Nihayet 2019 yılı da başımıza çok kötü bir iş gelmeden yaşayıp bitirdiğimiz bir yıl oldu. “İyiyiz çok şükür (!!??)”. Ama iyi miyiz gerçekten?
2019 yılı içinde Türkiye´de gerçekleşen kadına yönelik cinayetlerin sayısı; 474. Bu sayı Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu´nun açıklamasına göre son 10 yılın en yüksek rakamı. 2020´de ne olacak belli değil. Peki ona da “Allah kerim (!!??)” diyelim. Diyelim mi gerçekten?! Yani hal böyleyken bu işi Allah´a ya da devlete mi havale edelim?…
İstatikçi değilim. O yüzden sayılarla aram da iyi değil. Zaten kadına yönelik cinayet gibi bir meselede sayının önemi de yok bence. Yani bence; değil 474 kadın, sadece bir tek kadın bile öldürülse, meselenin ciddiyetle ele alınıp değerlendirilmesi, yetkililerin gerekli önlemleri alması, tüm sorumluluların da (sadece failin değil!) cezalandırılması gerekir.
Tabi politik kademede herhangi bir yerim, yetkim ve yaptırım gücüm olmadığına göre, bu “bence” diye dillendirmeye çalıştığım fikrimin herhangi bir kıymeti harbiyesi yok. Dolayısıyla bu konuda yazmaktan başka çarem de yok! Ayrıca peşinen şunu da belirteyim ki; sosyolog, psikolog, politolog falan değilim. Bu yazının motivasyonu tamamen şiddetten zarar gören her insana karşı duyduğum kaygı ve vicdani sorumluluktan başka bir şey değil. Her insan derken, en başta aile içindeki çocukları, mağdur durumdaki kadını, şiddet uygulayan erkeği, her iki tarafın akraba, eş-dost ve çevresini kastediyorum. Nitekim her şiddet fiilinde herkesin bir biçimde şiddetten etkilendiğine değinmeye bile gerek yok.
Karanlıkta Kalan Fail
Dikkat edilirse kadına yönelik cinayetlerde odaklandığımız nokta çoğunlukla mağdurun(kadının) yaşadıkları. Failin (Erkeğin) yaşadıklarıysa kendisiyle birlikte karanlıkta kalıyor. Kim bu fail? Nerede yaşar? Nereden gelip nereye gider? Nasıl türer? Ömrü ne kadar sürer? Fiilini nasıl işler? Kimlerle arkadaşlık eder? Nereden güç-cesaret alır? Herşeyden önemlisi; hangi “hakka dayanarak” şiddet uygular?
İşte tam da bu sorulara cevap aramak için kadın cinayetlerini failin durduğu yere bakarak bazı kategorilere ayırmaya çalıştım.
1. Dışardaki Fail:
Fail sokakta, tramvayda, dolmuşta, evin kapısında yani her yerde mağdurun karşısına çıkabilir. Bu failin(erkeğin), mağdur(kadın) tarafından tanınmayan bir yabancı olduğu anlamına gelir. Beklenmedik bir yerde aniden taciz, tecavüz ve cinayet maksadıyla saldırır. Saldırma gerekçesi, kadının sadece bir kadın olmasıdır. Yani giydiği eteğin boyu ya da pantolonun genişliği, söylediği bir söz ya da şarkı, gittiği okul, çalıştığı işyeri, bindiği dolmuş ya da otobüs, bir yerde oturması ya da kalkması, saçlarını açması ya da toplaması, failin saldırmasına yetecek bahanelerdir. Kadın “milli kültürün ahlaki değerlerine(!!)” ters düşmüş ya da fail bir “erkek” olarak onun kadın bedenini görünce “Tahrik” olmuş, hatta sinirleri bozulmustur. Başka bir gerekçe yoktur. Bu tür failler uyguladığı şiddetin dozuna ve türüne göre sağlıksız, hasta, sapık olarak adlandırılır. Devlet kurumları ve hükümet sözcüleri bu sağlıksız, hasta ya da sapık erkeklerin karşısında kadının neden korun(a)madığı, tehlike potansiyeli taşıyan bu erkeklerin nasıl türediği ve nereden cesaret aldığı üzerinde çok durmaz. Çünkü böyle bir genellemeye ve soyutlamaya gittiklerinde üstlenmedikleri sorumluluklarını üstlenmek zorunda kalacaklardır. Devlet totaliter bir devletken elbette kendini sorgulamaz, yargılamaz. Zaten tam da bu sebepten bu tür vakaları tekil olaylar olarak tek tek ele alır. Faillere kısmi cezalar verilir. Verilen cezalar yıldırıcı olmadığından, herhangi bir yaptırım gücü de yoktur. Devlet ve hükümet yetkililerinin bu cinayetler karşısındaki açıklamaları, işlenen cinayeti meşrulaştırmaya, failin fiilini normal ve sıradan göstermeye, mağduruysa suçlamaya yöneliktir. Bu bağlamda dışarda işlenen kadın cinayetlerinin esas faili bence görünen fail ile hemen hemen aynı anlayışta olan devlet ve hükümet yetkilileridir. Çünkü kanunu uygularken, mağdurun hayat hakkından önce “Millli kültürün ahlaki değerleri“´ne zarar verilip verilmediğine, hatta failin gerekçe olarak sunduğu “tahrik” ifadesinin haklı olup olmadığına bakılır.
Bkz. Özgecan Aslan (2015) ve diğerleri…
2. İşyerlerinde ve Kurumlardaki Fail:
Fail belli bir pozisyonda erk sahibi bir erkekse mağdura yabancı sayılmaz. Kurumlardaki görev ve yetkilerin arkasına saklanmış olabilir. Bunlar genellikle polisler, vakıf çalışanları, işyerindeki yöneticiler, üniversitelerdeki doçentler, okullardaki öğretmenler…vs. olarak sıralanabilir. Bunlar “görev ve yetkilerini” kötüye kullanıp kadına–çocuğa taciz, tecavüz, psikolojik baskı, sözlü hakaret gibi fiillere girişirler. Failler bu fiilleri imkanlar ve şartlara göre zamana yayarak, mağduru mutlak bir suskunluğa zorlayarak işlerler. Mağdur sustukça alışır, alıştıkça susar. Şiddet dayanılmaz hale geldiğinde ya da bir biçimde kamuya duyrulduğunda fail kendini savunabilmek için uyguladığı şiddeti yine meşrulaştırmaya, mağduru da “suç ortağı“ olarak göstermeye çalışır. İfadesi kayıtlara “O da istedi!” ya da “itiraz etmedi!” diye geçer. Kurumlarda kadına cinsel şiddet uygulayan bu failler kanun uygulayıcıları tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak korunur. Bu korumada failin resmi pozisyonuyla birlikte medeni hali, maddi varlığı ve çevre ilişkileri çoğu zaman delilleri yok edecek imkanlara sahiptir. Sonuç her zaman cinayet olmasa da hem mağdur hem de mağdurun çevresi durumdan doğrudan etkilenir. Peki dışardaki faile göre toplumsal ve ekonomik alanda avantajlı durumda olan bu failler hangi maksatla şiddete baş vurur? Maksat haberlere de yansıdığı gibi şiddet fiilinin biçiminde kendini gösterir. Fail ekonomik ya da toplumsal olarak kendisine bağımlı olan mağdurun durumundan istifade ederek onu cinsel tatminsizliğine alet etmiştir.
Bkz. Şule Çet (2018) ve diğerleri…
3. Evdeki Fail:
Evdeki fail koca, sevgili ya da eski eş olarak mağdurun karşısına dikilir. Uyguladığı şiddet aile içinde yaşandığından önce gizlenir. Bu yaklaşım anadan kıza bir miras gibi devredilir. Aile içindeki şiddetin diğer şiddet türlerinden en büyük farkı, daha kapsamlı ve kompleks bileşenlere sahip olmasıdır diyebiliriz. Uzun yılları ve hemen hemen bütün şiddet formlarını kapsar. Psikolojik, ekonomik ve sosyal şiddete uğrayan mağdurun hayat alanı daraldıkça, fail fiilini fiziksel şiddete kadar çıkarır. Derken mağdurun haklarını dikkate almama, dayatma ve baskı ailede günlük hayatın bir parçası haline gelir. Mağdur yardım alabilme yetisini kaybeder. Çocukları şiddetten doğrudan etkilendikleri halde mağdur “Onlar için şiddete katlanmaya mecbur olduğunu (!!)” zanneder. Hatta bazı yaşanmışlıklarda şiddet uygulayan failin bizzat mağdur tarafından korunduğu, şiddetin saklandığı ya da zararsız gösterildiği bile tecrübeyle sabitlenmiştir. Mağdur ve fail mümkün olduğu kadar fiilin dışarıya yansımasını engellemeye çalışırlar. Çocuklar da bu suskunluğun içine çekilir. Şiddet artık mağdurun hayat alanı kalmayana kadar kanıksanır, yaşama biçimi haline gelir. Aile içi şiddet gerek aile üyelerinin, gerek ailenin eş-dost-komşu-akraba çevresinin, gerek toplumun ve gerekse devlet-hükümet kurumlarının en çok tölerans gösterdiği, daha doğrusu görmezden geldiği şiddet biçimidir. Bunun böyle olmasının elbette yine kompleks ve kapsamlı bir arka planı vardır. Kültürel değerler, dini gerekler, örf ve adetlerin yanında; bir de mağdurun faille arasındaki ekonomik bağımlılık, şiddettin zamanla yarattığı aşırı korku, kadının ve çocukların fail karşısında korunmasızlığı…vs. bu arka planı doldurur. Günümüzde artık aile içi şiddette hayatını yitiren kadınların sayısı daha fazla. Sadece sayıdan dolayı değil, meselenin kompleks bileşenlerinden dolayı da, belki de üzerinde en çok durulması gereken şiddet türü ailede diyebiliriz.
Bkz.: Emine Bulut (2019) ve diğerleri…
4. “Namus bekçisi (!!)” olarak Fail:
“Namus” kavramı içeriksel olarak göreceli ve sorunlu bir kelime olduğu halde kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaya çalışan en “sağlam gerekçe(!!)” olarak görülür. Kendını namusu korumak-kollamak zorunda hisseden fail mağduru “Namusu“ zanneder. Sadece eş, sevgili değil, kız evlat, kız kardeş, kuzen ve hatta aynı köyde yaşayan ya da aynı mahallede oturan diğer kadınların da “Namus” olarak algılandığına tanık olmak mümkün. Bu namus bekçiliği yapan failin fevri davrandığı, ani reflekslerle hareket ettiği görülür. Şiddete uğrayan sadece namusu olarak gördüğü kadın değil aynı zamanda kadının ilişkide olduğu, ya da ilişkide olabileceğini düşündüğü, kadını rahatsız eden ya da etmeyen bir erkek de olabilir. Namus gerekçeli şiddet fiilleri değişik dozlarda kendini belli eden fiziksel saldırılardır. Ancak cinayetle sonuçlandığı vakit haber değeri taşır, gündeme girer, yazılır, okunur, konuşulur tartışılır. Öldürüldükten sonra zaten kendini savunamayacak durumda olan mağdurun hal ve hareketleri spekülatif biçimde şiddetin gerekçesi olarak yanıstılır.
Bkz.: Rana Günlü (2017) ve diğerleri…
3. Aşiretteki Fail:
Fail mağdurla arasında en yakın kan bağı olan erkek olmak zorundadır. (Kardeşi, babası, kuzeni, amcası…vs.). Cinayetin gerekçesi; anayasada ya da medeni kanunda yer almayan aşiret hukuku yani töredir. Fail eylemi tek başına kendi insiyatifiyle değil, aşiretin verdiği kararla, yine aşiretin belirlediği zamanda gerçekleştirir. Kendisine verilen göreve itiraz etme hakkı yoktur. Fiilini bir suç olarak değil, görev sorumluluğuyla gerçekleştirir. Cinayeti işledikten sonra açıkça üstlenir ve kanundaki cezayı peşinen kabullenir. Töre cinayetleri tamamen organizeli suç kapsamında olduğundan mağdurun sözde kaderinden kurtulması sadece devlet aygıtının insiyatifiyle mümkün olabilir. Ancak yaşanan töre cinayetleri devletin bu konuda da yeterli toplumsal donanıma sahip olmadığını ispatlar nitelikte. Bu baglamda töre cinayetlerinin engellenmesi Aşiret Hukuğu´nun uzun süreli ve detaylı akademik çalışmalarla anlaşılmasına, çözüm yolları aranmasına ve istikrarlı politik ve kanunsal dayatmalarla yaptırım uygulanmasına bağlıdır.
Bkz.: Güldünya Tören (2004) ve diğerleri
Özetle Türkiye´de kadına yönelik cinayetlere failin durduğu yerden bakıldığında şöyle bir tablo görülebilir:
Failin Yeri | Fail İlişkisi | Şiddet Formu | Cinayet Motifi | Şiddet Süresi |
Dışarda Fail: Yabancı Eğitimsiz | İlişki: Arada ilişki yok | Taciz-Tecavüz Cinayet | Sözde: “Tahrik” “Ahlaki Değerler“ | Ani Kısa süreli |
İşyerlerinde Kurumlarda Fail: Tanıdık Eğitimli | İlişki: Ekonomik Kurumsal Toplumsal bağımlılık | Taciz-Tecavüz Tehdit-İşkence Cinayet | Sözde: “Rızası vardı“ | Planlı Zamana yayılır |
Evdeki Fail: Eş, Eski Eş, Sevgili Eğitimli Eğitimsiz | İlişki: Karı-Koca Sevgili Anne-Baba Akrabalık Sosyal Çevre Ekonomik Bağ Duygusal Bağ Cinsel Bağ Yaşamsal Birlik | Psikolojik baskı Sosyal baskı Maddi zorlama Sözlü şiddet Cinsel şiddet Fiziksel şiddet İşkence Tehdit Yaralama Cinayet | Sözde: “Hak etti!” “Ayrılmak istedi” “Tartışma“ | Planlı ve Plansız Zamana yayılır Dozu artar Uzun vadeli Taşıyıcı etki bırakır |
Namus Bekçisi Fail: Tanıdık Eğitimli Eğitimsiz | İlişki: Karı-Koca Anne-Baba Sevgili Kardeş Kuzen Alan birliği | Psikolojik Baskı Engelleme Kontrol Cezalandırma Alıkoyma Fiziksel şiddet Cinayet | Sözde: “Namusumu temizledim!” | Planlı ve Plansız Fevri Sürekli Taşıyıcı etki bırakır |
Aşirette Fail: En yakın Kan bağı olan erkek | İlişki: Baba-Kız Kardeş Kuzen Amca-Yiğen | Alıkoyma Kaçırma İşkence İntihara zorlama Cinayet | Aşiret Töre Hukuğu | Zaman Planlanır Aşiret Kararı Organizeli Taşıyıcı etki bırakır |
Soné Gülyan, Köln, 05.01.2020