Bu hafta raflarda yerini alan kitaplar arasından Meselesi Olan 5 kitabı seçtik. İyi okumalar...
Çağdaş Marksizm Seçkisi

Kevin B. Anderson
> Çev. Şükrü Alpagut
> Yordam Kitap, 624 328 s.
> Satın almak için
Çağdaş Marksizm Seçkisi: Yüzyıla Damga Vuran Metinler
Çağdaş Marksist düşüncenin önde gelen iki ismi Bertell Ollman ve Kevin B. Anderson, sekiz temel başlık altında, Marksizm cephesinde yirminci yüzyıl boyunca kaleme alınmış en çarpıcı metinleri bir araya getiriyor.
Başlıklar da hayli kapsamlı: Kuram ve Yöntem; Ekonomi Politik; Devlet ve Siyaset; Birey ve Toplum; Kültür ve Din; Tarih; Sömürgecilik, Irk ve Cinsiyet; Çevrebilim.
Elbette, tüm bu başlıklar altında değerlendirilebilecek, yirminci yüzyıl boyunca kaleme alınmış onlarca değerli kitap, yüzlerce önemli makale var. Ancak Ollman ve Anderson öyle bir seçki sunuyorlar ki, her bir başlık altında, kritik dönemeçlerde yeni yollar açmış, “çığır ve zihin açıcı” ya da “başlatıcı” diyebileceğimiz yazılar bir araya geliyor.
Böylece “Kuram ve Yöntem” başlığında Georg Lukács ve Raya Dunayevskaya'ya, “Ekonomi Politik” başlığında David Harvey ve Immanuel Wallerstein'a, “Devlet ve Siyaset” başlığında Ernest Mandel'e ve Nicos Poulantzas ile Ralph Miliband'ın ünlü tartışmasına, “Birey ve Toplum” başlığında Ellen Meiksins Wood ve Michael D. Yates'e, “Kültür ve Din” başlığında Fredric Jameson ve Ishay Landa'ya, “Tarih” başlığında E.P. Thompson ve Perry Anderson'a, “Sömürgecilik, Irk ve Cinsiyet” başlığında C.L.R. James ve Nancy Hartsock'a, “Çevrebilim” başlığında John Bellamy Foster ve Paul Burkett'e ve toplamda otuz bir yazara misafir oluyoruz.
Sonuçta karşımıza, yaşadığımız çağı çok boyutlu ve kapsamlı bir Marksist yaklaşımla kavrayıp anlamak için vazgeçilmez bir kaynak kitap çıkıyor.
Neoliberal İktidar ve Özne

> Nota Bene Yayınları, 296 s.
> Satın almak için
Neoliberal İktidar ve Özne: Foucault’nun İzinde Güncel Bir İnceleme
Neden kaygılıyız? Neden endişeliyiz? Neden her eylemimizi bir "kazanç" sağlamak için gerçekleştirilmesi gereken bir performans olarak kurgulamak zorunda kalıyoruz? Birbirimize güveniyor muyuz? Birbirimizi destekliyor muyuz? Yoksa, "kazanmak" ve "rekabette öne geçmek" artık hayatta kalmanın tek yolu haline geldiğinden, birbirine hınç ve haset duyan birer düşmana mı dönüştük? Neyin yoksunluğunu çekiyoruz? Gerçekten özgür müyüz? Parçası olduğumuz, kurulmasında ve işlemesinde rol aldığımız iktidar ilişkileri ve ekonomik rasyonalite toplumlarımızı, siyaseti, demokrasiyi, çalışma biçimlerimizi, yaşam deneyimimizi ve öznelliğimizi nasıl dönüştürüyor? Nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve kim olduğumuzu gerçekten biliyor muyuz.
Bu soruların yanıtlarını, Michel Foucault'nun eleştirel analiz hattının izinde, son yıllarda giderek belirginleşen gerilimleri, çelişkileri, iktisadi ve yönetimsel krizleri yorumlayarak arayan Başak Coşkun, şirketlerdeki iş deneyiminden süzülenleri akademik yazının katkılarıyla birleştirerek, neoliberal yönetimsellik tartışmasını anlaşılır kılmak için incelikle kullanıyor.
Coşkun'un çözümlemesi, ‘homo economicus' olarak kurulan neoliberal özneye ve bu özneyi artık tüm varoluş alanlarını bütünüyle kapsamış olan piyasaya bağlayan iktidar düzeneklerine çarpıcı bir bakış sunuyor. ‘Homo economicus' büyük özel sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda "kendine yatırım yapan" ve kendini "insan sermayesi" olarak kuran bir girişimci öznedir. Neoliberal yönetimselliğin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini de sorgulayan çalışmanın vardığı sonuç, neoliberal rasyonalitenin sınırlarını aşmak için hem bir düşünme ve eleştiri sürecine hem de kolektif özgürlük pratiklerine ve dayanışmaya ihtiyacımız olduğudur. Mevcut iktidar ilişkilerini tersine çevirmenin ve özgürleştirici bir siyasetin yolu buradan geçmektedir.
Deleuze’den Sonra Feminist Teori

> Çev. Yonca Cingöz
> Otonom Yayıncılık, 184 s.
> Satın almak için
Feminizmin ne anlama geldiği, kapsamı ve geleceğine dair sorular, hem teori hem de politikanın her alanına gittikçe daha fazla sirayet ediyor. Bu yüzden, son yıllarda önde gelen birçok feminist yazar, günümüz feminizminin ne olduğu -ve olmadığı- ve bu hareketin 21. yüzyıla nasıl taşınacağı üzerine özellikle düşünme ihtiyacı duyuyor. Politik olanla gündelik yaşamın kesişiminde, bugüne ve geleceğe dair nasıl feminist ittifaklar kurulabileceğini araştırıyor, çeşitli toplumsal, felsefi, politik ve maddi sorunsallara güncel feminist teori içinden yeni çözümler öneriyor.
Hannah Stark da bu kitabında, daha kapsayıcı, dinamik ve radikal bir feminizmi nasıl tahayyül edebileceğimiz sorusundan hareketle, önde gelen çağdaş filozoflardan Gilles Deleuze ile sürekli kendini yenileyen zengin bir düşünce okulu olan feminizmin karşılaşmasını ele alıyor. Deleuze'ün çalışmalarına getirilen feminist eleştirilerin yanı sıra bu çalışmaların feminist teoriye aslında nasıl bir canlılık kazandırdığını da ortaya seriyor. Simone De Beauvoir, Rosi Braidotti, Judith Butler, Elizabeth Grosz ve Luce Irigaray gibi düşünürlerle Deleuze arasındaki bu verimli diyalog boyunca, fark, toplumsal cinsiyet, beden, arzu ve politika gibi feminist teorinin olmazsa olmaz kavramlarını yeniden ele alıyor. Deleuzecü düşünceyi, ataerkinin baskıcı yapılarıyla mücadele eden feminist teorinin gerçek bir müttefiki haline getiriyor.
Size Nefesimi Bırakıyorum

> Everest Yayınları, 328 s.
Size Nefesimi Bırakıyorum: Kız Kardeşi Cemal Süreya’yı Anlatıyor
Türkçenin doruk isimlerinden biri olan Cemal Süreya'nın hayatını birinci el tanıklıktan okuyoruz Size Nefesimi Bırakıyorum'da. Şairin kız kardeşi Perihan Bakır'ın hafızasından süzülen bu çok kıymetli hatıralar, “Şairin hayatı şiire dahil” diyen Süreya'nın sözünü bir kere daha doğruluyor. Sürgünlük, çocukluk, anne ölümü, üvey anne, göçler, okullar, işler, ilk kitap, evlilikler, evlatlar, şehirler, sevinçler, üzüntüler...
O, bizim Cemal Süreya'mız ama “Peri”nin yani Perihan Bakır'ın ağabeyi.
Bu olağanüstü tanıklık, şaire bir adım daha yaklaşmamızı sağlıyor.
Size Nefesimi Bırakıyorum, camın buğusuna bırakılmış işaret, şairin kırgınlığı, onu var eden acı yekûn.
Pusula

> Çev. Ebru Erbaş
> Can Yayınları, 472 s.
> Satın almak için
Bir Viyana gecesinde, uykusuzluktan mustarip müzikolog Franz Ritter nedeni belli olmayan bir hastalıkla yatağında kıvranmakta, anılar ve rüyalar arasında gidip gelmektedir. Hayatındaki önemli anlar gözünün önünden geçer: Ortadoğu'nun efsunu; İstanbul, Halep, Şam ve Tahran gezilerinde yaşadıkları; çeşitli yazar, ressam, müzisyen, Şarkiyatçı ve araştırmacıya dair anıları zihninde yer tutmuştur. Ancak tüm bunların merkezinde gizemli ve ele gelmez bir kadına, Avrupa ile Ortadoğu arasındaki girift gerilime kapılmış içgörülü ve parlak Fransız akademisyen Sarah'ya duyduğu karşılıksız aşk vardır.
Mathias Énard'a 2015 Goncourt Ödülü'nün yanı sıra Leipzig Kitap Fuarı Ödülü (Almanya) ve Premio Gregor von Rezzori (İtalya) gibi ödüller kazandıran Pusula, 19. yüzyıl müzisyenleri, ezoterik Şarkiyatçılar, Balzac, Agatha Christie, Pessoa, Hayyam, Sâdık Hidâyet gibi edebiyattan ve tarihten kişilere dair anekdotlarla dolu, birbirinden bağımsız gibi görünen öğeler arasında akıl almaz bağlantılar ve köprüler kuran sıra dışı bir metin.