Anadolumuzun Ajansı, devletimizin “terhis ve celplerin durdurulması” kararının ne kadar yerinde olduğunu vurgulamak için bir “haber üretmiş”. Haberin adını da “Sivil toplum kuruluşlarından terhis ertelemeye destek” koymuş ki, sosyal duyarlılığı yüksek vatandaşlarımızı da ikna edebilsin.
Neden derseniz, bir kısım vatandaşımız her söyleneni ‘ayet’ derecesinde doğru kabul etmeye o kadar meyilli ki, normalde Anadolumuzun Ajansı bu tür cambazlıklara girişmek zahmeti duymaz. O yazar, emir telakki edilir…
Bu nedenle, Ajansımız böyle bir çabaya girişmiş ise bunun bir hikmeti vardır diye meraklanıp -ki genelde etmem-, kimmiş bu sivil toplum kuruluşları, neden bu karara destek açıklamak ihtiyacı duymuşlar diye bakayım dedim.
Siz zahmet edip haberi okumayın, (Çok isteyenler için aşağıya bir bağlantı ekledim) ben deyivereyim: Efendim, terhislerin durdurulması kararını destekleyen sivil toplum kuruluşlarımız Türkiye Emekli Subaylar Derneği, Türkiye Emekli Assubaylar Derneği ve Uzmanlar Derneği‘ymiş… (Bu arada uzmanlar yanlış anlaşılmasın, askerin uzmanı, hekim ya da başka bir mesleğin uzmanını içermiyor)
Sonra Anadolumuzun Ajansı neden böyle bir cambazlık yapma gereği duydu diye düşündüm. Çünkü gerekçeleri tek başına okuduğunuzda haklı olduklarını bile düşünebilirsiniz.
Mesela, terhisler bir toplumsal hareketlilik anlamına geliyormuş, oluşabilecek hareketlilik de salgına yönelik alınan tüm önlemlerin akamete uğraması anlamına gelebilirmiş.
Ayrıca, Ordumuz gerek yurt içinde gerekse sınır ötesinde (burada kafiye gereği yurt dışında demek gerekmez miydi?) önemli görevleri, operasyonları yerine getiriyormuş, dolayısıyla bu konuda çok daha hassas olunması gerekiyormuş.
Miş, miş, miş… Muş, muş, muş…
Sonra -bu benzetme kimilerinin hoşuna gitmeyecek olsa da- askerlik ile mahpusluğun ne kadar benzer kurumlar oldukları aklıma geldi.
Bildiğiniz gibi her ikisinde de içinde bulunulan toplu mekanı devletin biçtiği süre tamamlanmadan terk etmek mümkün değildir. İzinler dışında asker de mahpus da kendisine biçilen süreyi tamamlamadan kışladan ya da hapishaneden ayrılamaz. İkisinden de izinsiz ayrılana FİRARİ denir…
Ama sonra bir şey daha aklıma geldi; bugün terhisleri durduran Devletimiz, daha birkaç gün önce mahpusları salıverme kararı almış mıydı? Üstelik mahpuslar arasında ayrımcılık yaparak…
Gazetecileri, düşünce suçlularını, siyasetçileri içerde tutmaya devam ederken tacizcileri, tecavüzcüleri, dayakçıları, Soma katliamı sorumlularını, Çorlu faciasını yaşatanları, tosuncukları, bütün tosunların ağababalarını serbest bırakan/bırakacak yasayı daha yeni Yüce Meclisimizden geçirmemiş miydi?
Evinde korkarak bekleyen kadını hiç düşünmeden dayakçı kocayı, tacizci babayı salabilen bu yüce akıl; bir an önce anasına, yavuklusuna kavuşmak için şafak sayan Mehmetçikleri de pekala bırakabilirdi. Korona illeti insan milletini Mehmet, Ahmet, Alaattin diye ayırmıyor ya?
Ya da tam tersi, eğer kınalı kuzular analarına kavuşamıyorsa, dayakçı, tacizci, tecavüzcüler neden bırakılıyor?
İşte Ajansımızın cambazlığının sebebi bu sanırım… Halkımız bu soruları sormasın, cevap istemesin…
Ama bu sorunun yanıtını birileri vermeli…
Haberi merak edenler için