Ekim Devriminin 100’üncü yılı vesilesiyle bir dizi etkinlik, değerlendirme, kutlama gerçekleşti. Ancak bu başarılı devrimin neden bürokratik bir yozlaşmaya uğradığı benzer bir yaygınlıkta tartışılmadı. Kutladık ve bitti. Ya bugün? Ya da yarınki devrimlerin benzer bir yozlaşmaya hedef olmaması için yapılması gerekenlere dair bir değerlendirmeye ihtiyaç yok mu?
Rus Devriminin bilançosu
Rus Devrimi’nin mimarları Lenin ve Troçki, Fransız Devrimi’nin muhasebesini yaparak işe koyulmuşlardır. Ve tabii ki, modern işçi sınıfının 1848 devrimi ve 1871 Paris Komünü deneyimlerinin muhasebesi üzerinden Rus Devriminin felsefesini kurguladılar.
Lenin’in ömrü vefa etmedi ama Troçki, Rus Devriminin ihanete uğrama sürecini yine Fransız Devrimine bakarak açıklamıştı. Rusya’daki devrimciler için referans Fransız Devrimiydi.
21’inci yüzyılın devriminin mimarları ise, Rus Devrimi’ni referans almalı; ondan sonraki devrimleri anlamak ve açıklamak için.
Rus Devriminin yenilgisini irdelerken, esasen referans noktamızın muhasebesinin yapılmasına çalışacağız. Gelecek büyük devrimin mimarları, çağ açan yeni devrimlere yapılan gerçek muhasebelerin sonucunda hazırlanabilirler.
Bu sebeple devrimin kutlanması gibi, onun bilançosunu çıkartmak da önemli ve gerekli.
Rus Devriminin gerileme süreci
1917 yılında Rusya, Marks’ın proleter devrim hayali içinde olan bir ülke değildi. Modern işçi sınıfının gelişip serpildiği Avrupa ülkelerinde ve özellikle İngiltere’de bir devrimin nesnel şartları mevcuttu.
Ancak kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişme kanunu, Rusya gibi geri bir ekonomik formasyona sahip dev ülkede, sanayinin inanılmaz bir hızla gelişmesine imkan verdi. Böylece Putilov gibi dev fabrikalarda, on binlerce köyünden kopup gelen genç işçi toplandı.
Bu gelişme, Rusya’yı kapitalizmin ‘zayıf halka’sı haline getirdi ve kapitalizmin zinciri Batı’da değil Doğu’da Rusya’da işçi sınıfı eliyle kırıldı.
Ancak devrim Rusya ile sınırlı kaldı. Bolşevikler Avrupa devrimlerinin yardımlarına koşmasını beklediler. Almanya başta olmak üzere İtalya, Macaristan, Avusturya gibi ülkelerde devrimci kalkışmalar ortaya çıksa da, hiçbiri Rus Devriminin serüvenini yaşamadı. Devrimin objektif şartlarına rağmen, bu devrime yol gösterecek devrimci bir parti inşa edilemedi.
Avrupa devrimleri yarım kalınca, geri kalmış bu köylü ülkesinde devrimci zaman ileriye doğru akmadı. Uzun süren iç savaş, Yeni Ekonomi Politika (NEP) sebebiyle artan eşitsizlikler, üretimin gerilemesi ve açlık çok hızlı biçimde devrimi bürokratikleştirdi. Devrim özünü kaybetti ve yeni duruma uygun olarak bu kez Stalin sahnede yer aldı.
Ekim Devrimi sürecinde sadece ortalama parti merkez yöneticilerinden biri olan Stalin, devrimin gerilemesi ve devletin bürokratikleşmesi döneminde parlak bir lider konumuna erişti. Öyle ki, bütün iktidarı elinde topladı, devrimin meclisleri olan Sovyetler kapatıldı, parti içinde tahkikat ve cadı avı yüzünden onbinlerce militan sürgün edildi, 1936 Mahkemelerinde 1917 devriminin parti merkez komitesinin neredeyse tümü (Stalin hariç) karşı devrimci hain ilan edilerek cezalandırıldı. III. Enternasyonal kapatıldı.
Bugün Rusya’da işler tamamen kapitalizmin ihtiyaçları yönünde ilerlemektedir.
Yenilgiden hangi dersleri çıkarabiliriz?
Şu çok açık: devrim belirli bir toplumsal formasyon ikliminde mümkün oluyor. Bu iklim uluslararası sınıf mücadelesi tarafından belirleniyor. Örneğin, Dünya Savaşı gibi. Devrimler en zayıf halkadan başlayarak ilerliyor. Ancak muzaffer olması yine iki şeye bağlı: Rusya’da olduğu gibi işçi sınıfı içinde örgütlenmiş demokratik merkeziyetçi bir devrimci parti ile uluslararası devrimin ilerleme kapasitesi. Ve bu da ilkinin yeteğine, gücüne, başarısına bağlı: Devrimci Parti.
Ekim devriminini gerçekleştiren işçilerin ve Bolşevik Parti’nin akıbeti, yani bürokratik yozlaşmaya uğraması ve işçi denetiminin sona ermesi, dünya devriminin gerilemesi karşısında Rusya’nın tek başına sosyalizm yolunda direnmesinin mümkün olmadığını gösterdi.
Rusya Stalin liderliğinde kuşkusuz direnmiştir ve özellikle Alman faşizmine karşı İkinci Dünya Savaşı boyunca ölen 25 milyon Sovyet vatandaşıyla beraber çok büyük bedeller ödenmiştir. Ancak tüm bu bedeller ‘anavatan’ Rusya’nın korunması adına ödenmiş, dünya devriminin ilerlemesi yönünde yaşanmamıştır: Bürokratik devlet aygıtının korunması için yapılmıştır. Bu siyasetin adı da ‘Tek Ülkede Sosyalizm’ olarak siysileştirilmek istenmiştir.
Burada esas sorun bedelin ne için ödendiği konusudur. İşçilerin ve devrimcilerin enerjisini, canını ve emeğini ne için harcadığıyla ilgilidir. Rus devletinin bürokratları dünya devrimi için bir bedel ödemediler, aksine ‘Tek Ülkede Sosyalizm’ sözde teorisiyle, dünya devrimini engellemenin yollarını arayıp buldular; iktidarlarını, ayrıcalıklarını korudular.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda büyük bir devrim yine yaşanacaktır, kapitalizm insanlığın geleceğini temsil edemez. Tam aksine kapitalizmin, emperyalizmin mekaniği sadece kâr elde etmek üzerine kurulu olduğu için, insanlığın sonunu getirmek üzere işliyor.
Bugün devrimci çözümlerin dışındaki tüm reformist ve sosyal demokrat önerilerin gerçekleşmesi için sermaye sınıfının vereceği taviz marjı sıfırdır. Dolayısıyla dünya ekonomisinin büyüdüğü yıllara ait olan reformist ve sosyal demokrat siyasetler yine karşımıza çıkacak olsa da hayat bulup iktidar olma ihtimalleri büyük devrimin kendisi kadar sahici değil. Önümüzdeki süreç, ya sosyalist devrim ya da barbarlık seçenekleri arasındaki git-gellerle dolu olacak.
Bu kez, Rus Devrimcilerinin Fransız Devrimi laboratuvarı gibi bizim de Ekim Devrimi laboratuvarımız var. Yani şanslıyız. Devrimin bürokratik bir yenilgiye uğramaması ise, Ekim Devriminin bilançosundan çıkartılan sonuçların yüksek bir bilinçle anlama çabasıyla aşılabilir. Muhasebe, Ekim Devrimi kutlamalarından daha önemli, hayati ve gereklidir. Maalesef devrimci çevrelerde gördüğümüz bunun tam aksi yönündedir: Bolca kutlama, çok az muhasebe…