“Politikacılar çok yüzlü biçimde ama gerçekten de asla inanmadıkları şeyleri bile bize gerçekmiş gibi anlatırlar. İnanmadıklarına da inanmamızı beklerler. Hatta bu kulvarda medyayı da dış organizasyonları da kullanırlar. Kullandıkları her türlü organizasyona ne verdiklerini, vaadlerini de foyaları ortaya çıkmasın diye hiç mi hiç açıklamazlar.”
Yeni dekadancı bar şairleri**
Kim ne derse desin. Kim kafasını kuma gömerse gömsün. Kim üç maymunluğa soyunursa soyunsun, gemisini yürüten kaptandır anlayışına sığınırsa sığınsın. Kim dayatılan olumsuzluklara, yaşanılan gerçekliklere sırtını dönerek, bir mağara girişine sırtını dönüp, kendi gölgesinin büyüklüğüne tapınırsa tapınsın. Kim gettosunda, sırça köşkünde yaşayıp “şal ve raks” üstüne şiir dizerse dizsin.
“Yazar” ile “Yazan” İçin Ben/cil Söylem*
Kimi yazar korkaktır. Kendini ele vermekten çekinir. Saklanır birtakım engellerin altına. Gölgeler yaratır gerçek kişiliğini saklayan. Saklandığını sanır. İçtenlikten kaçtı mı bir yazar yan yan ya başarısız olur. İçtensizlik, korkaklık yaşamı okurlarına vermekte ustalaşır. Korkak yazarlar güçlü, kalıcı ürün veremezler ne yapsalar. Kuşaklar çıkarır onları saklandıkları yerden.
Oktay Akbal, ‘Yaşadığını Yazmak’ tan
Yaratıcı yazar/şair atölyeleri yetenek yoksa insanı yazar/şair yapar mı?
Hayatta o kadar can sıkıcı şeyler ve işler var ki... Ne gücüm yeter yazmaya ne de zamanınız yetişir okumaya...
İşte bu yüzden elimden geldiğince deniz kıyısındaki denizyıldızlarını denize atmak misali, ben de iyi işler, şeyler yapmaya çalışıyorum. Çünkü üstesinden gelebileceğimiz şeylere zaman ayırmalıyız, akıp bir baraja güç olan suların aydınlığa enerji olması gibi… Sonra üstesinden gelemeyeceğimiz şeyler için de en uygun zamanı bekleyebilmeliyiz.
Dilimden düşen sözler
1
Çok az kırdım, çoğu kez kırıldım; ama sevdiklerimi kaybetmedim hiç, sadece gelince zamanı vazgeçmesini bildim. Gidenler gitmeyi, gelen/ler de kalmayı hak etmiştir.
Kitaplar arasında: Gerçek tarafından çekilen fotoğrafımız
Dünyada en çok satan kitaplardan biri de yaklaşık yüz dile çevrilen 'Le Petit Prince' (Küçük Prens) çocukların olduğu kadar, büyüklerin de okuması gereken bir eser; her ne kadar Türkçe çevirilerinde orası burası biraz tırtıklansa da. Suluboya ve kurşun kalem çalışmalarıyla eserini resimleyen de yazarın kendisidir üstelik.
Kitapların dilinden insanlık ve gelecek
Okuduğumuz bir şiiri, hikâyeyi, romanı ya da yazıyı eleştirme hakkımız var. Onlardan bir şeyler alıp kendi dünyamıza katabiliriz yalnız hiçbir biçimde onlara değiştirmek, dönüştürmek anlamında müdahale edemeyiz. Bu yüzden en iyi göz ve okuma eleştirel olandır.