Bir şehri, kasabayı, köyü severseniz hep ondan söz etmek istersiniz.
Ben de size eski Bodrum ile şimdiki Bodrum‘u anlatmak istiyorum.
Böyle kıyaslamalar, “Bizim zamanımızda,” diye başlar hep…
İşte, 34 sene evveli, Bodrum’daki ilk evimiz Yalıkavak’taydı.
Dış duvarları yerden çatıya kadar mor begonvillerle kaplı, neredeyse denizin üzerinde yapılmış gibi iki katlı bir kasaba eviydi.
O yıllarda Yalıkavak‘ta pek fazla sokak lambası yoktu, geceleri fenerle dolaşırdık dolayısıyla…
Başımızı kaldırıp yukarıya baktığımızda yıldızların gökyüzünü ampul gibi aydınlattığı bir sonsuza uzanan manzarayı seyrederdik.
Mehtaplı gecelerde arabanın farlarını kapatıp gittiğimiz olurdu.
Kızılada’ya gidip dalmak, mercanların arasında gezinmek, yüzmek en büyük zevklerimizdendi; balık sürüleri arasında geçmek, sudan çıkar çıkmaz oracıkta deniz kestanelerini kesip o anda yemek…
Denizin altındaki dünya o kadar renklidir ki, hiç unutmuyorum, bir gün tekneyle Cennet Koyu’na gitmiştik. Teknede de çekirdeksiz üzüm yiyordum, üzüm salkımından bir tanesi denize düştü, ben durur muyum hiç, hemen denize atladım. Üzüm tanesini olduğu gibi görüyorum, arkasından dalıyorum dalıyorum, ne inatsa ona yetişeceğim güyâ…
Üzüm’ü almak üzere neredeyse boğulacağım, çıkıyor nefesleniyorum tekrar dalıyorum ama alamıyorum. 2 metre zannettiğim su 30 metreymiş, fakat öyle berrak ki metrelerin farkına varamıyorsunuz. O kadar temiz, pür, âdeta şeffaf!
Gel de şimdi Bodrum’un denizini gör!
Herkes halen deniz çok güzel, çok temiz diyor da eskisini bilmiyor.
Deniz artık sanki bir çöplük…
Yapılan binlerce inşaattan çıkan atıklar, bütün kum, çimento, taş, demir ne ararsanız denize akıyor.
İşte samimiyetle itirafımdır: 34 seneden sonra, artık Bodrum bitmiştir benim için, demek zorunda kaldım.
Seneye başka yerlere rotamızı yönlendireceğiz.
Ayıptır söylemesi, bu sene Yunan adası Leros’a gittim; kardeşim, bu kadar mı güzel olur deniz dediğin.
Deniz, Arşipel denizi; Ege’miz aynı Ege…
Bir oraya bak, bir buraya…
Böyle tabiattan bana kalmış hatıraları olan Bodrum’da başka hâtıratım da bulunuyor.
Bodrum’da restoran işlettiğim dönemde dört düğün yaptım; birisi kızımındı.
Düğün sabahında hummalı bir faaliyet başlattık; mekânın dekorasyonu, masaların düzeni, çiçek yerleşimi, İstanbul’da yaptırdığımız renk renk, tiril tiril peçetelikler, beyaz kumaşların ortasına konmak üzere rengârenk püsküller, irili ufaklı kristal toplar yerleştiriliyordu.
Kızım Rosita ile masa düzenini yaparken 110 kişi olan misafir sayısının 170 kişiye çıkmış olduğunu gördüğümüzde ufak ufak bir panik de başladı bizde…
Eyvah! Eksik malzeme! 110 kişilik bir düğün için,130 kişilik malzeme hazırlarsınız ama 170 değil.
Üstelik kızım bir bütün pasta istememişti, herkese yetecek kadar porsiyon hesabıyla çilekli tart ikram etmek istiyordu.
Ve elimizde sadece 130 adet çilekli tart vardı.
Öğlen saatlerindeyiz; daha eksik olan tartlar yapılacak, eksik malzemeler tamamlanacak, krepler takviye edilecek diye telaş ederken, ikimiz de ağlamaya başladık.
Tam o sırada, çok sevdiğim bir arkadaşım olan, Sevda’cığım devreye girdi; hatırlarsınız, Reca’nın Erkek Hâlleri başlıklı geçen haftaların yazısında onunla maceralarımızdan bahsetmiştim.
Sevda derhal olaya el koydu, sorumluluğu üstlendi ve herkese direktifler vererek, neler yapılması gerektiğini anlattı. Bir taraftan Rosita, genç yaşında kaybettiğimiz arkadaşı olan Genco bir yandan, püskülleri ve kristal topları takıyorlar, öte yanda kardeşim bütün restoranın sütunlarını beyaz kumaşlarla kaplıyor, ailemizin çocukları yerinde olan Defne ve Aslı diğer bir yerde oturmuş püskül peçetelikleri yerleştirip üzerine teşekkür kâğıtlarını zımbalıyor.
Rosita ve ben şaşkınlık içinde olan biteni seyrediyorduk, sonunda ancak arkadaşımın direktifi ile kendimize geldik.
“Haydi bakalım, Rosita sen kuaföre, süslenmeye,” dedi Sevda, “Reca sen de mutfağa tart pişirmeye…”
Ne tuhaftır ki ne zaman bir şeyin mükemmel olmasını isterseniz, o zaman inadına bir aksilik çıkar.
Normalde ağustos ayında yağ gibi olan deniz o gün ikindi vaktine doğru çırpınmaya başlamış, yavaş yavaş hızlanan rüzgâr nikâh kıyıldıktan sonra iyice şiddetlenmişti. Masaları bir o kuytudan bir bu kuytuya taşımaktan helak düşmüştük.
Bu kadar hengâmeye karşı oldukça güzel bir düğün oldu, yüzümüz güldü.
Başarılı ve iyi bir yelkenci olan damadıma rüzgârı bol bir hayat dilediler, kızımın gelinliğini ise, ki annem dikmişti, düğün boyunca ve sonrasında dahi konuşuldu. Menüde neler mi vardı, eh sayalım o vakit:
Kokteyl sırasında Çerkes tavuklu mini tartöletler, çavdar ekmeğinde mayonezli levrek kanepe, dana jambonlu kanepe, mozzarellalı~kuru domatesli~pesto soslu brruşetta. Şişte şamfıstıklı midye köfte, şişte balık tartar sos ile minik Çin böreği; daha neler neler.
O gecenin hâtırasından, şimdi size trüf mantarlı~ıspanaklı krep ve çilekli tartın tarifini vereceğim.
TRÜF MANTARLI ISPANAKLI KREP
MALZEMELER
- 5 yumurta
- 1 tatlı kaşığı rendelenmiş muskat
- 1,5 su bardağı un
- 1 bardak süt
- 2 çorba kaşığı zeytinyağ
- Tuz ve karabiber
İÇ MALZEMESİ
- 1/2 demet taze soğan
- 3 çorba kaşığı trüf yağı
- 1 adet trüf mantarı
- 1 kg baby ıspanak
(veya ıspanak yaprağı) - 250 gr. parmesan peyniri
(veya Mihaliç peynir) - Tuz ve karabiber
SOS İÇİN
- 4 adet rendelenmiş domates
- 1,5 su bardağı sıkma portakal
- 1 çorba kaşığı mısır nişastası
- 3 çorba kaşığı zeytin yağ
- 1 tatlı kaşığı şeker
- Tuz ve karabiber
- Az su
(Bu tariften 10 adet krep çıkar)
– Krep malzemelerini çırpıcıyla çırpın. Eğer kıvamı çok sulu olduysa az un, eğer muhallebi kıvamında ise az süt ilave edin, tel süzgeçten geçirin.
-Krep tavasını kızdırın. Bir kağıt peçeteyle yağ sürün veya kızdıktan sonra krepleri birer birer pişirin.
-Krepler piştikçe bir tabağa alın, aralarına yağlı kâğıt koyarak üst üste dizin.
-Ispanakları yıkayın, kurutun ve ince ince doğrayın. Taze soğanları da ince ince doğrayın ve mantarı rendeleyin.
-Rendelediğiniz mantarı bir tavada yağda çevirerek kavurun. Tuz ve karabiber ekleyin.
-Soğanları ıspanakları öldürdükten sonra peyniri de ekleyin ve karıştırıp ateşten alın.
-Mısır nişastasını az portakal suyuyla bir kâsede karıştırın.
-Yağ ve domatesleri bir tencerede karıştıra karıştıra pişirin. Domateslerin diriliği gittiğinde portakal suyunu ilave edin.
– 5~10 dakika sonra nişastalı portakalı da yavaş yavaş yedirin. Tuz, karabiber ve şekeri de ilave edin, kısık ateşte akışkan bir sos elde edene kadar pişirmeye devam edin.
-Kreplerin içine ıspanaklı harçtan koyun, zarf şeklinde kapatın ve bir fırın tepsisine dizin. Üzerlerine peynir rendesi serptikten sonra 170°’de işitilmiş fırında üzerleri kızarana kadar pişirin.
-Servis tabaklarına domatesli portakal sosundan koyun ve üzerine krepleri yerleştirdikten sonra sıcak servis edin.
ÇİLEKLİ TART
MALZEMELER (8-10 KİŞİLİK)
- 175 gr. elenmiş un
- 4 adet yumurtanın sarısı
- 90 gr. toz şeker
- 1/2 çay kaşığı tuz
- 1 çay kaşığı vanilya esansı ( veya 2 paket vanilya)
- 110 gr. tereyağı
TART HAMURUNUN YAPILIŞI
-Unu tezgâha eleyip ortasına bir çukur açın ve buraya yumurta sarısı, şeker, tuz, ve vanilyayı koyun.
-Merdane ile hafifçe vurarak yumuşattığınız tereyağın az bir kısmını kalıbı yağlamak için ayırarak kalanını çukura ekleyin ve malzemeleri un ilave ederek pürüzsüz bir hamur elde edene kadar yoğurun. Hazırladığınız hamuru streç filme sarıp buzdolabında 30 dakika kadar dinlendirin.
-Tart kalıbını yağlayın, un serpin ve dinlendirdiği hamuru unlanmış tezgâh üzerine açıp bu kalıba yerleştirin.
KREMANIN YAPILIŞI
-Çubuk vanilyayı ortadan ikiye bölün veya esansı dökün sütle birlikte kaynatın, kaynar kaynamaz ateşten alın ve üzerini kapatarak 15 dakika dinlendirin.
-Bir kâsede yumurta sarılarını, unu ve şekeri karıştırdıktan sonra dinlendirdiğiniz kaynamış süte ilave edin, düşük ateşte karıştırarak muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin.
-Kıvama gelen kremayı bir kâseye aktarın. Çubuk vanilyayı içinden çıkartın ve kaymak bağlamasını engellemek üzere tereyağını kremanın üzerine sürün.
-TARTIN YAPILIŞI
-Çatalla birkaç yerinden deldiğiniz tart hamurunu 180°’de ısıtılmış fırında üzeri kahverengi hâle gelene kadar pişirin.
-Önceden kaynattığınız kayısı reçelini tart hamurun üzerine sürüp onun da üzerine kremayı koyduktan sonra spatulayla düzleştirin. Evde çilek reçeli varsa onu da kullanabilirsiniz.
-İsteğe göre yandan kesilmiş veya bütün hâldeki çilekleri kremanın üzerine yerleştirin, kayısı veya çilek reçelini parlaklık vermesi için üstüne sürün.