30 Aralık 2024 tarihinde şarkılara, anılara, sonsuzluğa emanet ettiğimiz Gönül Akkor’u önce hayranı, sonra aile dostu olan koleksiyoner, arşivci Erhan Çelik’ten dinlemek istedim. Üzgündü, yüzünde yaşadığı matemin tüm tonları vardı… gözlerinde yağmur bulutları, kirpiklerine titreyen yaşlar. Acının, hüznün doruğundaydı, farkındaydım.
Sadece tek bir soru sordum: “ Gönül Akkor, senin hayalhanende var olan Gönül Akkor,” dedim.
O kadar… Sonrasında anlattıklarının ne noktasına, ne virgülüne dokundum.
…
Gönül Akkor’u ilk görüşüm ve tanıyışım gazino duvar afişindeki, fonuna yeşil kızılımsı rengin hakim olduğu bir fotoğraftı. Afişin önünde durup bir müddet baktığımı hatırlıyorum.
Mükemmel bir yüz, yanaklarında üç gül… Gönül Akkor’u ilk görüşümdü. Zannediyorum 9-10 yaşlarındaydım. Sonraları Gönül Akkor’u takip eder oldum. Nasıl mı? Evimize giren gazete ve dergilerden, radyo programlarından daha sonra da plaklardan. Bir de o tarihlerde, radyoda Perşembe günleri akşam kuşağında “Sedef Reklam sunar. Gönül Akkor’dan şarkılar dinleyeceksiniz” anonsunu beklerdim ve radyonun sesini biraz daha açardım. Mücevher gibi, kusursuz mükemmel bir ses, tavır, eda, diksiyon, ifade, ses hacmi tek kelime ile son derece etkiliydi.
Program gereği banttan iki şarkı okurdu, zira bana iki şarkı yetmezdi.. )) O tarihlerden itibaren, Gönül Akkor ile ilgili her şeyi biriktirmeye başladım. Fotoğraf, poster, gazete, dergi, plak vs. Bu arşiv yıllar sonra, önce özel bir TV kanalında yayınlanan ve proje danışmanlığını yaptığım Gönül Akkor belgeselinin ortaya çıkmasını sağladı, daha sonra da TRT Müzik‘te yayınlanan O Sesler: Gönül Akkor bölümüne katılmamla Akkor ismine hakim olduğumun kanıtı oldu.
Gönül Akkor arşivi yazılı, görsel, görüntü, konser kayıtları Türkiye’de tahminimce benden başkasında bulunmamaktadır.
Bu sevgiye ailem, beni tanıyanlar, okul arkadaşlarım, iş ve sosyal çevrem, yıllar sonra da Gönül Akkor ve ailesi de şahit olmuşlardır. Gönül Akkor’u büyük bir mutluluk ve saadet ile gazinolarda da izleme imkânım oldu. Yenikapı Çakıl ve Gar gazinoları, Vatan Caddesi Lunapark Gazinoları, Bebek Belediye ve Aşiyan Gazinosu. Yıllar içerisinde kendisi ile ilgili doğal olarak birçok anılarım birikti. Dostluğumuz sırasında öğrendiğim, arşivinin tamamının Yeniköy’deki evi inşaat halindeyken çalınmış olmasıydı. Böylece, yıllardır kendisi ile ilgili biriktirdiğim arşiv niteliğindeki bu belgeler çok daha fazla anlam kazanmış oldu.
Pınarcım, yeri gelmişken belirtmek istiyorum, Gönül Akkor’un başta sanatına duyduğum hayranlığım dışında yakından tanıdıktan sonra sevgi, şefkat ve tevazudan oluşan ruh güzelliğini fark edip kendisine duymuş olduğum sevgi ve saygının perçinlenmesine neden oldu.
Gönül hanım insan konusunda çok seçici ve titiz olmuştur. Ne mutlu bana ki, kendisine duyduğum sevgi ve saygının, kendisinin de bana aynı sevgiyi hissettirmesi benim için daha da anlam kazanmış oldu.
Gönül Akkor Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş mazbut bir ailenin kızı olarak 4 Şubat 1942 de İstanbul’da doğmuştur. Şiir’e ve müziğe olan sevgisi çok küçük yaşlarda başlamış, hatta 2-2,5 yaşlarında sehpa üzerine çıkarak şiir ve şarkı okurmuş. Babası Tahsin Akkor Gümrük Müdürü, Annesi Muzaffer Akkor Öğretmenmiş. Ailesi Akkor’un öğretmen olmasını istediği için kendisi bu yüzden Bursa Kız Öğretmen Okuluna gönderiliyor. Daha sonra Öğretmen Okulunda açılan bir sınavla Amerika’da okumak için burs kazanıyor. Baba Tahsin Akkor müsaade etmediği için bu fırsatı değerlendiremiyor.
Bu esnada Karadeniz’de babasına ait olan gemiler batıyor. Babasının üç gemisi Karadeniz sularına gömülüyor. Derken; baba Tahsin Akkor üzüntüden felç oluyor. Aile birden bire hiç beklenmedik bir şekilde büyük bir maddi sıkıntıya düşüyor. Akkor 17 yaşında bir genç kız olarak ailesinin sorumluluğunu hissetmeye başlıyor. Öğretmen olsa o zaman için alacağı mazbut bir öğretmen aylığı ailesinin geçimine yetmeyeceği için Tanrının kendisine bir lütuf olarak vermiş olduğu sesini değerlendirmeyi düşünüyor ve çevresinin de desteği ile ailesini de ikna ederek radyo sanatçısı olmaya karar veriyor.
1959 yılında Ankara Radyosunun açtığı ve 7 bin kişinin katıldığı sınavı kazanan 9 kişiden birinci olmak Akkor’a nasip oluyor. Akkor’un devre arkadaşları ve daha sonra ünlenenler, Ayten Zenger, Yıldırım Gürses ve Yaşar Özel’dir. Suphi Ziya Özbekkan ve İzzettin Ökte hocalar ’’Eğer 10’un üzerinde not olsaydı onu verirdik. Sana verdiğimiz en yüksek not olan 10’u yıldızlı 10 olarak kabul et’’ diyerek Gönül Akkor’u yüreklendiriyorlar. Öylece Ankara Radyosuna stajyer sanatçı olarak giriyor. Orada 3 yıl boyunca (1960-1961-1962) Muzaffer İlkar, İsmail Baha Sürelsan ve Refik Sevengil gibi değerli hocaların eğitiminde sabah 09.oo’dan akşam 18.00’e kadar çok sıkı bir müzik eğitiminden geçiyor. Sonunda da Ankara Radyosunun kadrolu sanatçısı oluyor. Ayda 506 TL alıp evin ihtiyaçlarına yetişmeye çalışıyor.
Daha sonra 1963 yılının yazında İstanbul Radyosuna atanıyor. Koroda şarkı söylerken Nevzat Atlığ, Mesut Cemil gibi çok değerli hocalarla eğitimine devam ediyor. İstanbul Radyosunda ayda bir kere 15 dakika solo program yapıyor. Bu arada babası Tahsin Akkor hayatını kaybediyor.
Ailesinin sorumluluğu birkaç kat daha artıyor. Akkor, radyoda devam ederken şöyle sözler kulağına çalınıyor: “Radyoda söylemeye başlayan bir ses sanatçısı, eğer ilk altı ayda plak yapımcılarından veya gazinoculardan teklif alırsa şöhret merdivenlerinin basamaklarından çıkmaya başlar.” Radyoda söylemeye başladıktan birkaç ay sonra bu kural Akkor içinde işleyerek hem plak yapma hem de gazinoya çıkma teklifi alıyor. 1964 yılının bitimine doğru Fahrettin Aslan, Maksim‘de programa çıkması için kendisi ile görüşme isteğinde bulunuyor.
Akkor, annesi Muzaffer hanım ile görüşmeye gidiyor. Gecede 250 TL‘ye 6 aylık bir anlaşma yapıyor. 3000 TL avans alarak sahne kostümleri diktirip provalara başlıyor. İlk ayda Behiye Aksoy, ikinci 3 ayda, Zeki Müren’in assolist olduğu kadroda solist altı olarak sahne alıyor. Akkor çıkıyor, sonra Orhan Boran, sonra da Assolist….
Akkor’un doğal olarak Maksim Gazinosundaki ilk gecesi heyecanlı geçiyor. Düşünün, 20’li yaşlarında gencecik toy bir hanım. İyi bir müzik eğitimi almış ve de sesi de güçlü. Gazino repertuvarı klasik sanat müziğinin seçkin eserlerinden oluşmakta….
Maksim Gazinosunun ilk gecesinde Avni Anıl’ın hüzzam makamındaki “Akşamın olduğu yerde” isimli eserini ağlayarak söylüyor. Gazinoda çıt çıkmıyor. Ve de Akkor ile birlikte çoğu kişi gözyaşlarını tutamıyor. Müşteri halinden çok mutlu. Ancak bu ilgi ve sevgi birilerinin hoşuna gitmiyor. Kıskançlıklar devreye giriyor. Hemen şarkı kısıtlamaları başlıyor. Bu şekilde okunmaması gereken 75 şarkıdan oluşan şarkı listesi Akkor’un önüne konuyor. Tabii ki gazino düzeni assolist üzerine kurulu olduğu için assolistin okuyacağı şarkıları başka şarkıcılar söyleyemezdi.
Akkor daha sonra çiçekli-böcekli günün sevilen şarkılarını söylemek zorunda kalıyor, daha doğrusu bırakılıyor. Akkor, Maksim’de suyunun ısındığını anlıyor. Kendi bildiği tarzda söylese, assolistlere yazık olacak, diğer güncel şarkıları söylese kendisine yazık olacak. Tam bu sırada Allah’ın bir lütfu olarak, o tarihlerde Tünel’de ki Şato Gazinosunda üç misli fiyatla gecede 750 TL ücretle assolist olarak çağırılıyor. Böylelikle Akkor sahneye çıkışından 6 ay sonra assolist oluyor ve bu gazinoda kesintisiz 3 yıl assolistliğini tescil ettiriyor.
1967 yılının kurban bayramında ilk kez assolist olarak Yenikapı Gar Gazinosunda sahneye çıkıyor. 3 bin 500 kişi kapasiteli bu gazinoda kendisine gösterilen ilgi, alaka ve teveccüh karşısında 7 bin kişi gazinoyu dolduruyor. Gönül Akkor’un başarılı assolistliği de şöhreti de gün geçtikçe katlanarak artıyor. Yenikapı Çakıl ve Gar gazinoları, Vatan Caddesi Lunapark gazinosu (eski ve yeni) Bebek Belediye Gazinosu, Taksim Belediye, Taksim Güney Park, Bebek Maksim, Caddebostan Maksim, İstanbul Gazinosu, Fenerbahçe Belvü, Bebek Yıldız Gazinolarında çok başarılı Programlar yapıyor. Akkor sanat hayatına ayrıca 20 gün süren bir Anadolu turnesi ve bir ay süren Almanya turnesi sığdırmış, 1979 yılında İzmir fuarı Akasyalar Gazinosunda çalışmalar yapmıştır.
Bu İzmir fuar çalışması çok ilgi görüyor; öyle ki halk kendisini seyretmek için 1500 TL verip ağaca çıkıyordu. Yani ağaçlara bile bilet kesiliyordu. Gönül Akkor sanat hayatı boyunca az sayıda katıldığı yardım derneği, askeri garnizon ve polis teşkilatı geceleri dışında ekstra diye tabir edilen özel konserlere hiç gitmemiştir. Bu tamamen kendi tercihi idi. Gazete ve dergi röportajlarında zaman zaman bahsederdi; kendisi ile sohbetlerimizde de bana da ifade ettiği, hiçbir zaman gazinoları ve kulis ortamlarını sevmediğiydi: “Müzik güzel fakat sahne berbat’’ derdi.
1977’nin Aralık ayında Bebek Belediye Gazinosunun programı için yönetmenliğini Ülkü Erakalın’ın yaptığı o dönem çok satan 45’lik plağı ‘’Aldırma Gönül’’ şarkısı için görüntülerinde hapishane havası izlenimi veren klip için Yeşilköy’de bir Köşk’te çekim yapılıyor. Sahneye beyaz perde getirip fondaki görüntülerle birlikte şarkıyı söylemek için bir mizansen uygulanıyor. Şöyle ki; Akkor şarkısına başlamadan önce çekilen klip perdeye verilecek ilk dörtlüğün bitmesinden sonra tek ışık Gönül Akkor’a verilecek, şarkıya devam edecek. Usta yönetmen Ülkü Erakalın’ın klipli gazino programı İstanbul peşi sıra Ankara gazino seyircisi tarafından ilk defa izlenip çok ilgi çeken bir program olmuştu.
Bebek Belediye Gazinosunun Klipli programının ikinci bölümünde Gönül Akkor’un, Şekip Ayhan Özışık’ın “Yine hazan mevsimi geldi” şarkısını söylerken, Gazinosunun balkonundan her akşam sonbahar yapraklarını teker teker yıkayıp sahneye atan yönetmen Ülkü Akalın’dan bunu anı olarak dinledim. Sanatçıların sık sık yenilik bulmak ve seyircisinin karşısına da değişiklik yaparak çıkmak zorunda olduğunu düşünen ve de gazino sahnelerinin imkanları dâhilinde uygulayan Akkor sahne aldığında, yine o tarihlerde Almanya’dan gelirken getirdiği 60 metre uzaklıktan slayt verebilen, sahneye yağmur yağdıran, sahnede yangın çıkartan bu makine ile oluşturulan dekorlar ve mizansenleri zaman zaman uygulardı. Fakat Türkiye’deki gazino sahneleri bu işler için elverişli olmadığından çoğu zaman şarkılarını dekor önünde söylerdi.
Bir yandan plakları peynir ekmek gibi satıyordu. Hem klasik hem de günün sevilen arabesk parçalarını söyleyerek her kesime hitap ediyordu. Türkiye’de ilk kez Tanrım Beni Baştan Yarat şarkısı ile Evren Plak şirketi tarafından platin plak ödülü kazanan Akkor peşi sıra iki altın plak ve 1975 Temmuz ayında Yenikapı Gar Gazinosundaki programında annesi Muzaffer Akkor’un elinden aldığı Türk ve Batı sazlarından oluşan 40 kişilik senfonik orkestra ve vokal grubuyla seslendirdiği “Sizin Seçtikleriniz” uzunçaları satış rekorları kırarak Gönül Plak tarafından yine Türkiye’de ilk kez kendisine Platin Longplay ödülü kazandırıyor. Gönül Akkor yedi adet pop müzik tarzında plak yapmıştır. Özellikle Bora Ayanoğlu’nun Güller ve Dudaklar şarkısını ilk defa kendisi tarafından seslendirilmiş olup ülke genelinde hit haline gelmiştir.
Televizyonun yaygın olmadığı yıllarda geniş halk kitlelerine görüntü sinema ile ulaşılıyordu. Gönül Akkor da bu modaya uyarak 1966 yılında Biraz Kül Biraz Duman, 1969 yılında Ülkü Erakalın’ın yönettiği Yuvamı Yıkamazsın filmlerinde oynadı. Yeşilçam’ın ünlü yönetmenlerinden rejisör rahmetli Ülkü Erakalın bir sohbetimizde Gönül Akkor’un film için kendisinden dostluklarına binaen hiçbir ücret talep etmeksizin hediye mukabili oynadığını benimle paylaşmıştı. Ben de bu anıyı sizlerle paylaşmak istedim. Akkor daha sonra 1970 yılında Çileli Bülbüller ve son olarak 1974 yılında Tanrım Beni Baştan Yarat filmlerinde rol aldı.
Gönül Akkor ‘un sanata, edebiyata ve şiire olan tutkusu genç yaşlarından itibaren hayatında hep var olmuş. Örneğin; çok güzel şiir okurmuş. Yazdığı şiirler birkaç dergide yer almıştır. Bu şiirlerin bende de mevcut olduğunu belirtmek isterim. Daha sonraları o dönemin bazı magazin ve edebiyat dergilerinde Akkor’un yazdığı birkaç hikayesi de yayınlanıyor (Benim arşivimde bu dergilerin hepsi mevcut). Hatta ünlü eleştirmen, yazar Nurullah Ataç kendisine “Geleceğin Hikâyecisi” olarak gördüğünü ifade etmiştir. Sonraları tanıştığı ve dost olduğu ünlü yazar Kemal Tahir de Akkor’un hikayelerini okuyup beğendiğini kendisine defalarda dile getirmiştir.
Profesyonel müzik hayatına geçtikten sonra bile Akkor’un içindeki tiyatro özlemi hiç bitmemiş. Ankara Radyosundaki stajyerlik yıllarında bu yeteneğinden emin olmak için bir sınavdan geçmesi gerektiğini düşünerek Ankara Meydan sahnesinde Romeo ve Juliet rolü için açılan sınava katılmaya karar veriyor. 19 yaşında önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmek isteyen Akkor’un sınav jürisinde Cüneyt Gökçer, Yılmaz Guruda ve de birkaç otorite daha vardı. Sınav için jüri üyelerinin belirlemiş oldukları konuyu oynamasını istiyorlar. Akkor tarafından oynanan oyun o denli beğeniliyor ki “sen kal küçük hanım” deyip kendisinin Juliet rolü için biçilmiş bir kaftan olduğunu söylüyorlar. Ancak katı bir Osmanlı eğitimi almış baba Tahsin Akkor izin vermediği için tiyatro hevesi kursağında kalıyor.
Bu olaydan üç yıl sonra İstanbul Radyosuna giren Akkor’un gözüne bir gün bir ilan ilişiyor. Haldun Dormen’in tiyatrosuna sanatçı alınacağı bildiriliyor. Bu kez sınavda kendisine bir metin okutuyorlar. Güzel okuyarak, her kelimenin duygusunu hissettirerek ve de sesi ile oynayan Akkor çok beğeniliyor. Tiyatro yeteneğinin olduğuna dair ikinci bir seçici kuruldan da onay alıyor. Bu seferde başka şeyler araya girdiğinden tiyatroda oynamak kısmet olmuyor.
Gönül Akkor’un biraz da hayırseverliğinden bahsetmek istiyorum. Bir gazino çalışmasına başlarken ve de program bittikten sonra birden fazla kurban keserdi, dağıtımı için de gittiği yerlerde muhtarlarla işbirliği yapar, gerçekten fakir ve yardıma muhtaç olanlara ulaşmasını sağlardı. Bu arada Çocuk Esirgeme Kurumunu vakit buldukça ziyaret ederdi. Daha sonraları yemek fabrikaları ile anlaşarak bir minibüs kiralayıp yoksul bölgelere giderek o semtteki insanlara aşçı ile birlikte servis yapardı. Ezcümle, iyilik yapmasını çok seven, eli açık, bonkör ve sevgi doluydu Akkor.
Gönül Akkor’un bu meziyetlerine bende çok kez şahit oldum. Gönül Akkor, 80 li yılların ortalarından itibaren yavaşlayan bir tempo ile sahnelerden tamamen uzaklaştı, daha doğrusu sahneleri bıraktı.
Gazinolara gelen seyirci seviyesinin değişmesi, gazinolara artık çok hızlı zengin olmuş kişilerin müdavim olması sonrası bu kişilerin gazino sahnesindeki sanatçılarla arkadaş olma çabalarını sezinleyip gözlemleyen Akkor, sahnelere veda etme kararı alarak, 1990 yılının Ocak ayında yakın dostları Cenk Koray ve Müjdat Gezen’in ısrarlı ricalarını kırmayıp 5-6 gün süren Gayrettepe’deki Stardust Gazinosunda sahneye konan bir kabarede son kez sahneye çıkmıştır.
Gönül Akkor sanat camiasından sadece Rüçhan Çamay ve Cenk Koray ile dostlukları olmuştur. Mümkün mertebe sanat ve basın camiasından sosyal hayatında hep uzak durmuştur. Akkor çok titiz, hatta aşırı titiz ve seçici olduğu için televizyonlarda solo konser programları ve eğlence programlarında az gözükmüştür. Televizyon çalışmalarında yönetmen, dekor, ışık, içerik, sunum gibi detaylara çok dikkat etmiştir. Yönetmenliğini Sezen Aksu’nun yaptığı 1994 yılında Raks Etiketiyle müzik piyasasına çıkan Dönüş isimli albüm (CD ve kaset) kendisinin son çalışması olmuştur.
Çok zor ikna olan ve inandığı zaman da kolay kolay alışkanlıklarını değiştirmeyen Akkor sanat hayatı boyunca uzun yıllar, Muzaffer Özpınar (tamburi şef), Yıldırım Mayruk (modacı), Muammer Yaprakgül (kuaför) ve de Yaşar Göksoy (fotoğrafçı) ile çalışmıştır.
Gönül Akkor, Zeki Müren’in en beğendiği, sesine aşık olduğu bayan sanatçıların en başında yer almıştır. Şimdi sevgili Pınar’cım; Önce Ali Avaz’ın sonra da Muzaffer Özpınar’ın bana naklettiği kısa bilgiyi seninle ve değerli okurlarımızla paylaşmak istedim. Bestesi Muzaffer Özçınar’a ait olan ve Zeki Müren’in 1980 yılında plağa okuduğu ve albüme adını verdiği “Kahır Mektubu” ’isimli eser, ilk olarak plak yapması için Gönül Akkor’a gidiyor, kendisinden ses çıkmayınca bu eseri Zeki Müren plak yapıyor.
Yine paylaşacağım diğer bir bilgi, 1979 yılında önce şiir olarak yazılıp hemen akabinde nihavent makamında bestelenen, özellikle son yıllarda birçok ünlü sanatçının albümünde yer alan hatta TRT Müzik programlarında TRT sanatçılarının da sıklıkla seslendirdiği ülke genelinde çok sevilen ve tutulan bir şarkı Gönül Akkor’a ithaf edilerek yazılmıştır.
Gönül Akkor’un diyabet ve yüksek tansiyona bağlı olarak beyin damarlarında bozukluk nedeniyle kendisine önce ilaç tedavisi uygulanıyor, durumunun kötüleşmesi ve beynin arka tarafında tıkanma oluşması nedeniyle de 4 Şubat 2002 yılında (Doğum Gününde) Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde üç buçuk saat süren beyin ameliyatı Prof. Dr. Necmettin Pamir tarafından başarıyla gerçekleştiriliyor.
Bendeki bu ulvi sevgiyi ikiye ayırıyorum. 2002 öncesi – 2002 sonrası. Kendisi ile ilgili 2002 öncesi ve sonrasında birçok anılarım ve hatıralarım oluştu, hem de o kadar çok ki!…
Mutlu, hüzünlü, neşeli, bol kahkahalı anılar. Hepsini anlatsam satırlara sığmaz Pınarcım. Kendisine olan bu saygı ve sevgim, tarafından da bana aynı sevgiyi hissettirmesi beni çok mutlu edip onurlandırmıştır. Ailesi, kardeşleri, çok yakın arkadaş grupları bu manevi sevgi ve saygıya şahit olmuşlardır.
Kendisi ile hemen hemen her gün telefon konuşmalarımız, sinema, tiyatro ve yemeğe gidişlerimiz, her daim anımsadığım mutlu günlerdi. Pandemiden ötürü şu zamanlar da kendisi ile sadece telefonla görüşebiliyorum.
Hayranlarına ve sevenlerine sağlığının çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
Akkor bir okul. İnsanlığı, hayat felsefesi, merhameti, bonkörlüğü, yardım severliği, tevazu sahibi oluşu ve de hep hep “çok şükür” demesi…
Bu özellikleriyle maneviyat adına kendisinden çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.
Aklıma gelen bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Gönül Hanım kahveyi çok sever, ben de çok severim. İstanbul’daki ya da Şile’deki evimize geldiğinde kahvelerimizi ben pişirirdim. Zor beğendiği için pişirirken “inşallah beğenir” temennisini sıklıkla tekrar ederdim. Neyse ki beğenirdi.
Pınarcım bir an neyi hatırladım biliyor musun? 7-8 yıl önce Gönül hanım, kızı ve ben erken bir saatte birlikte sinemaya gitmiştik. Hatırlarsan o gün salon bomboştu. Film bitip salondan dışarı çıkacağımız zaman bir anda salonun bir köşesinde seni görüp selamlaşmıştım. Sonra biz gözden kaybolup uzaklaştık. Daha sonra seninle telefon konuşmamızda ve sonraki sohbetlerimizde “Pınar niçin yanımıza gelmedin?” diye sorduğumda senin o beyefendi kişiliğin, hassas düşüncen ve her zaman ki nazik üslubun ile “Gönül Hanım’ı rahatsız etmemek adına gelmedim” yanıtını bugün gibi anımsıyorum.
Pınar şimdi seni ve değerli okurlarımızı Bebek Belediye Gazinosuna götürüyorum. Gece bitmek üzere, saat 24.00… Akrep yelkovanla buluştu ve 24.00’ü vurdu. Gazinonun bordo ipek kadife perdesi yavaş yavaş açılmaya başladı bile. Zengin bir saz heyeti sahnedeki yerini almış, herkes nefesini tutmuş kendisini bekliyor.
Sazlar akortlarını tamamlamış… Az sonra sahnede Türk sanat müziğinin güneş kadar parladığına şahitlik edeceğiz. Ve ünlü sunucu Erkan Yolaç’ın o davudi sesi…
“Muhterem hanımefendiler, saygıdeğer beyefendiler programımızın bu müstesna bölümünde şef Muzaffer Özpınar, Ercüment Batanay, Cengiz Coşkuner, Baki Duyarlar, Coşkun Erdem, Selahattin ve Barbaros Erköse, Ali Hevenk, Mustafa Kandıralı ve Güngör Hoşses gibi birbirinden değerli saz üstatları eşliğinde uzun zamandır özlediğiniz, yolunu gözlediğiniz, hali usulü ve tarzıyla, buğulu ve büyülü sesi ile gerçek bir assolisti Gönül Akkor’u yüksek huzurlarınızda takdim etmekten şeref duyuyorum.
İŞTE MÜZİK…
İŞTE SES…
İŞTE GERÇEK BİR AS SOLİST…
Sazların bir hane Nihavend peşrevin ardından o büyük ve İLAHİ ses gazinonun loş salonundan yükselmeye başladı.
Sanki bir ışık huzmesi gibi bembeyaz kristal taşlı ışıltılı ipek tuvaleti ve uzun beyaz vizon etolü ile programına başlamıştı bile.
Ah, seni hükm-i ezel aşubu –devran
etmek istermiş
Beni bahtım gibi zar-ı perişan
etmek istermiş
Seni seni çoktan beri, acep niçin
üzdün beni
Te nen ni-nen te nen ni nen te
Nen ni nen ni
Te nen nen ni ye lel lel li perişan
etmek istermiş….