Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp sakın kendini yok sayma.
Sen bir kadınsın! Yani insan diye adlandırılan hayvan türünün dişi olanısın. Dişi olduğun için doğurabilir, doğurduğun için emzirebilir, emzirdiğin için hayatı hep yeniden, hatta koptuğu yerden kurabilirsin. Doğurmak, emzirmek ve hayatı kurmak seni eksiltmez, güçten düşürmez, aksine çoğaltır ve güç verir. Ama doğurup doğurmayacağına ya da kaç çocuk doğuracağına sadece kendin karar vermelisin. Bunu böyle bilip, kendini ve doğurduğunu sevip dişiliğine güvenmelisin.
Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp sakın kendini yok sayma.
Binyıllar öncesinden başlayan o kör muammada seni sırf doğurdun diye eksik sayıp gün be gün analığına hapsetmeye çalışanlar olabilir. Bu saçmalıklara kulak asma! Devletler kurup savaş kararları alan, sonra da o savaşları „vatan aşkı“ diye yutturmaya çalışan ERK´in aklına pirim verme. Mesela doğurduğun çocukları ne olursa olsun savaşa gönderme. Onlara sahip çık! Unutma, her ananın doğurduğu her evladın hayat hakkı var. Bunu vurgulamak ve savunmak ana olarak senin en doğal hakkın. O hakkını ziyan etme, kullan. Savaşlara karşı çık. Zaten erkeker de senin gibi doğurabilseydi, -şu üç günlük dünyada- kim üstün gelecek diye savaşmaya karar vermezlerdi, öyle değil mi?!… Erkek cinsinin eksiğini dişiliğinin gücüyle tamamla.
Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp sakın kendini yok sayma.
Daha çocuk yaştayken seni adet gördün diye töre adetlerinin içine çekip zorla evlendirmek isteyenlere boyun eğme. Savaşlarda insan olduğun halde „ganimet“ niyetine kaçırılıp, tacize-tecavüze uğradığında, işkence gördüğünde, köle pazarlarında satıldığında, mala-namusa indirgendiğinde bile; bütün bedeninin ve ruhunun her durumda ve zamanda sana ait olduğunu sakın ha sakın unutma! Kendi bedeninin ve ruhunun sahibi olduğunu bilmek sana güç verecektir. Sen insanın insana ettiği bu en arsız suçların faili değil mağdurusun. Mağdur olmaktan çık. Başına gelenlerden utanma! Korkuyu yen, kurtulmaya çalış! Hak ara!
Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp sakın kendini yok sayma.
İnsan dediğin bi yerde çok aptal… Hatta o kadar aptal ki, kendi tasavvurunun esiri. Tasavvurlarının en tehlikelisi de din diye icad ettiği bir sistemin gerekleri. Dikkat ettiysen, dinde tanrı -ister müslüman ister hristiyan ister yahudi farketmez- her durumda senin karşında sana karşı bir şeyler söylemekte.
„Ya Havva olacaksın ya da Lilit olup cehennemde yanacaksın!“ diye seni korkutup normal büyüklükte olduğun halde cüceleştirmekte. Kendini bu hikayelerin -Adem´den sonraki ikinci kişisi zannetme. Kendi doğana, doğurganlığına ve gücüne güven.
Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp kendini yok sayma.
Dünyanın neresinde olursan ol içine doğduğun her toplum seni öteye itip dişiliğini suistimal edebilir. Sana -aslında sana hiç de uymayan(!)- tuhaf roller biçip güzel renkli elbiseler dikebilir. Diyelim ki seni çiçektir-böcektir kelebektir diye şiir, şarkı, reklam malzemesi haline getirebilir. Halbuki sen ne çiçeksin, ne böcek ne de kelebek… Sen sadece insan denilen hayvan türünün dişi halisin. Her insan gibi işleyebilir, düşünebilir, fikir yürütüp örgütlenip değiştirebilirsin. Üretime katıl. Tekniksel, tarımsal, toplumsal, kurgusal, sanatsal, siyasal ve hatta şimdiki tabiriyle dijital her alanda söz sahibi olabilirsin.
Sevgili Mualla,
kör bir muammaya kapılıp sakın kendini yok sayma.
Seni yok sayan ERK dünyasına ayak uydurmak zorunda degilsin. O erk dünyasında sana verilen rolü reddedip kendini insan türünün dişisi olarak kabul ettiğin gün sana yapılan haksızlıkların hepsini yerle bir edeceksin. Hadi kalk ayağa. Git aynaya bak. Saçlarını toplayıp çık sokağa. Bak, tam da 110 sene olmuş… Dünya üzerindeki bu kör muammaya karşı her 8 Mart´ta senin gibi kadınlar sokakta.
Not: Bu yazıda kullanılan Mualla ve Muamma sözcükleri içeriksel kurguya uygun olarak seçildi. Muamma: „Anlaşılmaz durum, Bilmece“ anlamında erkek egemen sistemin kompleks yapısına dikkat çekiyor. Kadın ismi olarak Mualla ise, „Onuru yüksek olan kişi“ demek. Kadınlarda özgüven ve özdeğeri güçlendirmek niyetiyle kullanıldı.
Soné Gülyan
Köln, 8 Mart 2020