Altan Erbulak 1 Mayıs 1988 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Varlığıyla, sanatıyla hayatlarımıza tat katan insanlardandı.
Medyamız ona birkaç paragraf ya ayırdı ya ayıramadı bu yıl. Oysa anma günleri, hakkında belgeseller, paneller düzenlenmesi gereken ‘gerçek, çok yönlü’ bir sanatçıydı.
Vefa, sanatçıya saygı, bir eğitim sorunudur hiç kuşkusuz. Öğrenilir, öğretilir.
Bazı değerlerin, örneğin Altan Erbulak’ın bugün muadili yok. Olmayacak da…
Az önce Sevinç Erbulak‘ın 1 Mayıs 2024 tarihli sosyal medya paylaşımını okudum yeniden:
“88’den bu yana geçen 36 senede neler mi yapardık? Bu fotoğraftan tam 36 tane daha çekebilirdik mesela, Paris’te Sarkis’le yerlerini boyadığınız o tahta köprüde yürüyebilirdik, sonra Kavin sen ben Vincent’ın müzesine beraber gidebilirdik.
Sen ona sağ elinin orta parmağını yumruk yaptığında neden tam kapanmadığını anlatırdın, o da senin o elinle çizdiğin karikatürleri gazeteye fakslardı belki.
Seninle yaşayamadığımıza üzüldüğüm çok şey var.
Belki baba kız kavgası bile çıkarırdık kimbilir?
Buraları gördüğüne inanmayı o kadar istiyorum ki.
Güzel şeyler bizim tarafta baba.”
Ayşe Erbulak Özgürdal’a babası, Altan Erbulak’ı sordum.
Babama, ‘Neden kendine iyi bakmadın’ demek isterdim, çünkü kendime, çocuklarım ve kocam için, iyi bakıyorum.
Bence Sevinç Erbulak ve torunları da aynı şeyi soracaktır. Çok sigara içti, çok hırpaladı kendisini ve asla doktorların uyarılarını dinlemedi.
59 yaş ölmek için çok erkendi. Tabii ki her ölüm erkendir.
Peki sanat?
Sanatın evrensel olduğunu düşünürdü.
Bir dili bir dini ve ırkı olmadığına inanırdı.
Kaybettiklerimiz içerisinde mesela Nisa Serezli’yi çok severim çok özel, çok güzel bir insandı…yumuşacık, sıcacık.
Çok yetenekliydi, mükemmel bir aktristi.
Ayfer Feray‘ı hatırlıyorum şimdi, kelimenin tam anlamıyla ilahe gibi bir kadındı. Dormen Tiyatrosu’nun kulisinden onu seyretmeye doyamazdım.
Altan Erbulak’ın öğrencileri, arkadaşları, iş çevresi ve ailesi ile ilişkileri nasıldı?
Babamın sevmediği pek kimse yoktu. Maalesef iki kişiye dargın gitti… Çok talihsiz bir olay yüzünden iki kişiye kırgındı. Bir tanesi yaşadığı için anlatmak istemiyorum.
Peki ya size ustalarımız hakkındaki düşüncelerinizi sorsam?
Ben ustalar içerisinde, Haldun Dormen’in çok eğitici bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Oyunculuktan öte, hayat felsefesi açısından ne zaman Haldun Dormen’i görsem, bir sahil kasabasına yerleşme fikrimden anında vazgeçiyorum.
Dormen Tiyatrosu üç kere battı, biliyorsun.
Hem de çok büyük battı, sıradan batma değildi, ama Haldun Dormen hep ayakta kaldı, hep ileriye baktı.
Türk tiyatrosuna çok önemli oyuncular yetiştirmiştir. Adeta çocukları yetiştirip onları özgür bırakıp uçurmuştur.
Erol Günaydın?
Erol Günaydın müthiş bir oyuncuydu, o da yumuşacık, sıcacık bir insandı.
Yaşayanlar içinde bir idolüm daha var: Ali Poyrazoğlu.
80 yaşını geçti her akşam sahnede kendini hâlâ geliştiriyor… Durmuyor, durmasın da zaten.
Her akşam salonu dolduruyor
Ya babanızın öğrencileri?
Bence babam yetiştirdiklerinin sayısını kendi bile bilmiyordu. Mesela Özden Özgürdal‘ı yetiştirmiş ya da Özden’in de yetişmesinde katkısı olmuş, ama babam bunu bilmezdi. Ali Poyrazoğlu’nun bütün kursiyerleri, diyebilirim. Ama mesela karikatürcü olarak rahmetli Latif Demirci’yi yetiştirdiğini biliyorum.
Hatırlıyorum, on dört yaşında filandı, Çevre Tiyatrosu’na gelip karikatürlerini gösterirdi babama.
Özel bir anısı var mıydı?
Birkaç yerde anlattığım bir anı var uzun bir anı, onu ses kaydı bırakarak anlatacağım.
Ayşe Erbulak Özgürdal’ın bana ilettiği ses kaydında babası Altan Erbulak ile ilgili olarak, aktardığı hatıra şöyle:
Ayfer Feray, Dormen Tiyatrosunda çalışıyor. Oldukça yoksul. Babamla da çok iyi arkadaşlar. Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir handa kalıyor. Hanın penceresini açtığında karşıdaki binanın simsiyah duvarı ile karşılaşıyor hep. Bir gün babama ‘Şu evin penceresini açtığımda, keşke Tanrı bana denizi gösterse,’ diyor. Babam da Ayfer Feray’ın evde olmadığı bir gün kapıcıdan evin anahtarını alıyor, çubukların ucuna fırçaları takıyor, karşı duvara şahane bir deniz manzarası çiziyor. Sonra evden çekip gidiyor. Ayfer Feray eve gelip, pencereyi açtığında deniz manzarası ile karşılaşıyor.
Ölümün öldüremediği, sanatıyla, öğretileriyle var olmaya, ölçüt olmaya devam eden bir büyük sanatçıdır Altan Erbulak… Yüzyıllar, bin yıllar sonra da o hep var olacak.