Sanat Meclisi Ocak ayı *Sanatta Hak İhlalleri Raporu”nu yayınladı. Sanat alanında emekçi kıyımından konser engellerine ve hücre cezalarına kadar bir dolu saldırının yaşandığı Ocak 2020’de işte sanat alanının başına gelenler:
- 26 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı imzalı ‘Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslarda Değişiklik Yapılmasına Dair Esaslar’ başlıklı karar, tiyatrocular arasında umutlu bir bekleyişe neden oldu. Yıllardır süren sorunların biteceğini müjdeleyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Hiçbir statüsü olmadan, yevmiye ile görev yapan sanatçılarımız ve teknik çalışanlarımız, artık Bakanlık olarak bizim sözleşmeli personelimizdir. Hepsinin iş güvenliği endişesi giderilmiş, çalışma hayatları devletimizin güvencesi altına alınmıştır. Bu kapsamda maaşlarında da ciddi bir iyileştirmeye gidilmiştir” Tiyatrocular bu açıklamayla yeni yıla mutlu girdi. Sanatçılar sözleşme imzalamayı beklerken tablo birden olumsuza döndü, kulislere sarı zarflar gelmeye başladı. Sanatçı ve çalışanlara gönderilen tebligatlarda hiçbir gerekçe gösterilmeden, “Sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin esaslar kapsamında çalışma talebiniz Genel Müdürlüğümüzce uygun görülmemiştir”deniliyordu. Eşzamanlı olarak Genel Müdür Mustafa Kurt tarafından il müdürlüklerine gönderilen talimatlarda başvuruların incelendiği belirtilerek, “Yapılan değerlendirme sonucunda ekteki listede yazılı olanların anılan kapsamda istihdam edilmeleri uygun görülmemiştir” denildi. Kültür Sanat Sendikası içerisinden yapılan açıklamada, “Tespit edebildiğimiz kadarıyla Opera’dan 57, Tiyatro’dan en az 90 kişiye tebligat gitti. Tebligatlar nedeniyle Adana Devlet Tiyatrosu “Miletos Güzeli” oyunu için perde açamadı. Trabzon’un da aralarında bulunduğu birçok sahnede oyunlar yarım yamalak oynandı. (…) Sanat kurumlarında yıllardır kadro verilmemesi ve sınav yapılmaması dolayısıyla sanat emekçileri zaten mezun, misafir, süreli sözleşmeli figüran vs. pozisyonlarında çalışmaktaydılar. Yıllık sözleşme ile güvencesiz ve bir hayli esnek mesailer dâhilinde çalıştırılan sanat emekçileri verilen kadro sözleriyle özellikle son bir yıldır bir umut bekleyip durdular. Sanat kurumlarında güvencesiz çalışan sanat emekçilerine, tüm bu sıkıntılı sürecin biteceği daha iyi mali ve özlük haklara kavuşacaklarına dair yapılan düzenleme ve açıklamalar, bu yeni gelişmeyle maalesef hayal kırıklığına dönüştü. (…) 22 yıldır kamuda hizmet veren bir kamu emekçisi nasıl güvenlik soruşturmasından geçemez? Kimi arkadaşımıza güvenlik soruşturmasından geçemedikleri için sözleşmelerinin yapılamayacağı ifade edilmiştir. Ülkemizde yapılan güvenlik soruşturması “benden olup olmadığının tespiti” soruşturmasına dönüştüğü artık herkesin malumudur.”
- 20 Ocak 2020 tarihinde İstanbul Barosu Toplantı salonunda İstanbul Barosu, İstanbul Tabip Odası, Sanatçılar Girişimi ve Sanat Meclisi olarak yapılan basın duyurusundan sonra bir çağrı yapıldı: “Üzerlerinde saptanmış bir suç ve verilmiş bir ceza olmaksızın Grup Yorum üyelerinin ve İdil Kültür Merkezi’nin yasaklamalar ve tutsaklıklarla sanat üretimlerinin engellendiğini görmekteyiz. Buna bağlı olarak 200 günü aşkın bir süredir Grup Yorum üyelerinin açlık grevi ile başlayan süreçleri ölüm orucuna dönüşmüştür. Bu süreç kalıcı hasar verecek ve hatta ölümle sonlanabilecek kritik bir aşamadadır. Bu nedenle sorumlu ve yetkilileri kalıcı hasar ve ölümler yaşanmadan bir an önce sorunları çözmek için göreve ve sorumluluğa davet ediyoruz.” İstanbul Barosu, İstanbul Tabip Odası, Sanatçılar Girişimi ve Sanat Meclisi imzalı çağrı sonrası yaşanacak gelişmelerin nereye varacağı kamuoyu ve sanat çevrelerinde tartışılıyor.
- Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde 24-26 2020 Ocak tarihlerinde düzenlenecek Çamlıhemşin Ayder Kar Festivali’nde sahne alacak müzisyen Selçuk Balcı, festival programından çıkarıldı. Vali Kemal Çeber ise programa müdahil olduklarını yalanlarken, “Başından beri hiçbir aşamasına dâhil olmadığımız bir festivale destek olmadık. Haberimiz olmadan Valilik logosunu kullanmışlar. Biz de buna itiraz ettik. Selçuk Balcı’nın kim olduğunu dahi bilmiyorum” dedi. Festivalin organizasyonunu sağlayan Ayder Kalkınma Derneği’nden Erdal Sarı, programın nihai halini Valilik’ten onay almak üzere sunduklarını, Vali Çeber’in uygun görmemesi nedeniyle Selçuk Balcı’yı programdan çıkardıklarını ve onun yerine yeni bir sanatçı arayışına girdiklerini söyledi. Konuya ilişkin konuşan Selçuk Balcı, “Karadeniz’de derelerimiz yok olmasın, suyumuza sahip çıkalım” dediği için engellemeyle karşılaştığını ifade etti. Balcı, “Bana aktarılana göre, Trabzon’daki Gezi eylemlerine katıldım diye Vali Çeber’e bilgi vermişler. O da konseri iptal etmiş. Vali, konseri yalnızca iptal etmekle kalmayıp, ‘Selçuk Balcı varsa biz desteğimizi çekiyoruz. Bakanlık’tan gelen parayı da vermiyoruz ve kolluk kuvvetlerini de göndermiyoruz’ demiş. Benim düşüncem en başından beri belli. Halkla aramıza yöneticiler giriyor. Dünyanın birçok yerinde konser verirken, kendi topraklarımızda konser veremiyoruz.” Rize Valisi Kemal Çeber ise iddiaları reddetti.
- Tramvayda dans eden balerinleri ‘Çıplak insanlar var’ diyerek polise şikâyet etmişler. Antalya Devlet Opera ve Balesi sanatçılarıyla baleyi ‘sokağa’ taşıyan yönetmen Müge Ayyıldız, tramvaydaki bir performans sırasında polisin gelip, “burada çıplak vatandaşlar olduğu ihbarını aldık, galiba sizsiniz” dediğini söyledi. Ayyıldız, “ne yaptığımızı anlatınca teşekkür edip gülümseyerek gittiler” diyerek başından geçen ilginç anısını paylaştı.
- Sözleşmesi yenilenmeyenler arasında Samsun Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’nde çalışan 2 sanatçı, 1 reji asistanı, 1 grafiker ve 1 büro elemanı olmak üzere 5 kişi de yer aldı. Samsun’da toplam 123 kişinin kadroya alınması bekleniyordu. Ancak normal şartlarda 1 Ocak’ta imzalanması gereken sözleşmeler imzalanmadı, sadece işten çıkarılan 5 kişiye yazı gönderildi. 15 Mayıs 2019’da yayımlanan kararnamede, “mevcut çalışanlar sınava tabi olmaksızın kadroya geçer” ibaresi bulunmasına karşın, sözleşmesi yenilenmeyenler bu haktan yararlanamadı. Sözleşmeli personel statüsünden yararlanamayanlara gönderilen yazıda ise “Genel Müdürlüğümüzün 03.01.2020 tarihli ve 320 sayılı yazısına istinaden 06. 06. 1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların Ek 8. maddesi kapsamında istihdam edilmeniz uygun görülmediği için sözleşmeniz yenilenmeyecektir”
- Türkiye genelinde 310 sanatçı ve teknik personelin güvenlik soruşturmasının devam ettiği yolunda bilgiler var. Oyuncu Selçuk Yöntem, twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Sanata sanatçıya yatırım yapılacağına, sanatçılar güvenlik soruşturması ile işlerinden atılıyor. Neyse o güvenlik. Bu güne kadar güvensiz sanat yapılmış meğer. Kim sahip çıkacak bu olaya. Kurumun sorumlusu ne iş yapar?” diye sorunca, Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Batuhan Mumcu bir yanıt verdi ve “Evet, Selçuk Bey, sanata ve sanatçıya yatırım yapmak istiyorlar. İşe gelmeden maaş alan, koca yıl içinde bir oyunda figüranlık yapıp yıllık sözleşme bekleyen arkadaşların yerine yeni arkadaşlar almak için özel tiyatrolara daha fazla destek verilmek istenmiştir. Kaç kişinin yirmi yıldır beklenen sorunu çözülmüş, kaç kişinin çözülmemiş biliyor musunuz? Tiyatrolar, gençlerin en fazla gittiği yerler. Belki de uyuşturucu satmaktan hüküm giymiş insanların sözleşmeleri imzalanmamıştır, belki çocuk tacizcileri, belki terör. Merak etmeyin imzalanmayan üç kişiye herkes sahip çıkar da imzalanan iki bin kişiye kimse sahip çıkmaz” Kültür ve Turizm Bakanlığı işten atılan emekçiler hakkında henüz bir açıklama yapmazken, Mumcu’nun ağır ithamları tiyatro emekçileri tarafından herkesi zan altında bırakıyor olması sebebiyle tepkiyle karşılandı.
- Kültür Sanat Sen’den yapılan açıklamaya göre, Devlet Opera ve Balesi ve Devlet Tiyatroları genel müdürlüklerinden sonra Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde de sanat emekçileri işten atılacak. Önceki günlerde 150 civarı olduğu beyan edilen işten atılacak emekçi sayısının 350’nin de üzerine çıkacağı iddia edildi. Sendikanın açıklamasında, “Haksızlığa uğrayan emekçilerin yaşadığı mağduriyetlerinin yanı sıra sanat hizmeti üretiminin de nasıl yapılacağı merak konusu haline gelmiştir” denildi ve Çukurova Senfoni Orkestrası’nın (ÇSO) az kişiyle temsil yapmaya “zorlandığı” ifade edildi.
- Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SenaristBir) tarafından “Telif Ertelenemez”başlığıyla açıklanan imza metni; oyuncu, yönetmen, yapımcı, senaryo yazarı, diyalog yazarı ve animatörlerin katılımına açıldı. İmza metninde, değişiklik çalışmalarının desteklenildiği ifade edilen “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu” oluşturulurken, imzalanan ilk satış sözleşmelerinde, telif haklarının kapsanmadığının dikkate alınması istendi.
- Yeşilçam döneminde üretilmiş filmlerden, birçok mecrada yoğun gösterimlerine rağmen bugüne kadar “tek bir lira telif” alamadığı belirtilen 1995 yılı öncesi eser sahipleri ve oyuncuların da yeni yasa kapsamı içine alınmasının önemine işaret edildi. Eserin ticari ilk gösteriminden sonra başlayan yayın (tekrar gösterim), erişime sunma (internet vs), yeniden iletim (uydu, kablo vs şirketleri) ve umuma açık mahallerdeki (otel, uçak, otobüs, kafe, sinema vs) haklarının, meslek birliklerince takip ve tahsil edilip taraflarına ödenmesinin yasayla tescil edilmesi talebinde bulunuldu. Telif hakkının, mevcut yasada, eserin alenileşmesinden hemen sonra başladığı hatırlatılarak, şunlar kaydedildi: “Ancak var olan yasa maddesinin değiştirilerek telifin bir veya üç yıl kadar devre dışı bırakılmak istendiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Eser ve bağlantılı hak sahipleri aleyhine yapılması düşünülen bu değişikliğe, şiddetle karşıyız. Telifin eserin ticari ilk gösteriminden sonra başlamasının ‘kırmızıçizgimiz’ olduğunun bilinmesini isteriz.“ Guinness Rekorlar Kitabı’nda 1969-2004 yılları arasında yazdığı 395 senaryoyla “En Üretken Senarist” olarak yer alanSafa Önal, bu sayının 420’ye kadar çıktığını belirtti. Televizyon kanallarında, günde 7-8 filminin oynadığı aylar olduğuna değinen Önal, şunları ifade etti: “Üç kuşak reklam alıyor, para kazanıyor. Yahu onun içinden bana vereceğin bir damladır, bir yudumdur. Hiç almadım, hiç vermediler. Vermemek için ellerinden geleni yaptılar. Bana yapılanları, benden esirgenenleri, benden kazanıp bana hiçbir şey vermeyenleri affedecek değilim. Çünkü onlar hiçbir acıma, anlayış, yakınlık göstermeden sadece çalıştırdılar. Bir yapımcı, bir akşam yemekte, (Parayı biz kazandık, Safa’nın sadece karnını doyurduk) demişti.“ Önal, senaryo yazarı olarak Yeşilçam’a ömrünü verdiğini belirttiği Bülent Oran’ın, son telefon görüşmesinde “Sesi kulağımdadır. (10 liracık alayım, öyle öleyim) dedi, alamadan öldü. Erdoğan Tünaş, Sadık Şendil, İlhan Engin’i de söyleyebilirim, bu sıra uzar gider. Hiç kimse bir şey alamadı” diye konuştu. Geçmişteki röportajlarından birinde, “Telif haklarım ödense, Monte Carlo benimdi” açıklamasında bulunduğunu hatırlatan Önal, “Büyükada’yı bilmem ama büyük yerler alabilirdim. O kadar da değil ama ben hala kira evindeyim, mülküm yok, neden? Bizim namusumuzu, onurumuzu kurtaracak olan, hak ettiğimizi almaktır” dedi. “Avantür üstadı” yönetmen Yılmaz Atadeniz de 100’ün üzerinde film çektiğini belirterek, şunları söyledi: “Yurt dışına gittiğimizde film adedini söylediğimizde, (Hangi yatınızla, uçağınızla geldiniz) diyorlar, gülüyorum. Çünkü böyle bir şey yok, yaşamadık. Bizim devrimizdeki tüm oyuncular, üç on paraya çalıştılar. Şimdiki gibi değildi, çok para kazanmadılar. Safa Önal gibi arkadaşımız, emekli değil. Bunların her biri bir kıymetti. Kıymetlerini bilemedik, haklarını bilemedik.“ Telif haklarıyla ilgili, filmleri her daim revaçta olan Kemal Sunal‘ın eşi ve çocuklarının, bu ilgiden istifade edememesi örneğini veren Atadeniz, kanunda yer almamasına rağmen firmaların, telif vermeleri gerektiğini vurguladı. Atadeniz, “Yürümemiz gerekiyorsa Ankara’ya yürüyelim, Meclis’in önünde oturalım” ifadesini kullanarak, şöyle devam etti: “Artık yaşımız doldu. Önümüzdeki günler bitiyor. Telif hakkı olarak daha bir kuruş almadım. Senaristler hiçbir zaman gereken parayı alamadılar. Halbuki biz onların huzurla yaşamalarını sağlayacak zemini yaratmakla yükümlüyüz. Onun için bütün meslek birlikleri, beraber olmak, aynı adımı atmak mecburiyetinde. Erdoğan Bey’in bu işi düzelteceği kanısındayım. İnşallah ölmeden evvel telif hakkına kavuşabilirim.“ Babası Münir Özkul ve annesi Suna Selen gibi oyunculuğu seçen Güner Özkul ise, günümüzde de telif haklarından vazgeçmeleriyle ilgili muvafakatname imzalamadan çalışamadıklarını söyledi. Yeşilçam dönemindeki oyuncuların, telifle ilgili fikri dahi bulunmadığını dile getiren Özkul, şunları kaydetti: “O zamanki haklarını gözetemeyen insanlar için bir kalem açılabilir. Bunun yolu bulunur. İstenmediği için olmuyor. Babam da bu kadarını öngörememiştir. Kendinin bu kadar önemli figür olabileceğini, bu figürünün sağılıp sağılıp bu kadar bereketli olacağını, televizyon kanallarında defalarca döneceğini tahmin edememiştir.” Özkul, düzenlemeyle başrol oyuncusu dışındaki oyunculara gelir sağlanması yolunun açılabileceğini belirterek, “Hem kendi adıma hem iş arkadaşlarım, annem ve babam adına, telif haklarıyla ilgili Avrupa standartlarında, daha medeni şartlar ve düzenlemeler getirmelerini yetkililerden rica ederim”
- Demet Akbağ, Haluk Bilginer, Elçin Sangu, Fırat Tanış gibi isimlerin başrolünü paylaştığı ‘9 Kere Leyla’ filminin İstanbul’daki setinde kaza meydana geldi. Çekimler sırasında devrilen ışık yönetmen Ezel Akay’ın başına düştü. Kaza sonrası ambulansla hastaneye kaldırılan Akay’ın başına dikiş atıldığı belirtilirken, sete üç gün ara verildi.
- İzmir Devlet Tiyatrosu’nda 16 yıldır ‘Mezun Sanatçı’ olarak çalışmaktayken, 2019 yılının mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılan ve Resmi Gazetede de yer alan yeni personel yasası gereği olarak aynı tiyatroya 27 aralık tarihinde sözleşmeli personel olmak için dilekçe yazarak talepte bulunan Emrah Şenışık’a İzmir Devlet Tiyatrosu yönetimi tarafından verilen tebligatta, “Çalışma talebiniz uygun bulunmamış olup, kurumumuz ile ilişiğiniz kesilmiştir” Şenışık yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yılbaşı tatilinden hemen sonra 2 Ocak Perşembe günü oyunlarımıza çıkacakken ‘Hemen görev yerlerinize gelin, saat 5’te prova alınacak’ diye resmi bir mesaj geldi bizlere. Apar topar görev yerimize gittik. Sahnede oturmuş bekliyorken, beni aradılar ve elime bir tebligat verdiler. O tebligatta ‘Çalışma talebiniz uygun bulunmamış olup, kurumumuz ile ilişiğiniz kesilmiştir’ açıklaması vardı. İşe dönüş için Bölge İdari Mahkemesi’ne dava açacağız. Olumlu bir sonuç için elimizden geleni yapıyoruz. İzmir Devlet Tiyatrosu yıllardan bu yana emek verdiğimiz ve kendi evimiz gibi gördüğümüz bir yer. Bunun için yıllarca özveri ile çalıştık. İşten çıkartılırken bir gerekçeli karar önümüze sunulup, öyle çıkartılabilirdik” dedi.
- İstinaf Mahkemesi, yerel mahkemenin, çocuklara yönelik cinsel istismar ve öldürme eylemlerinin tartışıldığı sırada yaptığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” suçundan yargılanan ve 1 yıla kadar hapis cezası istenen Berna Laçin hakkında beraat kararı vermiş, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı karara itiraz ederek İstinaf Mahkemesi’ne taşımıştı. Şüphelinin soruşturmaya konu paylaşımı kendisinin yaptığını kabul ettiği belirtilen iddianamede, paylaşımda adı geçen Medine şehrinin İslam peygamberinin kabrinin bulunduğu, dolayısıyla Müslümanlar için kutsal değeri bulunduğu söyleniyordu. Bu şehrin tecavüz rekoruna sahip olduğuna dair şüpheli tarafından dile getirilen iddianın nesnel bir veriye dayanmadığı belirtiliyor, iddianamede şüphelinin ‘Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama’ suçundan 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması isteniyordu. Davaya bakan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi, dosya üzerinden oybirliği ile aldığı kararda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebinin yerinde görmedi.
- Yücel Erten, ‘Türkiye Tiyatro Kamuoyunun Dikkatine’ başlığını taşıyan bir dizi uyarı sıralayarak sanat alanını uyardı: “Kamu tiyatrolarının olmazsa olmazı, kadrolu sanatçılardır. Kuşkusuz ihtiyaç oranında süreli sözleşmeli de bulunur. Sanat alanına topyekûn savaş açmış gibi duran AKP anlayışı, yıllarca sanat kurumlarına kadro vermemiş, eksikleri tamamlamamıştır. Bu yolla kurumlar taşeron tuzağına düşürülmüş durumdadır. Bugün yaşanan batak, bu durumun ve yönetimdeki ilkesizliğin sonucudur. İlişiği kesilen tiyatro emekçileri de sürecin kurbanları. Bugünkü batakta, çok geç olmadan yapılabilecek bir şey vardır. Duymazdan gelmeleri ihtimali yüksek ama ben yine de duyurmaya çalışayım; Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, hemen yarın Yönetim Kurulunu re’sen toplamalı ve kurul kararıyla önlem almalıdır. Buna göre; Bütün işten çıkarmalar ve işe alımlar, bir ikinci duyuruya kadar hükümsüz kılınmalıdır… Alınacak elemanların yasal statüsü, sayısı ve aranan nitelikler hakkında açık bilgi kamuoyu ile paylaşılmalıdır… İnsanların hazırlanabileceği uygun bir sürenin sonunda, eski-yeni bütün adaylar için sınav yapılacağı duyurulmalıdır… Sınav kurullarının, kurum yöneticilerinin mahut hegemonyası dışında, objektif ölçütlerle oluşacağına dair teminat verilmeli ve bu sağlanmalıdır. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünde, Yönetim Kurulunun, iktidarın mutemetleri ile kifayetsiz muhterislerden ve koltuk düşkünlerinden oluşmadığını kanıtlamanın yolu budur. Aksi takdirde gelecekte, bugün yönetimde olanların ve malûm akıl hocalarının, Devlet Tiyatrolarının tabutuna çivi çakmakla anılmaları kaçınılmazdır. Benden söylemesi.
- Kürt şarkıcı Azad Bedran’a, “Partizan” adlı şarkısına çektiği klip nedeniyle yargılandığı davada “örgüt propagandası yaptığı” gerekçesiyle verilen 3 yıl 9 aylık hapis cezası İstinaf Mahkemesince bozuldu. Yeniden yargılama için dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi.
- Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda mahkûmlara keyfiyete göre kitap sınırlaması dayatılıyor, yazdıkları şiirlere disiplin suçu veriliyor. Yücel Kaya ve arkadaşları, “Güvenlik gerekçesi” ile kitapların sınırlandırıldığı, yazılan şiirlere ise disiplin suçunun verildiğini aktardı. Uygulamaları “Odada kitap sayısı 7 ile sınırlandırılarak kota uygulanmaktadır. Bilgi edinme hakkımız ihlal ediliyor. Okuduğumuz kitaplar ayrı bir bölüme alınıyor ve diğerleriyle 15 günde bir dilekçe vererek değiştirebiliyoruz” diye aktaran Kaya, “Cezaevi idaresi, olağan hale gelmiş olan koğuş aramalarında, keyfi olarak mahkemelerce toplatma ya da yasak kararı olmayan bandrollü kitaplarımızı ‘incelenecek’ adı altında alıp bir daha geri vermiyor. Herhangi bir kitaptan not tuttuğumuz yazılara ise el koyuyorlar” bilgisini paylaştı. Yazdıkları şiirlere bile el konulduğunu ileten Kaya, “Son olarak 19 Ocak 2019 tarihinde yapılan son aramada kitap ve defterlerimize el konularak ‘İncelenip geri verilecek’ denilip el konuldu ve daha önce defalarca ‘incelenen’ defterlerimiz yüzünden 11 gün hücre cezası verildi” Aldıkları notların Anayasa Mahkemesi tarafından başka davalarda düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini, hatta bu konuda emsal kararların dahi bulunduğunu dile getiren Kaya, “Defterimizdeki şiir ve yazılar cezaevi idaresi tarafından suçmuş gibi gösterilerek disiplin suçları ile cezalandırılıyoruz. Tamamen keyfi ve art niyetli soruşturmalara maruz kalıyoruz” ifadeleri kullanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile “bir şiir okumaktan” ceza aldığını hatırlatan Kaya, ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken şiir ve yazıların cezaevi idaresi tarafından suçmuş gibi disiplin soruşturmasına tabi tutulduğunu belirtiyor.
- Mardin’in Artuklu ilçesinde kayyum yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi ve Dicle Kalkınma Ajansı (DİKA) tarafından “Cumhuriyet Meydanı Tasarım Projesi” adı altında başlatılan çalışma, 23 Şubat 2019’da durduruldu. Belediyenin, “İhale yapılacağı” gerekçesiyle durdurulduğunu savunduğu, ancak Süryani Cemaati’nin bölgede Tarihi Kapuçin Kilisesi, Meryem Ana Süt Kuyusu ile Hıristiyan ve Müslümanlara dair mezar kalıntılarının bulunması nedeniyle durdurulduğunu belirttiği çalışmalar, Ekim 2019’da yeniden başlatıldı. Halen devam eden çalışmalar sırasında bölgeye ilk beton da geçtiğimiz aylarda döküldü. Bölgede yapılan alt yapı ve kazı çalışması projesinin uygulama izninin herhangi bir araştırma yapılmadan ve bilirkişiye danışılmadan verilmesinin kabul edilemez olduğunu belirten HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik, bakanlığı göreve çağırdı.
- Kültür Sanat-Sen Samsun Şubesi, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) önünde bir basın açıklaması yaparak 18 yıllık AKM’nin yıkılarak yerine kongre merkezi yapılmak istenmesine tepki gösterdi. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Demir tarafından yıkılarak fuar alanı yapılması planlanan Samsun Atatürk Kültür Merkezinde; Samsun Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ve bu sanat kurumuna bağlı gençlik korosu, çocuk korosu var. Ayrıca; Samsun Devlet Opera ve Balesi, bu sanat kurumuna bağlı çocuk korosu, çocuk balesi, Türkiye’de ilk ve tek olan Çocuk ve Gençlik Senfoni Orkestraları, Devlet Tiyatroları ile Kütüphane bulunmaktadır ve yüzlerce sanatsal çalışma ve etkinlik yürütülmektedir. Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Hülya Eryetli; “Bu güzide sanat kurumları sadece Samsun’un değil, tüm Karadeniz Bölgesi’nin kültür ve sanat yaşamına hizmet vermektedir. Samsun ilimizin en merkezi yerinde, ulaşım itibariyle de tüm farklı bölgelerden tramvay ve diğer ulaşım araçlarıyla rahatlıkla erişim sağlanılan Samsun Atatürk Kültür Merkezi, özellikle kadın sanatseverlerin, genç öğrencilerin güvenli bir şekilde gidebileceği, halkımızın rağbet ettiği tüm etkinliklere bir ay öncesinde bile bilet bulmakta zorlandığı bir kültür merkezidir” Atatürk Kültür Merkezinin yıkımının, Samsun kültür sanat hayatının gelişimini sekteye uğratacağını ve yok edeceğini belirten Eryetli; “son dönemde özellikle kültür sanat alanında tüm ağırlığıyla hissedilen hızlı bir yok ediş süreci yaşanmaktadır. Yıllarca güvencesiz çalıştırılan sanat emekçilerinin içinden sayıları tahminen 350 olduğu düşünülen çalışan kardeşlerimizin yeni yıla girdiğimiz şu günlerde gerekçesiz bir biçimde işlerine son verilmesi üstelik de işsizlik maaşı bile alamamaları kültür ve sanatta kötü gidişatın bir göstergesi, sanata ve sanatçıya vurulmuş bir darbedir. Bütün bunları kabul etmemiz mümkün değildir. Bu kararı alan yetkililer yanlıştan vazgeçmeli, değerli Samsun Halkımızın da Atatürk Kültür Merkezi‘ne, kültürüne, sanatına, sanatçısına sahip çıkması gerekmektedir” dedi.
- Elazığ depremi sonrası Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın SMS ile yardım çağrısında bulunmasını sosyal medya hesabından ”Biz her şeyimizi verelim o ayrı ama neden hala deprem anı ilk akla gelen para toplamak? Onca toplanan deprem vergisine n’oldu?” paylaşımıyla eleştiren oyuncu Berna Laçin’e, paylaşımları nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Elazığ’da meydana gelen 6.8 büyüklüğündeki deprem ile ilgili olarak sosyal medya hesabında ‘provokatif’ paylaşımlarda bulunduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan sanatçı Şevket Çoruh, sadece “Geçmiş olsun Elazığ” dediğini belirtti. Çoruh, soruşturma haberlerinin çıkması üzerine “Ortada soruşturma açılmasına değer bir şey yok ancak burası Türkiye, her şey olabilir” şeklinde konuşmuştu.
- Ülkede iktidar sanat alanını her konuda susturmak üzere kararlı saldırılar halinde. Aylarca kadro vaatleriyle aldatılan sahne emekçileri ülkenin dört bir yanında kapı önüne konuldu. Konser yasakları iktidarın iki dudağının arasında bir uygulama oldu. Sanata karşı yapılan saldırılara karşı direnen Grup Yorum sanatçıları ise ölümün eşiğinde. Direnmekten başka yol var mı ola?