2023-2024 tiyatro sezonunun bitmesine az bir zaman kala görmek istediğim oyunları listemden bir bir eksiltiyorum. Yıllar önce kulis kokusuna, sahne tozuna bulanmış kalbim, oyun izlemek üzere girdiğim her salonda bambaşka bir ritimle atıyor.
Küçük yaşlarımda başta ailemden gördüğüm, sonra tiyatro eğitimim sırasında öğrendiğim oyun izleme adabı oldukça dikkat ettiğim bir husustur. 1990 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni ve Çocuk Eğitim Birimi kurucularından Gencay Gürün hoca: “Bu eğitimler ile önceliğimiz hepinizin iyi birer tiyatro seyircisi olarak yetişmesidir. Sizler geleceğin bilinçli, tiyatro izleme adabını bilen seyircileri olacaksınız.” derken, toprağımıza bu tohumları da ekmişti aslında.
1927’lerde Darülbedayi’nin başına geçmiş Muhsin Ertuğrul’un tiyatro adabı üzerine sıraladığı maddeler tek tek nakış gibi işlenmişti eğitimimiz sırasında. Bu maddeler;
1- Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir.
2- Tiyatroya mümkün mertebe temiz giyinilip gidilir ve gürültüsüzce bir mevkiye oturulur.
3- Perdenin açılacağını ihbar eden işaretten sonra, perde kapanıncaya kadar artık bir kelime bile konuşulmadan yalnız eser dinlenir. Bir milletin bilgi ve anlayış seviyesi sanat eserlerine ve sanatkârlarına gösterdiği alaka ile ölçülür.
4- Tiyatroda sigara içmek doğru değildir. Fakat mecburiyetse ancak perde aralarında içilir. (Daha o zaman tiyatro ve sinema salonlarında sigara içmek yasak edilmemişti.)
5- Perde aralarında istirahat müddetleri evvelce tayin ve ilan edilmiştir, sabırsızlanmak bu müddeti kısaltmaz.
6- Islık çalmak, ayaklarını yere vurmak, (lüzumsuz yerde alkışlamak) takdir etmek demek değildir.
İnsanlardan adab-ı muaşeretin henüz buharlaşmadığı yıllarda tiyatroya gitmek, müthiş önemsenen, hazırlık gerektiren bir işti. Oyunun olduğu akşam, en şık kıyafetler seçilir, saçlar, makyajlar yapılır, traş olunur ve müthiş bir özen ile temsil izlemeye gidilirdi. Oyun başlamadan yarım saat önce fuayede bulunulur, varsa oyunun broşürü alınır, gelmeden evvel oyun hakkında bilgi edinilir, oyunun başlamasını beklerken oyuncular ve yönetmen hakkında sohbetler edilirdi.
Bahsettiğim ve hatırlayabildiğim yıllarda yaygın olarak çağrı cihazı kullanılmakta olduğundan, “oyunun başlamasına beş dakika var!” anonsundan sonra yapılan uyarıda; oyun sırasında cep telefonu, çağrı cihazı ve dijital kayıt cihazlarının kapalı tutulması önemle rica edilirdi. Salonda herkes bu uyarılara riayet eder, kimseden çıt çıkmazdı.
Nefis soğuk sandviçler yapan fuaye kantinleri olmasına rağmen, yiyecek ve içecek alınmazdı salonlara… Dolayısıyla, insanlar içeri dahi sokamadığı plastik su şişelerini çatır çutur kırarak su içemez, oyuncuların dikkatini de dağıtmazdı. Oyun sırasında birbiriyle sohbet etmezdi seyirciler, doğru dürüst cep telefonu sahipliği olmadığı için, oyun sırasında mesajlaşmazlardı bir başkasıyla. Telefonlar olmadığı için, insanlar akıllıydı belki de… Misal biri, saati merak ediyorsa, koluna bakardı sadece, telefonunun parlak ışığını yakıp yan koltuktaki izleyiciyi rahatsız etmezdi. Her türlü kaydın yasak olduğunun anonstan duyulması yeterliydi o zamanlar, duyulmasa bile tiyatro izleme adabı bunu gerektirirdi. Video, fotoğraf çekilmezdi oyun sırasında. Oyuna, oyuncuya, telife saygı vardı o zamanlar. Nereye, kiminle gittiğin, ne yaptığın, ne giydiğini bağıra bağıra göstermekten ziyade, yaptığından ne kadar keyif aldığın ve o keyfin içinde nasıl kaybolup gittiğindi aslolan. Koltukta, bir başkasını rahatsız etmeden oturmanın ve hep birlikte sessizce oyun izlemenin dikkat edildiği yıllardı, o güzel yıllar…
Şimdi altıncı sanat dalı tiyatroya gösterilen talep sevindirse de, izleyici davranışlarının giderek kalitesizleşmesi, saygı, özen ve empatiden uzak tutumlar bir o kadar üzüyor beni.
Seyirciler değil, akıllı telefonlar izliyor oyunları maalesef. Konum bildirmek, sanatsal bir aktivitenin içinde kendi ismini geçirmek ve fotoğraflı bir kanıt bırakmak için geliyor seyirci kimi zaman tiyatroya. Bembeyaz telefon ışıkları aydınlatıyor karanlığı salonlarda, oyuncu isimleri, fotoğrafları süslemek ve işaretlemek için öğreniliyor.
Elbette herkesi sorumlu tutmuyorum bu çılgın görgüsüzlükle ilgili ancak; bu sitemi hak eden hatırı sayılır bir çoğunluk da var günümüzde. Öyle ki zaman zaman bilet alıp oyunlara gelmeye tenezzül bile etmeyen bu çoğunluk hem bir başkasının hakkını gasp ediyor hem de oyuncuların boş koltuklara oynamasına neden oluyor.
Yazarından, yönetmenine, oyuncusundan, koreografına, terzisine, müzisyenine onlarca kişinin emek verdiği bu büyülü sanata, içinde yer alan sanatçılarına ve birlikte oyun izlediğiniz tüm izleyicilere saygı duymak, bu saygıya uygun davranmak oldukça mühim bir mesele.
Bu sebeple sizler de, tıpkı benim yaptığım gibi lütfen bu saygıyı göstermeyenleri uyarın, doğrusunu anlatın, ses çıkarın. Ancak bu şekilde özenli, dikkat eden, bilinçli bir kitle yaratabileceğiz tiyatrolarda.