Son kitabı “Ben Leyla Gencer” bağlamında Gencer’in müzik serüveni ve bugünün sanatçılarına bıraktığı mirası anlatan Evin İlyasoğlu, sanatçıyı kişileştirerek kendini var etme yolculuğunda yaşadığı coşkularını, hayal kırıklıklarını, sevinçlerini, acılarını kendi ağzından hikâyeleştiriyor.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlerin ürettikleri çalışmaları kamusal alana taşımak ve üniversitenin entelektüel canlılığını toplumla buluşturmak amacıyla BU+ etkinlikleri kapsamında iki senedir düzenlenmekte olan Kitaplar Arasında buluşmalarının sonuncusu Evin İlyasoğlu’nun Ben Leyla Gencer isimli son kitabını konuşmak üzere gerçekleştirildi. Selim İleri’nin soruları ve yorumlarıyla ilerleyen etkinlikte Boğaziçi Üniversitesi tarafından 1989 yılında fahri doktora unvanı verilen dünyanın önde gelen sopranolarından Leyla Gencer’in müzik yaşamı konuşuldu.
“Bir kazı bilimcinin titiz çalışmasıyla ortaya çıkmış bir başyapıt”
“Yıllar yılı Evin İlyasoğlu’nun müzik edebiyatından beslenmiş bir okur olarak buradayım,” ifadeleriyle düşüncelerini dile getiren Selim İleri, İlyasoğlu’nun eserlerinin giderek zayıflayan müzik edebiyatının son önemli örnekleri arasında olduğunu vurguladı. İlyasoğlu’nun son kitabının da Türkiye’de eksikliği hissedilen Leyla Gencer araştırmalarını doldurmada önemli bir yere sahip olacağını belirten İleri, Ben Leyla Gencer kitabının bir kazı bilimcinin titiz çalışması gibi bir emek sonucu ortaya çıkmış gerçek bir başyapıt olduğunu ekledi. İleri, “Kitabın adı Ben Leyla Gencer çünkü kitap Gencer’in kendi ayaklarının üzerinde duran, kendi kendini var eden yönünü ortaya çıkarıyor,” ifadelerini kullandı.
Kitabının yazım sürecini katılımcılarla paylaşan Evin İlyasoğlu ise, kitabın Leyla Gencer’in ölümünü tasvir eden bir prologla başlayıp, öldükten sonra Gencer’in genç bir kıza öğüt verdiği bir sahneyi anlatan bir epilogla sonlandığını ve bu prolog ve epilog arasında Leyla Gencer’in ağzından yazılmış kurmaca bölümlerin dönemin opera ansiklopedilerine kadar araştırılmış nesnel bilgilerle birleştiği bir anlatının yer aldığını paylaştı. Gencer’in sahnedeki duruşunun biricikliğinden de bahseden İlyasoğlu, “Leyla Gencer sadece bedeniyle değil, sesiyle de bir drama yaratmıştır,” ifadelerini ekledi.
Gencer’in araştırmacı yönüne de dikkat çeken İlyasoğlu, “Herhangi bir temsilde yer almadan önce o temsili her yönüyle araştırır, metin yazarının diğer şiirlerini okur, eseri operaya uygulayan kişiyi inceler ve bu insanların birbirleriyle mektuplaşmalarını okurdu. Eserini o insanları yeninden yaşayarak ortaya çıkarırdı,” sözlerini dile getirdi.
Ben Leyla Gencer kitabı 2019 Ocak ayında Yapı Kredi Yayınları tarafından Borusan Sanat iş birliğiyle yayımlandı. Kitapta, Evin İlyasoğlu’nun Leyla Gencer’i konuşturduğu kurmaca bölümlerin yanı sıra Leyla Gencer’in hayatına ve dönemin müzik dünyasına ilişkin zengin bir araştırma sonucu ortaya çıkmış tamamlayıcı bilgiler de yer alıyor. Gencer’in daha önce ortaya çıkmamış ve kendi eliyle hazırlayarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na teslim ettiği arşivden fotoğrafları da kitapta görmek mümkün.
Leyla Gencer
Safranbolulu bir baba ile Polonyalı bir annenin kızı olan Leyla Gencer Çubuklu’da dünyaya geldi, Fransız dadısının çok kültürlülüğü ve evde piyano çalan annesinin söylediği Lehçe şarkılar aracılığıyla henüz hayatının ilk yıllarında müzikle tanıştı. Soprano Arangi-Lombardi ile çalışması hayatının dönüm noktalarından biri oldu. İlk opera temsilini Ankara’da verdi. 1953’te İtalyan radyosundaki kaydıyla da ilk kez sesini dünyaya duyurdu.
Leyla Gencer, küçük yaşından itibaren sahnede olmayı aklına koymuştu. Özgüveniyle, çalışkanlığıyla, savaşçı kişiliğiyle hayatını bu fikre göre şekillendirdi. Opera kültürü olmayan bir ülkeden çıkıp, bu kültürle evrilmiş bir ülkenin, İtalya’nın ortasında kendini ispat etmek için verdiği mücadelelerle, tam yirmi beş yıl boyunca operanın mabedi sayılan La Scala’nın prima donna’sı oldu. Sonraki yirmi beş yıl da, ölünceye kadar, eğitimci olarak opera dünyasına hizmet etti.
Zamanının büyük sopranolarıyla girdiği rekabetle, tarihi şefler ve rejisörlerle birlikte çalışmasıyla, büyük bestecilerin gölgede kalmış yapıtlarını keşfetmesiyle, repertuvarındaki yetmiş üç opera ve canlı temsillerden kaydedilen sesiyle yirminci yüzyıl opera tarihine geçmeyi başaran La Diva Turca, bugün de Divaların Divası olarak anılmaktadır.
Kaynak: BÜ Kurumsal İletişim Ofisi