Çok tehlikeli bir adam bu Gündüz Vassaf, çok! Örümcek misali öyle bir ağ örüyor ki yakalanmamak mümkün değil, yakaladığında da kafandan aşağı değil bir kova, bir fıçı dolusu kültür boca ediyor, feleğini şaşırtıyor insanın! Bu güne kadar yazdığı pek çok kitabın ardından bu defa bir ay kadar önce Everest Yayınlarından çıkan “Ressamın İsyanı” başlıklı kitabını okumayı sonlandırdığımda aynen bu duygular içindeydim.
Gezi direnişi davasında suç unsuru ve delil olmaksızın hakkında 18 yıl ceza verilen ve bir yıldır tutuklu bulunan Dr. Tayfun Kahraman'ın "Adaleti Beklerken | Deprem, Siyaset, Kent" başlıklı kitabı, Gezi'nin 10. yılında raflarda olacak. Kitap Çavdar Yayınları etiketiyle çıkıyor.
Devletin reşit saymadığı, ailelerinse küçüksün diye sorumluluk yüklemekten kaçındığı yaşlarda kızıl bayraklarla çıktıkları yürüyüşte özgün bir deneyim yaratan liselilerin tarihi Zafer Aydın'ın kaleminde yeniden hayat buldu. Kendisi de İLD içinde aktif görev almış olan Aydın, "aklımın ucundan bile geçmiyordu" dediği kitabın yazım sürecini önsözünde anlattı.
Yazar Karin Karakaşlı’nın yeni şiir kitabı ‘Kenar Süsü’ Aras Yayıncılık tarafından okuyucuyla buluştu. Kitap, Karakaşlı’nın daha önce aynı yayınevi tarafından basılmış, ‘Benim Gönlüm Gümüş’, ‘Her Kimsen Sana’ ve ‘İrtifa Kaybı’ başlıklı üç şiir kitabının yanı sıra, son dönemde yazdığı ve ‘Yek Parça’ başlığı altında topladığı şiirlerini bir araya getiriyor.
Minoa Kitabevi, Londra Kitap Fuarı'nın her yıl düzenlediği Uluslararası Mükemmeliyet Ödülleri'nde Yılın Kitabevi seçildi.
Institut Français Türkiye tarafından düzenlenen "Fransızca Çeviri Ödülü", bu yıl Fransız edebiyatından önemli eserleri Türkçeye kazandıran şair, öğretmen ve çevirmen Tahsin Saraç anısına verilecek.
Türkiye Yayıncılar Birliği, Düşünce ve İfade Özgürlüğü yayınevi kategorisinde Günışığı Kitaplığı'na, yazar kategorisinde ise PEN Türkiye ve Türkiye Yazarlar Sendikası'na verildi. Gecede Yayınlama Özgürlüğü Raporu da açıklandı.
1970'lerde kapitalizmin krize girmesi ve petrol fiyatlarındaki artışla birlikte bu krizin giderek derinleşmesi birçok tartışmaya yol açtı. Bu tartışmalara daha derin analizlerle katkıda bulunmak için Fransız tarihçi Fernand Braudel adına Eylül 1976’da Immanuel Wallerstein’in başkanlığında New York’da Fernand Braudel Ekonomiler, Tarihsel Sistemler ve Uygarlıklar Araştırma Merkezi kuruldu.
Çağımıza baktığımızda, savaş, şiddet, terör, insan hayatının hiçe sayılması, sürüp giden katliamlar, baskı, özgürlüklerin ortadan kaldırılması, insan haklarının geçerliliğini kaybetmesi gibi sorunlar, çağımızın ve günümüzün en önemli sorunları arasında sayılabilir. Bunlar, aynı zamanda felsefenin penceresinden ele alınıp tartışılacak sorunlardır.
I.
Gianni Rodari (d. Omegna, 23 Ekim 1920- ö. Roma, 14 Nisan 1980), İtalya’da yetişen en iyi çocuk edebiyatçılarından biri olarak nitelenen yazar ve gazeteci. Öğrencilik yıllarında öğretmeni Nazareno Ferrari’nin, “İnsanlığın büyük insanlardan çok, iyi kalpli insanlara ihtiyacı var” cümlesinden dolayı, yazdığı kompozisyona en yüksek notu verdiği Rodari, hayatı boyunca iyi bir insan olmak için çalıştı.
Çok tehlikeli bir adam bu Gündüz Vassaf, çok! Örümcek misali öyle bir ağ örüyor ki yakalanmamak mümkün değil, yakaladığında da kafandan aşağı değil bir kova, bir fıçı dolusu kültür boca ediyor, feleğini şaşırtıyor insanın! Bu güne kadar yazdığı pek çok kitabın ardından bu defa bir ay kadar önce Everest Yayınlarından çıkan “Ressamın İsyanı” başlıklı kitabını okumayı sonlandırdığımda aynen bu duygular içindeydim.
Gezi direnişi davasında suç unsuru ve delil olmaksızın hakkında 18 yıl ceza verilen ve bir yıldır tutuklu bulunan Dr. Tayfun Kahraman'ın "Adaleti Beklerken | Deprem, Siyaset, Kent" başlıklı kitabı, Gezi'nin 10. yılında raflarda olacak. Kitap Çavdar Yayınları etiketiyle çıkıyor.
Yazar Karin Karakaşlı’nın yeni şiir kitabı ‘Kenar Süsü’ Aras Yayıncılık tarafından okuyucuyla buluştu. Kitap, Karakaşlı’nın daha önce aynı yayınevi tarafından basılmış, ‘Benim Gönlüm Gümüş’, ‘Her Kimsen Sana’ ve ‘İrtifa Kaybı’ başlıklı üç şiir kitabının yanı sıra, son dönemde yazdığı ve ‘Yek Parça’ başlığı altında topladığı şiirlerini bir araya getiriyor.
Devletin reşit saymadığı, ailelerinse küçüksün diye sorumluluk yüklemekten kaçındığı yaşlarda kızıl bayraklarla çıktıkları yürüyüşte özgün bir deneyim yaratan liselilerin tarihi Zafer Aydın'ın kaleminde yeniden hayat buldu. Kendisi de İLD içinde aktif görev almış olan Aydın, "aklımın ucundan bile geçmiyordu" dediği kitabın yazım sürecini önsözünde anlattı.
Deniz Yüce Başarır, “Elim Kalem de Tutar Kadeh de” podcast serisinin üçüncü bölümünde genç kuşağın önemli öykücülerinden Mevsim Yenice’yi ağırladı. Yenice, “Bir kadın, gencim ve yazar olarak kendisine biçilen sınırlar, hedefler ve görevler içinde kıstırıldığımı hissediyorum,” diyor ve ekliyor: “Hepimiz gibi…”
Edebiyatımızın genç kadın yazarlarını ağırlayan Deniz Yüce Başarır’ın podcast serisinde ikinci konuğu Arlin Çiçekçi oldu. Kendisine İkinci romanı Servi Nine ve Üç Güzeller’de kadına şiddeti ön plana almamak için direndiğini anlatan Çiçekçi, “Ama samimiyetle ilerlediğini gördükçe kendimi özgür bırakmaya karar verdim” diyor.
Gelmiş geçmiş İngiliz Hükümetlerinin ilk resmî yayın organı olan The London Gazette, 1665 yılının 7 Kasım günü, Londra’nın Babıâli’si olan Fleet Street’teki matbaacı Henry Muddiman’ın dükkânında dizildi, basıldı.
Kral II.Charles, 1640 İngiliz Burjuva İhtilali sonrası kısa bir dönem cumhuriyet tecrübesine kalkışmış bulunan meraklı İngiltere’ye tekrar kraliyeti getirmiş, bu döneme de Restorasyon adının verilmesine sebep olmuş kurucu kraldır.
İşte onun paşa gönlü bir gazete çıkarılmasını istemiştir.
Cervantes’in Ey Aylak Okuru: Lafım size…
“Deneme” yazısını okumak, akide şekerini ucundan kıtır kıtır yemeye benzer.
Deneme yazarlığı vallahi böyledir, azizim!
Sakın ola ki denemeciliğe kalkışma, hem tecrübe edilecek ne var ki, her şey ortada!
Güneşin altında yeni bir şey yok~Nihil sub sole novum, yani...
Denemeciyim diye ortaya çıkana da kulak asma!
Ey, sen, sana dedim; Salâh Birsel üstâdından el almış deneme yazarı:
Aklın varsa, sen de boş yere kendi aklını yorma.
Senin yazdığın bir çuval lakırdıyı okumaya kalkışmış başkasının da aklını celbetme!
Aklına bu kıyıda bir şey takılır, onu yazayım derken kendini karşı sahilde bulursun...
Deneme okyanusuna çıkarsan usturlaba gelmez, pusulası şaşmış, sekstantı kaput bir zavallı bahriyeli olursun ki, sonra küreklere asıl asıl, dur!
Deneme okyanusu palpa deniz değildir; canım işte anlayınız, her vakit çarşaf gibi olmaz...
New York’un dünyaca ünlü müzayede salonu Phillips Auction’da 2010 yılının haziran ayı çok hareketli, ziyadesiyle bereketli geçmişti.
Yeni orta sınıfın ve üst burjuvazinin arasında, aristokrasiden kalmış ne varsa hepsinin değiş tokuş edildiği bu müzayedelerde, kül tablasından on sekizinci yüzyıl lâzımlığına kadar yok yoktur.
Seçkinlerin, deyin ki, bir nevî Bit Pazarıdır.
1957’nin nisan ayında fotoğraf sanatçısı Joe Shere’in objektifinden süzülerek siyah beyaz film şeridine yapışmış bir görüntü ~ enstantane, o gün, orada satışa çıkarıldı.
İtalya’nın o yıllarda yükselen yıldızı Sophia Loren ile Hollywood’un, seksi fakat akıllı sarışın olsun diye pompalayıp meşhur ettiği Jayne Mansfield’ın yan yana oturdukları yemek masasındaki görüntü, 35,6 x 34,3 ebatlarında bir çerçeveyle birlikte açık artırmaya çıkmıştı.
Orijinal fotoğraftır; arkasında Joe Shere’in imzası, mühürü var, tarih yazılı ve copyright-telif hakkı kâşesi de basılı…
Müzayede uzmanları o günün parasıyla bin iki yüz Dolara satarız diye tahmin yürütürken, açık artırma kızıştı, 6 bin Dolara bu fotoğraf satıldı.
Fotoğrafı kim aldı, bilmiyoruz; ismi mahfuzdur!
Lâkin arşiv unutmaz, her yerde karşımıza çıkar.
Mesele’nin Editörü Kemal arayıp ne zamandır yazmadığımı hatırlatınca Bursa’yla ilgili uzun zamandır yazmak istediğim yazıya başladım. 1980’lerin başında Bursa’da yatılı öğrenciydim. Türkiye Özal öncülüğünde küresel ekonomiye eklemlenmeden hemen önce... O zamanlar Bursa birkaç yüz bin nüfuslu küçük, kavruk bir Anadolu kentiydi. Tam da Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’de dediği gibi “Muayyen bir devrin”, Osmanlı’nın malı...
Sokakta yaşayan insanlara imrenen, onlar gibi bir hayat sürmek isteyen bir arkadaşım var. Aynı anda üç-dört topu havada tutmaya çalışan jonglörler gibi o da uzun zamandır birkaç işi aynı anda idare etmeye çalışıyor. Yorgun. Onun yerinde kim olsa her şeyi bırakıp kaçmak ister.
“Politikacılar çok yüzlü biçimde ama gerçekten de asla inanmadıkları şeyleri bile bize gerçekmiş gibi anlatırlar. İnanmadıklarına da inanmamızı beklerler. Hatta bu kulvarda medyayı da dış organizasyonları da kullanırlar. Kullandıkları her türlü organizasyona ne verdiklerini, vaadlerini de foyaları ortaya çıkmasın diye hiç mi hiç açıklamazlar.”
Kim ne derse desin. Kim kafasını kuma gömerse gömsün. Kim üç maymunluğa soyunursa soyunsun, gemisini yürüten kaptandır anlayışına sığınırsa sığınsın. Kim dayatılan olumsuzluklara, yaşanılan gerçekliklere sırtını dönerek, bir mağara girişine sırtını dönüp, kendi gölgesinin büyüklüğüne tapınırsa tapınsın. Kim gettosunda, sırça köşkünde yaşayıp “şal ve raks” üstüne şiir dizerse dizsin.
Kimi yazar korkaktır. Kendini ele vermekten çekinir. Saklanır birtakım engellerin altına. Gölgeler yaratır gerçek kişiliğini saklayan. Saklandığını sanır. İçtenlikten kaçtı mı bir yazar yan yan ya başarısız olur. İçtensizlik, korkaklık yaşamı okurlarına vermekte ustalaşır. Korkak yazarlar güçlü, kalıcı ürün veremezler ne yapsalar. Kuşaklar çıkarır onları saklandıkları yerden.
Oktay Akbal, ‘Yaşadığını Yazmak’ tan
Balıkçı’nın 133. doğum gününde, dünyaya seslendiği “Merhaba”sı küresel bir barış ve dostluk çağrısına dönüşüyor. Ailesinin özel izniyle ilk kez kamuoyuyla paylaşılan Cevat Şakir Kabaağaçlı görüntüleri ile tüm dünyadan tasarımcılar, Merhaba Günü Logo Yarışmasına davet ediliyor.
Sabahattin Ali’nin şairliği öykücülüğünün ve romancılığının gölgesinde kalmıştır denilebilir. Çoğu bestelenen ve şarkı olarak geniş kitlelere ulaşan şiirlerin ardındaki şairin çoğunlukla bilinmemesi durumuyla karşılaşırız.
Çoğumuz Yılmaz Güney'i daha çok oyunculuğu ile tanıdık. Oysa Yılmaz Güney'i sanat dünyasına sokan ilk şey onun yazılarıdır. Bu yüzden Yılmaz Güney, her şey olabilmeyi başarabilmiş ender insanlardan biridir. Yazdıklarını yaşadıklarından soğurmuş, soğurduklarını kamera karşısında canlandırarak perdeye aktarmış kaç insan var; değil ülkemizde dünyada dünyada bile?