Yazar, oyuncu Kübra Karatepe’yi “Kuşları Bile Vurdular” oyunundaki başarısı, mükemmel üstü yorumuyla tanıdım. Hayran kaldım. Son derece tuzaklı bir hikâyede yazar ve oyuncu olarak nesnel kalmayı başarmış, belleklerde uzun yıllar yaşayacak bir karaktere imza atmıştı.
Çocukluğu sıcak ekmek, gençliği kan, yetişkinliği umut kokan Nadina’nın yaşadıklarına tanık ve suç ortağı olmuştuk oyun boyunca.
Nadina yaşlıların daha erken öleceğini sanırdı. Zamanı gelenler ölür, diye düşünürdü nedense.
Katliamla gelen bir bayram yaşadı o da… Evler, yuvalar, anılar bombalandı. Yollar kana boyandı. Değil insanlar, kediler, köpekler hatta kuşlar bile vuruldu.
Beraber büyümüş, beraber yaşayan komşular, dostlar düşman oldu… İnsanlık, sevgi, güzel duygular, dostluk ölmüştü.
Sesler, çığlıklar. Suyla ıslatılmış küflü ekmek kondu önlerine. Her saniye sonsuz bir zaman gibi yaşandı. Ne hayatta kalmalarına izin vardı, ne ölmelerine.
Gözlerde yüzyıllık yorgunluk. Gözlerde acı! Gözler kördü aslında. Yürekler sağırdı.
Kıtlık başlamıştı. Su yoktu, elektrik yoktu. İnsanlar evlerinde saklandılar çaresizlikle.
Sahi umut çiçeğe durur muydu günün birinde?
Umut, hiçbir koşulda vazgeçmemek, direnmek miydi?
Çocuktu Nadina büyümek zorunda kaldı. İşkenceyi, ölümü, kimsesizliği, açlığı yaşadı.
An geldi Nadina yüreğine bir mezar daha kazdı. Ve Nadina sevdiğini toprağa değil kalbine gömdü usulca.
Karanlığın içinden yolunu bulan güneş ışığına sığındı o da herkes gibi. Herkes kadar. Ya da herkesten çok.
Orman gözlü Nadina için özgürlük sadece derin nefes alabilmek demekti.
Dedim ya, o diyarda kedileri, köpekleri hatta kuşları bile vurmuşlardı.
İtiraf etmeliyim ki, Kübra Karatepe’yi 9 Ocak 2024 akşamı izlediğimde doğal oyunculuğuna, rolüne kattığı pathos’a, sahne ışığına, oyun yazarı olarak tiyatro edebiyatımıza olan katkısına, kelimenin tam anlamıyla, hayran kalmıştım.
Kendisiyle hemen bir röportaj yapmak istedimse de, yoğun çalışma programım bir türlü istediğim fırsatı yakalamama izin vermedi. Nihayet, sezonun son günlerinden birinde Kübra Karatepe’ye ilk sorumu, yönelttim.
Doğru hatırlıyorsam, 2023 yılında Münferit Tiyatro’yu kurmuş ve hem yazarlığını hem de oyunculuğunu üstlendiğin “Kuşları Bile Vurdular” ile perde açmıştın. Tiyatro kurma fikri nasıl gelişti?
Yıllardır, bir şekilde tiyatro yapabilmek için çabalıyordum. Bütün oyuncular gibi ben de birileri beni seçsin diye, oradan oraya seçmelere koşturuyordum. Artık başkalarına ihtiyaç duymadan, emeğim sömürülmeden istediğim şeyi yapmak, hayallerimi gerçekleştirmek istiyordum. “Kuşları Bile Vurdular” doğduktan sonra, sırf Nadina benim bedenimde can bulsun diye, kendi tiyatromu kurdum. Böylece Münferit Tiyatro sanat hayatına başladı.
“Kuşları Bile Vurdular” denildiğinde aklıma gelen rejisör Selena Demirli Doğan oluyor. Bu projede yollarınız nasıl kesişti?
Selena benim çok eski arkadaşım. Kuşları Bile Vurdular’ı yazarken parça parça ona atıyordum. Onun heyecanla devamını beklemesi beni daha çok motive ediyordu. Bir gün yine onun evindeydik. Ben yazdıklarımı okuyordum. Selena keşke yönetmen bu kısmı şöyle yapsa, burası beni çok etkiliyor umarım burada bunu kullanır diye konuşuyordu. Ben de hadi sen yönet dedim. Daha önce hiç oyun yönetmemişti, yapabilir miyim diye endişeleniyordu. Ama çoktan yapmıştı farkında değildi. İlk önce metinden etkilendi, sorma birbirimize güvendik ve yol arkadaşı olduk.
Selena nasıl bir yönetmen? Provalarda çekişmeler, kırgınlıklar yaşandı mı?
Selena iş konusunda çok titiz bir insan. Hatta epey takıntılı. Ufacık bir şey yüzünden günlerce uykusuz kaldığını biliyorum. Tabii ki bu da yaptığı işe olumlu yönde katkı sağlıyor. Ben anlayışlı ve destekleyici bir yönetmen olduğunu düşünüyorum. Çok yakın olmamıza rağmen, sahneye girdiğimizde bütün özel ilişkimizi kapının önünde bıraktık. “Kuşları Bile Vurdular” oynaması ve yönetmesi kolay bir oyun değil. Duygu olarak çok yoğun, insan üzerinde bir sorumluluk da hissediyor. Sonuçta yaşanmış bir soykırımı anlatıyoruz ve bunu yaşamış insanlar var. Provalarda çekişme yaşamadık, ben oyuncu olarak kendimi ona bıraktım. Fakat yazar olarak bazı sahneler üzerine konuştuk, azalttık ve ekledik. Çünkü inanın benim anlattıklarım sadece buz dağının görünen kısmı. Hiçbir şekilde birbirimizi kırmadan, harika bir süreç geçirdik. Bana tek bir şey söyledi. Doğal ol… Bazen ister istemez kendimi kasıyordum. Çok mu ağladım, yok mu durgun oldu? Doğal ol, içinden ne geliyorsa onu yap. Destekleyen bir yönetmen çok kıymetli. Bu nedenle yönetmenliğini yaptığı iki işi de çok başarılı oldu
Profesyonel olarak oyun yazarlığına yönelişin sanırım İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından “Şehir Yazarlarını Arıyor” ismiyle açılan atölyeye seçilmenle ivme kazanıyor, ne dersin? O süreci nasıl değerlendirirsin?
Ben zaten yazmayı çok seviyordum. Hatta bir kısmı tamamlanmış bir romanım bile var. Kendi kendime oyun yazmayı deniyordum. Bu atölyeye seçilmek büyük şans oldu. Birçok aşamadan geçip son 200’e kaldım. O sırada pandemi patlak verdi. Videolar ve en sonda zoom üzerinden harika bir eğitimden geçtik. Bana çok şey kattığını düşünüyorum. Oyun yazmak biraz daha farklı bir süreç, bunun nasıl yapıldığını çok kıymetli yazarlar ve dramaturglardan öğrenmek çok büyük ayrıcalık oldu. 50 sayfa bir oyun yazarak, atölyeyi tamamladık.
Müzik eğitimin de var, değil mi?
Müzik benim ilk aşkım diyebilirim. Keman öğrenmek istiyordum. Fakat o dönem bağlama ve gitar kursuna gidiyordum. Bağlamayı hâlâ çalamam. Gitarı da çat pat… Babam hediye keman alınca dünyalar benim oldu. Uzun süre ara verdiğim için şu an tekrar başladım, öğrenmeye devam ediyorum. Şan eğitimim de var. Sesim de güzeldir. İlk önce müzik okumak istemiştim. O dönemin şartlarında olmadı. Pandemi dönemin kendi kendime ukulele çalmayı da öğrendim. Müzik hayatım da hep var. Hayalim bir müzikal de yer almak, umarım olur.
Hep sorulur ya, oyuncu olmaya, yazarlığa nasıl başladın? Ne zaman, hangi yaşlarda?
Ben çocukken hep oyun kuran kişiydim. Senaryoyu yazardım, kuzenlerimle oynardık. Hayal dünyası o dönemlerde sınırsız oluyor. Bunu beslemek de ileriye yatırım. Oyun oynayarak başladım, buralara kadar geldi.
Ailenin tepkisi ne oldu?
Ailem en büyük şansımdır. Ben İstanbul’a oyunculuk eğitimi almak için geldim. Hiçbir zaman olmaz demediler. Nasıl mutlu olacaksam, o yola gitmeme destek oldular. Şimdi mutlulukla ve gururla izliyorlar. Onlar olmasaydı, ne ben bu Kübra olabilirdim ne de Münferit Tiyatro olabilirdi. Onlar benim kendim olma şansımı elimden almaya çalışmadılar. Hep yanımda, yamacımda olup, sarıp sarmaladılar. Annem, babam ve kardeşlerim iyi ki varlar. Onları çok seviyorum.
Ve gelelim Nadina’ya… Kim bu kız?
Ahh…Nadina’m! Benim güçlü kızım… Nadina; Ailesi ile mutlu, huzurlu bir yaşam sürerken henüz 17 yaşında hayatı geri dönülemez şekilde değişiyor. Nadina, öğretmen bir anne ve fırıncı bir babanın tek çocukları. Annesi çok zor dünyaya getirmiş onu, ondan önceki bütün kardeşleri 4 aylık olmadan ölmüşler. O yüzden annesi adını “Nadina” koymuş. Nadina; Umut demek. Evlerinin yakınlarına düşen bir bomba, onu babasından koparıyor. Gülüşüp şakalaşarak yemeklerini yedikleri, Nadina’nın bir anlık sakarlığı yüzünden bir köşesine çaydanlığın izi çıkmış masa, artık ona güzel şeyler hatırlatmıyor. Nadina, umutla ve vazgeçmeden bir esareti yaşıyor. Annesi, Sarı Ayla’sı, içinde sevdalinkalar çaldıran Mirosu…
Oyunda onun hayata tutunuşunu, umudunu kaybetmemesini ve 4 yıllık bir soykırım sürecini anlatıyoruz. Her şeyi Nadina’nın gözünden izliyoruz.
Dört yıllık bir zaman diliminde yaşananları en gerçekçi ve inandırıcı biçimde, oynuyorsun diyemeyeceğim, sahnede yaşıyorsun. Evet, baştan sona, an be an yaşıyorsun. Bu başarının sırrı nedir?
Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Bunun birçok sebebi var diyebilirim. İlk olarak Srebrenica Katliamı beni derinden etkilemiş bir soykırım. Hala aklımın almadığı şeyler var. İkinci olarak sanırım gereğinden fazla empati kurdum. Nadina benim bedenimde gerçekten can bulsun istedim. Onu çok içimde, derinlerde hissediyordum ve içimden geldiği gibi oynadım. Kendimi serbest bıraktığım andan itibaren seyirci de benim içimden taşanları gördü. Aslında hissettiklerimi yaşatmaya çalışıyorum diyebilirim. Samimi, doğal ve içten bir yerden ele alınca seyircimiz de bağrına bastı. Nadina’yı. Boşnak olduğumu düşünen seyircilerimiz de oluyor. Boşnak değilim ama bu yara hepimizin ve biraz olsun merhem olmaya çalışıyorum.
“Kuşları Bile Vurdular” ödüller aldı, aday gösterildi, öyle değil mi?
Yılın yerli yazarı kategorisinde aday gösterildim. Henüz açıklanmayan ödüller var zaman ne gösterir bilemem. En büyük ödül oyun bittikten sonra seyircimizin takdiri. Size o duyguyu anlatamam. Gözyaşları içinde sarılmamız kadar değerli hiçbir şey olamaz.
Yazdığın bir teksti sahnede yaşar kılmak nasıl bir duygu?
Hem çok büyük bir konfor hem de çok zor bir sınav. Konfor çünkü karakterleri çok iyi tanıyorsun. Ben beş karaktere hayat veriyorum oyunda ve hepsini çok iyi tanıyorum. Zor bir sınav çünkü metin kadar oyunculuk da çok önemli. Harika bir metin kötü oyunculukla hiç olmaması gereken yerlere gidebilir. Ya da kötü bir metin müthiş bir oyunculukla harika olabilir. Herkes metinden çok emindi, benim ortaya ne çıkaracağım da biraz merak konusuydu. Selena bu konuda bana başından beri güvendi sağolsun. Sonuç olarak seyircimizin takdirini kazandık. Ne mutlu bize…
2064 yılında “Kuşları Bile Vurdular”da Nadina’yı canlandıracak oyuncuya ne söylemek istersin?
Ahh.. Nadina’yı kimseyle paylaşmak istemiyorum. Fransa’dan kıymetli bir ekip, Kuşları Bile Vurdular’ı oynamak istediler. Fakat ben henüz buna hazır değilim. Biraz bencilim bu konuda. O yıllarda artık yaşlanmış olurum, paylaşırım diye düşünüyorum. Nadina’ya can veren meslektaşım; hisset.. Bu kadın gerçek, bu kadın bir yerlerde buna benzer şeyleri gerçekten yaşadı…Onu kalbinden doğur ve yaşar kıl… Gerisi teferruat.
Sahi en büyük mucizen nedir?
En büyük mucizem; Hayallerimin peşini bırakmamam sanırım. Vazgeçmiş gibi görünürken bile aslında vazgeçmedim. Olmaz, diyenlere inat kendi tiyatromu kurup, o sahneye çıktım. Mucizem her sahneye çıktığımda tekrar tekrar hayat buluyor aslında.
Buğulu bir pencere camına ne yazarsın?
Sev kardeşim… kendinden olmayanı, dağı, taşı, otu, böceği, kediyi, köpeği.. Ve umudunu asla kaybetme! O hayal bir gün gerçek olacak güven bana…
KUŞLARI BİLE VURDULAR
- Prodüksiyon: Münferit Tiyatro
- Yazar: Kübra Karatepe
- Yönetmen: Selena Demirli Doğan
- Yardımcı Yönetmen: Hilal Yapıcıoğlu
- Oynayan: Kübra Karatepe
- Işık ve Ses Tasarımı: Mahmut Çaymaz
- Ses ve Işık: Ezgi Baştan, Mahmut Çaymaz
- Reji Asistanı: Ezgi Baştan