Günümüzdeki devletlerin gelişmişlikleri soy atalarının yazıyla erken buluşmalarının sonucudur. Pek az devlet veya halk/lar yazıyla erken buluşmuş olsalar da (Irak, Peru vb gibi) gelişememişlerdir. Bunun pek çok nedeni var ve bu yazının kapsamında olmadığından üzerinde durmayacak.
Elbette ki bugünkü anlamda konuşma dilinin karşılığı sembollerden ibaret olan ve adına ‘alfabe’ dediğimiz yazı sistemlerinden önce de halklar kendi yaşadıkları alanlarda birbiriyle anlaşabiliyor, sorunlarını çözmek için konuşuyordu. Bunun ilk atalarımızla başlayıp yıllar yıllar süren bir evrilmenin ve beyinsel gelişimin sonucu olduğunu, bilim insanlarının bu alanda yaptıkları değerli çalışmalardan ve somut belge ve kanıtlardan biliyoruz.
Sebebi kesin olarak bilinmiyor ama en çok kabul gören teoriye göre genetik mutasyonlar sapiensin beyin içyapısını değiştirdi. Böylece daha önce hiç mümkün olmayan şekillerde düşünmelerini ve yeni dillerle iletişim kurabilmelerini sağladı bu büyük değişim. Tamamen tesadüf olan bilgi ağacı mutasyonları sonuçlarını anlamak bu açıdan önemli… Çünkü her hayvan türünün bir tür dili var. Örneğin karıncalar ve arılar gibi böceklerin bile karmaşık biçimde iletişim kurdukları bilinir. Bu yüzden sapiens dili ilk sesli dil de değil. Örneğin yeşil maymunlar da iletişim kurmak için pek çok farklı ses çıkarır. Bu kendilerine özgü iletişim dili gezegenimizi suda, karada birçoğumuzun paylaşmayı nedense bir türlü istemediği, sevmediği tüm hayvanlarda mevcut. Öyleyse, insan dilini özel kılan şey ne diye sorduğumuzda; yanıt olarak en uygun kabul, dilimizin olağanüstü esnek olmasıdır. Sınırlı sayıda ses ve işaret kombine ederek her biri farklı bir anlama sahip sonsuz sayıda cümle üretebiliyor günümüzde. Bu da öyle damdan düşercesine aniden olmadı, geçmişten günümüze, yazının ortaya çıkmasıyla birlikte değişe, dönüşe gerçekleşti. Bu sayede de pek çok kalemde ve alanda bilgiyi anlayabilir, toplayabilir ve iletebiliyoruz.(1)
Halkların ortak bir iletişim ve anlaşabilme, sorunları aktarabilme, birbiriyle dertleşme gibi günlük hayatta da kullandıkları düzeyde gelişmiş zengin dillerinin olması doğal. Klanlar, devletler, özellikle de imparatorluklar, devasa miktarda bilgi üretir. Yasalardan da öte, takasların, vergilerin, askeri envanterlerin, ticaret gemilerinin, zaferlerinin ve kutlamaların takvimlerinin hesabını tutmak zorundaydılar. Bugün için de bu böyle, ama kullanılan sadece depolama ve geleceğe aktarabilme konusunda yetenekli olan insanlar aracılığıyla değil. Eskiden milyonlarca insan, bilgiyi tek bir yerde, beyinlerinde tuttular ve bunu kendileri gibi olanlara gerektiği üzere uygun zamanlarda da aktardılar. Ama bu çok zordu, çünkü insan beyni bu şekilde, imparatorluk büyüklüğündeki bilgi için yeterli değildi. Bunun üç nedeninden söz eder işin uzmanları.
İlki, insan beyninin muhteşemliğine rağmen kapasite sorunlu olması… Bazı insanlar muhteşem hafızalı olabilir. Köylerinin, eyaletlerinin, devletlerinin yani her nerede yaşıyorlarsa oraların sınırlarını, tarihlerini, yasalarını ve kendileri için önemli olan pek çok şeyin bilgisini kısmen ya da tamamen akıllarında tutabilir. Bugün en akıllılarımızın bile severek izledikleri filmleri, dizileri ya da okudukları kitapları süreleri ve sözcük sayıları toplamı biçiminde en başından sonuna kadar olduğu gibi aktarabilmesi nasıl ki olanaksızsa, geçmişteki çok akıllı, ezberi kuvvetli insanların da her bilgiyi başından sonuna kadar detaylı biçimde akıllarında tutmaları ve kendileri gibi olanlara olduğu gibi aktarabilmeleri olanaksız/dı…
İkincisi, insanlar öldüğünde beyinlerinin de ölmesi… Bilgiyi aklılarında tutanlar ölmeden önce kendileri gibi olanlara aktarmış olsalar da bir beyinden ötekine aktarmalar birkaç aktarımdan sonra ister istemez aktarılan bilgi ya değişir ya da aslından uzaklaştırır ve böylece pek çok bilgi kaybolur. Bu da kimsenin işine gelmezdi.
Sonuncusu ve en önemlisi de insan beyninin, belirli türdeki bilgileri saklamak ve işlemek üzere evrilmiş olmasıdır. İşte bu yüzden anlaşmak, sorun çözmek ve günlük dedikodu da (ki soy atalarımız arasında bu yoktu geçmişte, tarım ve hayvancılık gibi ayrışmalar hayatımıza girdikçe pek çok yeni özellik edindik ve pek çok özelliğimizi de yitirdik.) kullandığımız konuşma dili yeterliydi. Alfabe denen ses sembollerine de ihtiyaç yoktu bunlar için. Ama bilgileri saklamak, geleceğe olduğu gibi eksiksiz aktarmak için yeterli değildi konuşma dili. Aktarım yoluyla geçmiş deneyimleri, bilgileri yeniden ve eksiksiz kullanabilmek ihtiyacından doğdu yazı. Genel bilgileri depolamak ve geleceğe oldukları gibi aktarabilmek içindi. Bu yüzden de bu temel ve büyük sorunun üstesinden gelmeyi başaranlar, güney Mezopotamya’da yaşayan Sümerler oldu.(1)
İlk yazı dediğimiz Sümer Yazısı, Sümerlilerin konuştuğu dilin alfabesi miydi?
Maalesef Sümer yazısı Sümerlerin konuştuğu dili karşılayan günümüzdeki alfabeler gibi değildi. Bunun dışında bir yazıydı ve zaman içinde konuşma diline de karşılık gelebilecek bir alfabeye dönüştü. Kısaca da olsa bu yazının gelişiminden, ana özelliklerinden ve nasıl bir yazı olduğundan söz ederek konuyu açıklamaya çalışacağım.
Aslında günümüzdeki alfabelerin başlangıcı sayabileceğimiz ‘alfabe’nin doğuşu, yazının doğuşuyla eş zamanlı kimi araştırmacılara göre. Sümerlere yani günümüzden 5000 yıl önceye tarihlenir. Bilindiği üzere buna çivi yazısı adı verilmiş. Çivi yazısına benzer simgelerle Sümerleri takip eden ve Sümer yazısını matematiksel yapısından ekledikleri kimi sembol ve işaretlerle (Asur, Babil, Elam, Akad, Hitit vs.) birçok Mezopotamya uygarlığı; hem kendi yazı dillerini oluşturdular, hem de gerekli bilgileri kâğıda, taşa, toprağa dökerek kalıcılaştırabildiler. Çivi yazısının ardından Eski Mısır’da hiyeroglifler ortaya çıkmıştır. İlk çıkışındaki kullanım özellikleriyle ideogramatik yazı mantığı taşımaktadır. Bu iki abece türü yanında bir de Ege Adaları kökenli, günümüzde hâlâ çözülememiş, linear A ve linear B diye birbirinin devamı iki alfabe ile Maya Uygarlığı kökenli Kolomb öncesi Güney Amerika alfabeleri de var.(2)
MÖ 3500-3000 yılları arasında adlarını bilmediğimiz bazı Sümerli dehalar, bilgileri beyin dışında bir yerde tutmak ve işlemek için, özellikle de büyük miktarda matematiksel veri için uygun bir sistem icat etti. Sümerler böylece toplumsal düzenlemeye ait bilgileri insan beyninin sınırlarından kurtarıp büyük şehirlerin, krallıkların ve de imparatorlukların önünü açtı. Sümerler tarafından yaratılmış bu veri işleme sistemine ‘YAZI’ diyoruz.
Yazı, somut işaretler aracılığıyla bilgi depolama yöntemidir. Bu yüzden Sümer yazısı günlük hayatlarında konuştukları dili günümüzdeki dillerin ses karşılığı olan alfabeler gibi karşılayan bir sistem değildi. Sümer yazı sistemi iki tür işaretten oluşuyordu. İlki sayıları, diğeri de insanları, hayvanları, malları, toprakları, tarihleri gibi şeyleri temsil ediyordu. Yani Sümer yazısı olgular ve resimlerle sınırlıydı. Sümer yazısı bilenin aklına geleni not etmesi için kullanılmadı hiç. Sadece kayıt tutmak için kullanıldı. Çünkü günlük hayatlarında konuştukları dili tümüyle kapsayan bir yazı değildi. Bölüm başlığı olan sorunun yanıtını verecek olursam, konuşma dillerinin alfabesi değildi. Ama Latin alfabesi, Eski Mısır hiyeroglifleri, Braille ve günümüzde kullanılan alfabeler tam yazıdır. Bunları kullanarak aklımıza gelen her şeyi yazabiliriz. Başlangıçtaki Sümer yazısı ile bunu yapamayız.
Eninde sonunda Mezopotamyalılar sıkıcı matematiksel verilerden daha fazlasını yazmaya da ihtiyaç duydular. Böylece MÖ 3000’le 2500 yılları arasında Sümer yazı sistemine giderek başka başka işaretler eklediler Mezopotamya halkları ve zamanla yazı bizim bugün adına ‘çivi yazısı’ dediğimiz şeye dönüştürdüler. İnsanın, olandan olabilecek olana doğru düşündüğünü gerçekleştirmesinin bir sonucunu daha görmüş olduk tarihte, bu yapılanla. Aşağı yukarı aynı tarihlerde Mısırlılar hiyeroglif olarak bilinen başka bir tam yazı sistemi geliştirdi. Diğer tam yazı sistemi de MÖ 1200 civarında Çin’de; MÖ 1000-500 yılları arasında da Orta Amerika’da ortaya çıktı. Özetle, günümüzdeki yazı sistemlerinin ve alfabelerin Sümer yazısından kotarıldığına dair rivayetlerin aslı astarı yoktur.
Kimi dilbilimci, günümüzdeki modern alfabelerin kökeni olarak, Fenike alfabesini işaret eder. Bazılarına göre de Fenikeliler alfabelerini, Mısır hiyerogliflerinden esinlenmişlerdir. Okuduklarımızdan ve kanıtlardan da anlıyoruz ki Fenikelilerle birlikte tek bir harfe karşılık tek bir ses kullanma kavramı ortaya çıkmış. Günümüz alfabeleri tam da olarak budur. Fenike alfabesi, Fenikelilerin tüccar olmasının da yardımıyla bütün Akdeniz çevresine yayıldı. Arapların, Yunanların, İbranilerin ve Latinlerin alfabeleri kaçınılmaz biçimde Fenike alfabesinden doğdu.(1)
Başlangıçta bilgileri depolamak ve geleceğe aktarmak için kullanılan yazının gelişimi insanlık tarihine başka başka katkılar da yaptı. En önemlisi de, insanların düşünme ve dünyayı biçimlendirme yolunda birbirlerini etkileme aracı olarak yazıyı kullanmalarıdır.
Diğer yazı sistemleri Sümer yazısından mı oluşturuldu?
Bunun öyle olmadığını önceki bölümün sonunda belirtmiştim kısaca da olsa, şimdi biraz daha detaylandırarak anlatacağım bu konuyu. Ek olarak yazı sistemlerinin insanlığın geçmişten, özellikle de yazının bulunmasından günümüze, bilişim çağına kadar hızlı ve etkili değiştirici etkisinden de söz edeceğim. Genel akış içinde fikrimi desteklemesi için önceden de okuduğum, pek çok dostumun okuması için tavsiye ettiğim iki kitaptan soğurduğum bilgileri akıl süzgecimden geçirip kendi cümlelerimle aktaracağım.
Birçok bilgenin, felsefecinin ve dilbilimcinin dediği gibi, ‘bilgi güç demektir.’ Bu yüzden de yazı diliyle erken buluşmuş toplumların günümüzdeki çağdaş ülkeler olması ve onlara güç kazandırması boşuna değil… Yazıları olmadığı hâlde geçmişte pek çok halk(İnka-Maya gibi) da imparatorluklar kurup kültürleriyle, kalıtlarıyla günümüze iz bıraktı. Günümüzde bu detaylı araştırılmış değil. Belirleyiciliğin yazı diliyle sınırlandırılması bakış açılarının farklılığının bir sonucu sanırım.
Yazıyı kullanmış olmak, toplulukları, halkları ve ülkeleri fethetmenin öncelikli aracı olmuş. Silahların üstünlüğü gibi… Geçmişte kurulan her imparatorluk yazı sayesinde varlığını sürdürmüş ve yazıyı kullanmayan toplumları da etki altına almışlar. Bu yüzden pek çok imparatorluk varlığını yazı diline borçludur demek hiç de abartı değil. Bazı halkların yazı dillerini geliştirmeleri, bazılarının da hiç önemsememesi, elbette ki peç çok nedene bağlıdır. Ama bilinen şu ki yazıyla erken tanışmak gelişimi hızlandırıyor. Japonlardan ve İskandinavya ülkelerinden çok önce yazıyla buluşmuş olan Iraklıların az okuryazar olması açıklanabilecek zor sorulardan biridir. Yazının ilk bulunduğu merkezden(Irak) yayılış şekli de önemli bu soruya yanıt verebilmek için. Bereketli Hilal’den Etiyopya’ya ve Arabistan’a yayılan yazı niçin Meksika’dan Andlar’a yayılmadı örneğin? Dilbilimciler hâlen bu gibi soruların yanıtlarını net biçimde verebilmiş değil. Yazı sistemleri kopya yoluyla mı yayıldı yoksa mevcut sistemler komşu halklara kendi sistemlerini icat etme düşüncesini mi verdi? Maalesef ki bilemiyoruz. Yazı sistemlerinin temelinde yatan üç ana stratejiden söz eder uzmanlar. Üç etkenden en çok alfabe kullanılır. Diğer ikisi yazının başından beri sözünü ettiğim işaret ve semboller.
Alfabede her sesbirim için gösterge olarak farklı bir harf bulunur. Bu yüzden alfabelerin çoğu 20 ya da 30 harften oluşur. Örneğin İngilizcede 40 kadar sesbirim 26 harfle, 50 kadar sesbirimi olan Türkçede 29 harfle gösterilir. Günümüzdeki hiçbir yazı sitemi Sümerceden kotarılmadı, kopyalanmadı. Tartışmaya yer bırakmayacak biçimde yazının bağımsız olarak icat edildiği iki yerden söz edebiliriz. İlki Mezopotamya, öteki de Meksika. Mezopotamya’da Sümerler MÖ 3500-3000, Meksikalılar da MÖ 1000-500 yılları arasında icat ettiler. Tersi ispat edilmedikçe Mısır ve Çin yazısı da üçüncü bir yazı sistemidir. (2)
İlk yazıların kullanım alanlarının ve kullanıcılarının sayılarının sınırlı olması insanlık tarihinde yazının neden bu kadar geç ortaya çıktığını ve pek çok dilin alfabe ve sesbirim olarak bunlardan kopyalandığı konusunda bize açıklayıcı bilgi vermektedir. Türkiye’de o ülkelerden biridir. Bu yüzden bir kez daha altını çizmek isterim şu cümlenin: Günümüzde toplumların gelişmişlikleri ya da gelişmemişlikleri soy atalarının geçmişten günümüze ne kadar önceden yazı sistemini kullanıp kullanmadıklarıyla orantılıdır, maalesef.
Not: (1) ve (2) sayılarının bulunduğu yerler çeşitli zamanlardaki okumalarımdan dönüştürdüğüm bölümleri göstermektedir. O kitaplar da şunlardır:
- Sapiens/İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, Yuval Noah Hararı, 2017 Kolektif Kitap 37. Baskı, 411 sf.
- Tüfek Çelik Mikrop, Jared Diamond, Tubitak, 2013, 662 sf.
Bir sonraki yazı, Günümüzde Tek Dil İnsanın Hapishanesi Mİ?