Uzlaşmak gerçekten mümkün müdür, uzlaşı sağlandığında tarafların arasında hâlen hâl olmamış bir alan geriye kalır mı?
Eğer tek tek bireylerin, bizlerin yaşamı sabahtan akşama uzlaşıyla geçiyorsa, bir şeylere razı oluyor, kendimizce buna da uzlaşı diyorsak, mutlak anlamıyla bu bir uzlaşma mıdır?
Uzlaşının kendisinde bir uzlaşmazlık imkânı var mıdır?
İşte bu ve bunun çevresinde dönen birçok sorunun yanıtını bilimsel disiplinler arasında gezinip, ister psikolojiden isterseniz sosyal bilimlerin uygun bulduğunuz hangi yöntemi olursa olsun uygulayıp arayabilirsiniz; ama geride hep uzlaşılmamış, belki anlaşılmamış bir şey kalacaktır.
Bana kalırsa, metafizik bir duygulanımla, uzlaşmayı kavramak üzere tiyatroya gitmeli.
Tiyatro bilir bunun yanıtını ve sizin için bu meselenin bam teline basacaktır.
İstanbul Şehir Tiyatrolarında yeni dönem oyunları, birer ikişer sahnelenmeye, perde açmaya başladı. Bu yeniler de olmasa, eskimeyen eskilerle idare edeceğiz; Cibali Karakolu’nu eskitmesi mümkün müdür, mesela!
Ah, bir de Lüküs Hayat olsa; özledik yahu; idareci, sanat yönetmenleri Süha Uygur’a ve Tolga Yeter’e duyururum.
Yeni oyun, Uzlaşma, şimdilik bizi büyük sahnelerde ağır perdelerinin hasreti altında oyalıyor; zaten perdesiz oyun.
Uzlaşma’nın sahne düzeni, oyuncu kulisini görünür kılan bir biçimde sahnenin arkasında kurgulanmış, rolü biten oyuncu sahneyi öne çıkaran panoların arkasına, gölgeli bir yere geçiyor, orada üstünü başını değiştiriyor, soluk alıp sırasını orada bekliyor.
İlginç ve yaratıcı bir tasarım. Bunu oyunun Fransız yazarı Chloe Lambert mi tasarladı, yoksa sahne tasarımcısı Zuhal Soy mu, bilemiyoruz!
Yönetmen Aslı İçözü’nün sahnelediği Uzlaşma’nın Fransızcadan çevirmeni Zeynep Su Kasapoğlu’dur, dramatug’u Arzu Işıtman’dır ve oyunun künyesine bakınca çok sayıda kadın tiyatro emekçisine rast geliyoruz. Sahnede biri erkek, diğerleri üç kadın oyuncu olunca Uzlaşma, bir anda kadınlığın mahrem alanına giriyor, Pierre rolüyle boşanmış kocayı canlandıran Gökçer Genç, üç çiçek bir böcek vaziyetindedir; muhteşem bir oyun sergiliyor.
Uzlaşma, boşanmış bir çiftin Archimedes adlı üç yaşlarındaki küçük oğlan çocuğunun velayet davası üzerine kurgulu… Çift çocuğun kimde, nasıl, ne zaman ve hangi şartlar altında kalacağını hukuk sürecinde hâlletmek çabasındadır, yargıç da meseleyi bir aile danışmanlık ve hakemlik kuruluşuna devreder.
Bir buçuk saatlik, zaten perdesi olmayan bu tek perde oyunun geçtiği mekân aile danışmanlık ofisidir; anne kız olduklarını öğreneceğimiz iki kadının çalıştırdığı ofis. Buraya boşanmış kadın Anna, Zeliha Bahar Çebi ile Pierre gelirler; gelir gelmez de kavgaya, ağız dalaşına-eristikos’a tutuşurlar.
Eski kocası bir işkolik, dahası ve en fenası, video oyunları hazırlayan bir bilgisayarcıdır. Kocasını, evlatları doğduğu zamandan beri ihmal etmekle suçlayan eski eş, Arşimed’i ona vermemek ısrarındadır. Aralarında bir uzlaşma bulunmalıdır, ama nasıl!
Aile danışmanı anne ve kızı da bu uzlaşmazlığın, uzlaşı arayışının içine kendi geçmişlerini dahil edince oyun bir anda retrospektif bir hâle dönüşür. Evladını daha çok görmek isteyen baba Pierre, her türden sorumsuzluğuna rağmen buna hak sahibidir ve aile arabuluculuğu yapan anne ve kızın geçmişinde ortadan kaybolmuş baba-eski kocaya dair ne varsa, bu yeni meseleye ışık tutacaktır. Babasını hiç görmeden büyümüş aile danışmanı genç kadın annesiyle hesaplaşmaya başlar.
Oyun bir çözümle sonlanamıyor, sorun uzlaşısız ortada kalıyor. Bu yönüyle salondan çıkan izleyicinin aklında şu karşılık yer ediyor: Uzlaşacağız derken başka başka türden mutabaksızlığa dönüşüveriyor, her şey… Hayat dallanıp budaklanıyor.
Tam barışıp anlaşacaklarken, hatta izleyiciye ustaca hissettirildiği gibi, boşanmış çiftin tekrar birbirlerine döneceklerine ait bir umut belirmişken, uzlaşı-sulh akdi bir anda çözümsüz bir çıkmaza yuvarlanıyor.
Puanlamasını beceremediğim bir oyun! 10 üzerinden kaç vermeli, bilemedim, zira kadın oyuncularımızda zaman zaman metni okumak gibi sırasını bekleyen bir tutukluluk hâli görünse de, ben o akşamın matinesinde belki öyle hissettim, bir bütün olarak Uzlaşma çok yıldızı hak ediyor; beş yıldız yetmez.
Her şey bir yana, uzlaşmanın mutlak imkânsızlığını hissedebilmek için oyuna teşrifiniz rica olunur, diyerek alkışlamadan duramayız.