Şimdilerde yaşanan iklim krizinin, ekolojik yıkımın, sosyal sefaletin ve etik yozlaşmanın gerisinde, dizginlerinden boşanmış ekonomik büyüme var. Oysa insanlara, eğer “sabrederlerse” ekonomik büyüme sayesinde tüm sorunların çözüleceği söyleniyor…
Büyümeyle yatıp, büyümeyle kalkıyoruz ama ekonomik büyümeye sayısız kötülükler, yıkımlar eşlik ediyor ve şimdilerde genel bir sürdürülemezlik tablosu ortaya çıkmış bulunuyor. Yaşanan olumsuzlukların asıl nedeni ‘sınırlarından boşanmış’ ekonomik büyüme…
Yaşadıklarımızın, olup-bilenlerin, yüz yüze geldiğimiz sayısız kötülüklerin ve yıkımların asıl faili kapitalizm… Kapitalizmin temel hareket yasaları temel eğilimleri ve dinamikleri… Dolayısıyla, şeylerin gerçeğine nüfûz etmenin, bilince çıkarmanın yolu, kapitalizmi anlamaktan geçiyor ama anlaşılmaması için her şey yapılıyor… İktisat bilimi denilip yere konmayan şeylerin anlaşılmasını engelliyor… Oysa, ‘saf bilim’ sayılıp öğretilen, bilimle değil, ideolojiler dünyasıyla ilgili… Sömürüyü, yağmayı, talanı ve yıkımı meşrulaştırıyor…
O halde sadede gelebiliriz, kapitalizmin temel hareket yasalarını temel eğilim ve dinamiklerini hatırlatarak devam edebiliriz:
- Kapitalizm bir meta uygarlığıdır. Önüne kattığı her şeyi metalaştırıyor, şeyleştiriyor, parayla alınıp-satılan nesnelere, ölü metalara dönüştürüyor… Bu yüzden kapitalizme ‘kadavra medeniyeti’ diyorum;
- Kapitalizm sınırsız büyüme ve genişleme dinamiğine sahip bir sistemdir;
- Vahşi, keskin bir rekabete dayanıyor;
- Kutuplaştırıcıdır. Bir kutupta zenginlik üretebilmesi, karşı kutupta yoksulluk üretmeden mümkün değildir… Aynı Bertholt Brecht’in Tahterevalli şiirindeki, Nazım Hikmet’in Taranta Babu’ya Mektupların 7’incisindeki gibi;
- Kapitalistler ve kapitalist işletmeler, üretimin ve tüketimin insana, topluma ve doğaya verdiği zararları dikkate almazlar… Alırlarsa kâr oranı düşer, kâr kütlesi küçülüyor. Burjuva iktisatçıları buna dışsal ekonomiler deyip işin içinden çıktıklarını sanıyorlar ama hesap ortada… Dışarda kalan hiç bir şey yok. Fatura topluma ve doğaya çıkıyor… İşte, neden iklim krizi var, neden ekolojik yıkım var sorusunun cevabı orada…
Velhasıl, ortada basbayağı bir sorun var ve o sorunun kaynağında da kapitalizm var… Atmosfer durup-dururken ısınmadı, iklim krizi ‘tesadüfen’ ortaya çıkmadı… Atmosfer ısındı demek, gezegenin ateşi yükseldi demektir ama yüksek ateş hastalığın kendisi değil, semtomu, emaresidir… Hastalığın nedeni, sınırsız üretim, sınırsız fosil kaynak yakılmasıdır… Lüzûmsuz, zararlı ve saçma şeylerin üretilmesi ve tüketilmesidir… Bir başına ‘ilkim krizi’ denilen atmosferin ısınması, sayısız sorunları, kötülükleri ve yıkımları tetikliyor: a. İklim değişiyor, mevsimler kayıyor, hava tahmini zorlaşıyor; b. okyanuslar ısınıyor, tuzlanıyor, deniz seviyeleri yükseliyor; c. biyolojik çeşitlilik ve canlı türleri azılıyor-yok oluyor; d. kuraklıklar genişliyor; e. kutuplardaki ve yüksek dağlardaki buzullar, karlar eriyor ki, bu büyük nehirlerin suyunun azalması, kuruması demek; f. fırtınaların, sellerin, hortumların sayısı ve yoğunluğu artıyor; g. bir çok ülkede gıda güvenliği tehlikeye girmiş bulunuyor; h. bir ‘iklim mültecileri’ sorunu ortaya çıkıyor ki, daha şimdiden ‘iklim mültecilerinin’ sayısı, savaş mültecilerinden fazla… i. bazı bölgelerde çatışma, istikrarsızlık ve savaş riski büyüyor…
İşte bütün bunlar, iklim krizine ve ekolojik yıkıma eşlik eden sosyal kötülükler (işsizlik, yoksulluk, sefalet, etik yozlaşma, anlam kaybı… vb); sınırsız büyümenin sonucu… Aynı şeyi başka türlü ifade edersek, kapitalizmin kendini yeniden üretme ritmiyle-hızıyla, doğanın kendini yeniden üretme rıtmi-hızı arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkmış bulunuyor… İşte yüz yüze geldiğimiz, sayısız kötülüklerin ve genel bir sürdürülemezlik durumunun ortaya çıkmasının asıl nedeni bu…
Söylemek istediğimi somutlaştırmak, anlaşılır kılmak için, son dönemde ortaya atılan ‘Dünya Limit Aşımı Günü’ hatırlamak yeterlidir. Dünya Limit Aşımı Günü, doğanın bir yılda ürettiğinin ne kadar zamanda kullanıldığını ifade ediyor. İçinde bulunduğumuz yılda (2019) Dünya Limit Aşımı Günü 29 Temmuz’a gerilemişti. Bunun anlamı, geri kalan yaklaşık 5 ayda doğaya borçlu yaşayacağız demek… Fakat Türkiye bu alandaki ‘yarışı’ önde götürüyor. Bizde Dünya Limit Aşımı Günü, 27 Haziran… Dünya genelinden 28 gün öndeyiz… Bu alanda Türkiye’nin muasır medeniyet seviyesinin önüne geçmiş görünüyor… Yüz yıllık rüya gerçek olmuş… Velhasıl, genel manzara şöyle: Bireyler borçlu, aileler borçlu, şirketler borçlu, belediyeler borçlu, devletler borçlu… Bir büyük borç kalemi de doğaya… İşte ‘bir sürdürülemez tablosu ortaya çıktı’ derken kastettiğimiz bu…
Bir şey üretmek, doğadan bir şeyler çekmek, azaltmak, eksiltmek demektir… Fakat, üretirken de, tüketirken de kirletmek demektir ki, kapitalistler/kapitalist işletmeler sorunun o veçhesiyle ilgili değillerdir… Bir şey üretirken doğayı kirletirler, üstelik kirlilikten de kâr ederler… Bir kapitalist bir yere bir işletme kurduğunda, yakından geçen nehri, havayı ve toprağı kirletir… O nehrin suyunu içen, balıkları, o su ile yetişen sebzeleri, meyveleri, vb. yiyen, o havayı soluyan inanlar hastalanır… Kapitalist, tedavi ederek, işte ilaç satarak yine kâr eder… Mesela suyu “temizlemek” için bir ‘arıtmak tesisi’ bile kurar… İşte bütün bunlar olurken, ekonomi büyür, GSYH artar ve yönetici sınıf, burjuva politikacıları harikalar yaratan ‘ekonomik büyüyle’ öğünürler… Nasıl büyüdü, ne pahasına büyüdü, o büyüme kimin için ne anlama geliyor sorusu hiç bir zaman sorulmaz… Burjuva iktisatçıları o soruların sorulmasına izin vermez… Söylemek istediklerimi görmek/anlamak isteyenlerin etrafa, olup-bitenlere şöyle eleştirel gözle birazcık bakması yeter de artar bile… Mesela Dilovası Vadisine, Aydın’da “alternatif/temiz enerji harikası JES’lerin marifetine bakmak yeter…
Gerçi kapitalizm ‘sınırsız büyüme’ eğilimine ve dinamiğine sahip ama doğada sürekli büyüyen hiç bir şey yoktur… Bilen varsa söylesin… Bir çocuk doğar, büyür, bir yaşa gelince olgunlaşır ve büyüme durur. Bir bitki topraktan çıkar, büyür çiçek açar, meyve verir, bir kuş yumurtadan çıkar, büyür, olgunlaşır, vb…
Kapitalizm iç ve dış sınırına dayandı. Şimdilerde yaşamakta olduğumuz kriz, bildik krizlerden biri daha değil… Bir uygarlık krizi söz konusu… Artık ‘geri dönüşü olmayan eşik’ aşılmış bulunuyor… Veya aynı anlama gelmek üzere, genel bir çöküş tablosu söz konusu… İşte şimdilerde dünya ölçeğine yayılan isyanların, başkaldırıların, protestoların asıl nedeni bu…
* American Economic Association Başkanı [1910-1993].