaptırmamak üzere, seçim tarihi birbuçuk yıl erkene çekildi.
Ne yapmalı?
Bu durumda burjuvaziden bağımsız bir siyaset izleyecek, bir emekçi cumhurbaşkanı adayı çıkartacak gücümüz yok.
Boykot ise, daha güçlü bir siyasal gücü gerektiriyor.
Eğer Selahaddin Demirtaş aday gösterilirse, hem tutuklu oluşu, hem daha önceki seçimlerde destek vermiş olmamız sebebiyle oyumuz Demirtaş’a.
HDP tarafından başka bir aday çıkarsa yeniden değerlendirmek üzere, CHP-İYİ Parti adayına oy vermemeliyiz. Bu ittifak, yeni bir Ekmeleddin vakıasından başka birşey sayılmaz.