Derin Analiz

1970'lerde kapitalizmin krize girmesi ve petrol fiyatlarındaki artışla birlikte bu krizin giderek derinleşmesi birçok tartışmaya yol açtı. Bu tartışmalara daha derin analizlerle katkıda bulunmak için Fransız tarihçi Fernand Braudel adına Eylül 1976’da Immanuel Wallerstein’in başkanlığında New York’da Fernand Braudel Ekonomiler, Tarihsel Sistemler ve Uygarlıklar Araştırma Merkezi kuruldu.

Çağımıza baktığımızda, savaş, şiddet, terör, insan hayatının hiçe sayılması, sürüp giden katliamlar, baskı, özgürlüklerin ortadan kaldırılması, insan haklarının geçerliliğini kaybetmesi gibi sorunlar, çağımızın ve günümüzün en önemli sorunları arasında sayılabilir. Bunlar, aynı zamanda felsefenin penceresinden ele alınıp tartışılacak sorunlardır.

I. 
Gianni Rodari (d. Omegna, 23 Ekim 1920- ö. Roma, 14 Nisan 1980), İtalya’da yetişen en iyi çocuk edebiyatçılarından biri olarak nitelenen yazar ve gazeteci. Öğrencilik yıllarında öğretmeni Nazareno Ferrari’nin, “İnsanlığın büyük insanlardan çok, iyi kalpli insanlara ihtiyacı var” cümlesinden dolayı, yazdığı kompozisyona en yüksek notu verdiği Rodari, hayatı boyunca iyi bir insan olmak için çalıştı.

Gün geçmiyor ki bakir kaldığını düşündüğümüz bir doğa parçasına göz dikilmesin ve yeni bir yıkım projesi ortaya çıkmasın. Bu yeni bir maden, taş ocağı, enerji üretimine yönelik bir proje ya da bir altyapı projesi veya suyu kontrol etmeye ve tekel altına almaya yönelik bir HES olabilir. Küresel düzeyde bir yıkımla karşı karşıyayız. Bu bir yanda iklim krizinin derinleşmesi, öte yanda da giderek yok olan biyolojik çeşitlilik anlamına geliyor.

Kant, günümüzden 200 küsur yıl önce aydınlanmış bir çağda yaşanıp yaşanmadığı sorusuna yönelik olarak, henüz aydınlanmamış ama aydınlanmaya giden bir çağda yaşandığını söylemişti. Peki bugün içinde yaşadığımız dünya ve toplum aydınlık mı aydınlanmış mı? Yoksa yeni karanlıklardan mı söz etmek gerekir? James Bridle’nin Yeni Karanlık Çağ-Teknoloji ve Geleceğin Sonu kitabında yaptığı gibi… 

Tarihe bakmadıkça bugünü görmek ve gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak ve tavırlar geliştirmek imkanı söz konusu değildir. İnsanın ortaya koyduğu her türlü başarı ya da başarısızlıkların, kazanımların ya da kaybedişlerin bir tarihi vardır. Bu bağlamda tarihe, tarih bilinciyle bakmak bize yaşadığımız zamana eleştirel bakma olanağı verir.

Doğan Özlem, gerek telif gerekse çeviri çalışmalarıyla ülkemizde felsefe eğitiminin ve felsefi düşünme geleneğinin gelişmesine önemli katkılarda bulunan bir felsefecimizdir. Onun kültür bilimleri felsefesi ve tarih felsefesi başta olmak üzere, 1980’li yıllardan bugüne kadar, ülkemizde pek işlenmeyen ve yeterince ilgi gösterilmeyen felsefe disiplinlerinin düşünce hayatımızda etkin biçimde yer almasına ve görünür hale gelmesindeki katkıları, öğrencileri, meslektaşları ve felsefe severler tarafından bilinmektedir.

Güldünya Yayınları’ndan çıkan Virgie Tovar’ın Şişmanlık Hakkı kitabı ilk elime geçtiğinde on günlük bir detoks programının dördüncü günündeydim. Önümde bolca su, birkaç badem ve yoğurtla geçireceğim uzun günler vardı. Çünkü bitmeyen kilo verme savaşımın bilmem kaçıncı evresindeydim. Bu sefer her zamankinden daha çok aç kalarak kendime eziyet ediyordum. Ve bu savaşın en çetin anında birisi bana savaş açtığım şişmanlığın aslında bir yel değirmeni olduğunu söylüyordu.

Kasım 2013´te Hrant Dink Vakfı tarafından Fransızcadan Türkçeye çevrilerek yayınlanan Kılıç Artıkları adlı kitap 1915’te, (ama aynı zamanda birkaç yıl öncesi ve sonrasında) İstanbul ve Anadolu coğrafyasında Ermenilere yönelik uygulanan soykırımı ve orada hayatta kalabilmek için üç kuşaktan beri aslını gizlemek (inkar etmek) ya da kaybetmek (unutmak) zorunda bırakılan insanları konu alıyor.

Afşar Timuçin hem felsefe hem de edebiyat alanında ortaya koyduğu eserleriyle önemli bir düşünce ve kültür insanıdır. Öykü, roman ve şiir alanında kendine özgü çizgisini sürdürürken, aynı zamanda yalnızca edebi eserler vermekle kalmayıp, edebiyat ve edebiyat estetiği üstüne düşünceler de üretmektedir.

Fatma ve Koray Tütüncü’nün birlikte kaleme aldıkları Trajik Hissiyat Ütopik Siyaset-Jean-Jacques Rousseau’nun Edebi ve Siyasi Tahayyülü, bizi bu önemli filozof hakkında yeniden düşünmeye ve eserlerini bir daha okumaya yönelten bu kitap, bugüne kadar Türkçe’de Rousseau üstüne yazılmış en kapsamlı kitaplardan biri olarak dikkat çekmekte.

"Börklüce Mustafa - Güneşin altında çarmıha gerilenler" Alman yazar, yayıncı ve müzisyen Leopold Schefer´in 1839´da "Der Gekreuzigte oder Nichts Altes unter der Sonne" adıyla kaleme aldığı bir novel. Bu eser, yazıları Avrupa Postası´nda da yayınlanan iki değerli arkadaşımın (İlhami Yazgan ile Ganime Gülmez´in) çabasıyla geçtiğimiz Eylül (2019) ayında Türkçe´ye kazandırılarak Ceylan yay. tarafından basıldı.

“Gönüllü olarak Anadolu’ya sürgüne gittiği yıllar boyunca Ermeni olmanın ne anlama geldiğini unutmuştu şüphesiz. Şimdi hatırlamaya ve ilk sarsıntıyı atlatır atlatmaz, bunun ne anlama geldiğini anlamaya başlıyordu. İstemeden, yine Ermeni kimliğine bürünüyordu… Ermeni olmamanın daha iyi olduğunun farkına varıyordu. Ancak, Ermeni olmamak imkânsızdı.”

Ezber değil, bilimsel bir kanunun veciz ifadesi: Değişim dönemleri sancılı olur. Yeni olanı iyi ile özdeşleştiren aydınlanmacı alışkanlığımızdan ötürü olsa gerek, bu vecizede bir dil ekonomisi yapılmış gibi görünür ilk başta. Zira herkes bilir ki sancı ile kast edilen elbette ki "doğum sancısı"dır. Bu ağrı, sızı, çalkantı, kan ve gözyaşının içinden tertemiz, gürbüz, güzel bir şey doğacaktır. 

Avrupa’da özellikle Jules Verne’in öncülüğünde gelişen bilimkurgu türündeki yayınlar, bir süre sonra Osmanlı dünyasını da etkilemeye başladı. Jules Verne’in ünlü bilimkurgu romanı Arzın Merkezine Seyahat (1864), 1885 yılında Mehmed Emin beyin çevirisiyle İstanbul’da Türkçe olarak yayınlandı. 1875’ten İkinci Meşrutiyet’e kadar olan dönemde Jules Verne’in hemen bütün önemli eserlerinin Türkçeye çevrilmiş olduğunu görüyoruz.

"Yer, alan" mekâna dair kimliklerde, iletişim biçimlerinde ve oluşturduğu süreçlerde merkezi bir önem arz eder. Mekân dönüştürücü, geçirimli, ve devingen yapıların teşekkül etmesine ortam oluşturur. Bu mekân, oluşturulduğu zamanın toplumun bilincine göre farklı işlevler ve vasıflar üstlenebilir.  Buradan hareketle, bu yazıda, kamusal ve özel alanda kurulan ilişki biçimlerinden üçüncü tarz söyleme dair mekân tasarımı olan mahrem alanın içindeki kadının yerini inceleyeceğiz.

Onur Orhan’ın yazdığı Yusuf’u Bulmak  romanını bir çırpıda okuyabilirsiniz. Yaklaşık yüz sayfalık bu  romanı bir nefeste okutan sayfaların sayısı değil. Yeşilçam filmlerinin delikanlı abileri ve ablaları, şablona yakın iyileri ve kötüleri, sınıf farkını eski ayakkabıları kadar rahat ve dert etmeden taşıyan mahallelisiyle karşımıza çıkan anlatılar çok tanıdık kaynaklardan aldıkları ilhamla konuşuyorlar.

Araştırmacı Hasret Saygı, doktora tezinde Kırşehirli kadınlar ile Iraklı Türkmen kadınların dil, din ve kadınlıkla ilintili konular üzerinde ortaklaştıkları ve ayrıştıkları noktaları inceledi. Kırşehir’de yaptığı saha araştırmasıyla iki grubun ortaklaştıkları ve ayrıştıkları noktaları inceleyen Saygı, mülteci kimliğinin din ya da dil gibi ortaklıkların üzerinde baskın bir kimlik olarak öne çıktığını vurguluyor.

Dany Katch’in 2015 de yazdığı, Socialism… Seriously – A brief Gide to Human Liberation, başlığını taşıyan kitabı, Ciddi Ciddi Sosyalizm – İnsanlığın Kurtuluşu İçin Kısa Bir Klavuz, Cemre Şenesen’in harika çevirisiyle Yordam Kitap tarafından yayınlandı. Doğrusu hem Cemre Şenesen’e ve hem de Yordam Kitap’a ne kadar teşekkür etsek azdır.

Ronald Grigor Suny’nin “Bakü Komünü 1917-1918” adlı kitabı Aras Yayıncılık tarafından yeniden basıldı. 1917 Bolşevik devrimi döneminde Kafkas halklarının biraraya gelip 97 gün boyunca yürüttükleri Bakü Komünü, ismini alırken Paris Komünü’nden de esinlenmişti. Kitabın yeni baskısı vesilesiyle Masis Kürkçügil döneme ve kitaba yakından bakan bir sunuş yazdı.

Okuma Kültürü Derneği, Türkiye Yayıncılar Birliğiyle ortak yürüttüğü çalışma kapsamında “Çocuklardan Büyüklere Mektup” ismiyle çocuklar adına yazılmış bir metin paylaştı. Metnin içeriği şimdilik bir kenarda dursun, oluşturulma biçimine ve sunumuna dair çocuk hakları kapsamında bir iki kelam etmek gerekiyor.

Telif haklarının düşmesinin ardından Türkiye'de tekrar basılmaya başlanan Hitler'in Kavgam kitabı, süpermarketlerde satılıyor. Tepkiler konusunda Türkiye Yahudi toplumu çoğu zaman yalnız.

Kendini yaşadığı coğrafyanın bir parçası olarak gören Anadolu insanı dağın, taşın, toprağın, derenin, nehrin kanla kirletilmesine asla izin vermiyor aslında. Ruhumuz bunu hazmedemiyor. Bence sevgili Halil İçöz’ü Salavat Tepe’yi yazmaya zorlayan dürtü de bu.

"Milliyetçilik […], başta tarihsel kurgulamaları olmak üzere yapıları çoğu zaman hayal ürünü olan bir duygu karmaşasıydı." Marksizm Sözlüğü (Aralık 2016, Yordam Kitap), Milliyetçilik maddesinde böyle diyor. Özellikle son birkaç yıldır, milliyetçiliğin “yapıları çoğu zaman hayal ürünü olan bir duygu karmaşası” olduğunu düşünmek için pek çok sebebimiz bulunuyor.

“Hiç şüphesiz, Biz her şeyi kader ile yarattık.” Kuran-ı Kerim, Kamer Suresi 49. ayette böyle der. Ayet, Allahın her canlıyı kader ile yarattığını ve bu kaderin onun dışında hiç kimse tarafından değiştirilemeyeceğini anlatır. Önceden çizilen, hak görülen, değiştirilemeyen kader anlayışını anlatan pek çok ayet var bunun gibi. Peki, hakikaten kader ne anlama gelir?

Polat S. Alpman, bu kitapta “en alttakiler” olarak Kürt emekçilerin dünyasını anlatıyor. Onların yoğun olarak yaşadıkları İstanbul-Tarlabaşı’ndaki emek ve hayat pratiklerine bakıyor. Yazar kitapta Kürt kimliği ile işçi kimliği arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Hem tahakküm hem de direniş mekanizmalarını detaylı olarak inceliyor. 

1848 Nisan’ında Almanya’da isyan eden, 1851’de darbeye karşı çıktıkları için Paris’te tutuklanan, 1871 Paris Komünü’nde yer alıp yenilgi sonrası sürgünden payını alan ve 1897’de Brezilya’da kayıtlara geçen ilk anarşistler olan ayakkabıcılar; ve hatta Julius Caesar’ın (Sheakspeare) birinci perdesinde protestocu kalabalığa sokaklar boyu öncülük eden ayakkabı tamircisi, hepimizi “çizmeyi aşma”ya davet ediyor….

Amerikalı sosyolog E. O. Wright’ın 1985 yılında Verso yayınları tarafından yayınlanan ve 80’li yılların sonunda en azından Anglosakson dünyasında toplumsal sınıflar konusu üzerinden geniş tartışmalara yol açan, Sınıflar kitabını Notabene Yayınları geçtiğimiz ay Türkçe’ye kazandırdı.

Gül Özateşler’in “Çingene - Türkiye’de Yaftalama ve Dışlayıcı Şiddetin Toplumsal Dinamiği” başlıklı kitabı  hem doğrudan doğruya Roman / “Çingene” çalışmaları alanı hem de genel olarak Türkiye çatışma / linç yazınının kült metinleri arasındaki ayrıcalıklı yerini şimdiden almış durumda…

Soykırım, savaş, doğal afet gibi oldukça ağır ve sürekliliği olan travmalar yaşayan ailelerde konuşulmayan, ancak bilinçaltına yerleşen korkular kendini aile içindeki iletişimde çifte mesaj (Doppel-Bottschaft) şeklinde gösteriyor.

Dual kelimesi iki kelimesinden gelir. Ama tam anlamıyla iki demek değildir. Eğer bağımsız iki “tek” arasında dual bir ilişki sözkonusuysa, bu iki “tek” unsurun hem birbirinden ayrı hem de birbiriyle aynı özellikleri tek tek içinde barındırdıklarını ve dolayısıyla bir bütün oluşturduklarını söylememiz mümkün. Buyüzden duali oluşturan iki “tek” ayrı ele alınamaz. Birini tam ve doğru anlayabilmek için ötekini de anlamak gerekir. Çünkü biri ötekinin hem var olma hem de gelişme ya da gerileme sebebidir.

Halit Ziya Uşaklıgil’in, Halide Edip Adıvar’ın ve Orhan Kemal’in sinemaya veya televizyona uyarlanamayan eserleri üzerinde durulurken, bu eserlerden sözü edilenleri sinemaya veya televizyona uyarlayan yönetmenlerden Halit Refiğ’in, bu yazarlardansa Kemal Tahir’in eserleri üzerindeki mesailerinde daha etkili olduğu sıklıkla vurgulanmıştı. Bu mesailer ele alındığında da görülebileceği üzere Refiğ bu eserleri sadece yönetmekle kalmamış, aynı zamanda, sözümona edebiyat eleştirmenlerinin, edebiyat araştırmacılarının ve kitap tanıtımcılarının Kemal Tahir’in eserleri üzerine çökerttikleri kara bulutları dağıtarak eserlerinin oksijeni daha rahat teneffüs etmesini sağlamıştır.

12 Eylül 1980, hiç şüphesiz bu ülkenin tarihinde yer alan dönüm noktalarından biridir.  Bu bağlamda 12 Eylül ve sonrasındaki sürecin edebiyat ve şiire etkisi ve yol açtığı sonuçların tartışılmaya devam ettiğini söylemek mümkündür. Acaba 12 Eylül ile birlikte yaşanan süreç şiirimizi nasıl etkilemiş, bu dönemin yaşantıları nasıl dile getirilmiştir? Ya da dile getirilebilmiş midir?

Çok Okunanlar