Sevgili Günışığı,
Senden yanıt alamayınca önce üzüldüm. Sonra o küçük notun yüreğime su serpti. Yıllarca yağmura susamış toprağın, üstüne düşen damlacıklara duyduğu sevinci yaşadım. Yazdıklarımın seni gönendirdiğini, yaşama yeniden bağladığını anlatıyor; öğretmenini düşüncesine sahip çıkarak yaşatmaya ant içtiğini yazıyorsun. Umutlandım. Üzüntüm geçti diyorsun. Yağmurla nasıl kapanırsa toprağın çatlakları, öyle unuttum acımı. Kine dönüştürmemin, bilinçlenmeye araç etmemin, hayata sarılmamın daha doğru olacağını düşündüm diye ekliyorsun sonunda. Ne diyebilirim aşk olsun sana.
İnsanın öğrendiği, bir anlamda çevresinden veya içinde yaşadığı ortamlardan edindiğidir. İnsanın eğitiminde birçok şeyden yararlanılır. Eğitime dolaylı ya da dolaysız yarar sağlayan her araç çok önemlidir. Üzerlerinde söz sahibi olanların işine yarayacak bilgilerin, alışkanlıkların verilmesi, bunların sonucunda ise isteğe uygun kişilerin oluşturulması kaçınılmaz olur. İnsanı ve dolayısıyla toplumu meydana getiren bireylerin yanıltılması, şartlandırılması ve ‘yaşama uygun insanlar’ yetiştirme işinde kullanılması çok doğal görülür. Bu bakımdan yeryüzündeki şiddetin, uygulayıcılardan yana olmayanlara yönelik büyüdüğü anlaşılır. Durum ne kadar umutsuz olursa olsun, önceki mektubumda da söylediğim gibi, umutsuzluk yaraşmaz insana. Umutsuzluğa kapılmak, bunu yayarak boyun eğdirmek, yalana, yanlışa, gerçek düşmanlara yarar. Bundandır ki eğitim alanında verilen mücadelelerin, toplumun diğer kesimlerinin mücadelelerinden ayrı düşünülmesi doğru değildir. Birlikte olmak önemlidir. Gereklidir. Yararlıdır. Çünkü insanla ilgili olan her şey birbirine bağlıdır.
Okulda insan üretilir. Buna eğitim denir. Aile çevresi, sinema, televizyon, radyo, gazete, dergi, kitap vs. usuna gelebilecek benzer her şey, bir bakıma birer okuldur. Amaçsız bilgi yoktur. İnsan yetiştirmek için kullanılan bilgiler, yaratılmak istenen insana göre belirlenir. Bütün silahların insanlığı yok eden niteliklere sahip olması düşüncesini geliştirmek, bunları yapanların, satanların, kirli savaşlar için kullananların hesabına gelir mi? Sigara, içki vs. gibi şeylerin zararını yaymaya çalışan çeşitli kurum ve kuruluşların, derneklerin oluşturduğu bilgiler, bundan gelir kazanan, vergi alan herkesin çıkarına olduğu söylenebilir mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. İnsanlıkla bilim birlikte gelişmedikçe daha ne acılar yaşayacağız, biliyor musun?! Ama unutma Günışığı, kendimiz olma çabamız ilerledikçe yanlışlarımız düzeldikçe özgürleşeceğiz.
Güzel günleri yakalayacağız. Şimdi, her benzetme hatalı olmayabilir. İstedikleri gibi olmamız için uygunluk kalıplarına dökülecek alçı, bakır, tunç ya da demir değiliz. İnsanız sonuçta. Kendini, insan yaratma yontucusu sananlar aldanıyorlar. Kaldı ki Pinokyo bile yüklendiği bilgilerle yaşamını sürdürmeye çalışmıyor. Hayatı, kendini, özgürlüğünü, gerçeği öğrenmek istiyor. Başına birçok şey geliyor. Çünkü, özgürlük kolay kazanılmıyor. İnsanın, yaşamını sorgulaması, hakkı olanı elde etmesi, bunun uğruna çabalaması her zaman kolay olmadı. Bu haklı, gerçek ve insani isteğin düşmanı çok ve onlar güçlüler.
Eğitim kurumlarından geçen ana-babalarımız bugün, ezenden yana öğretmenler gibi davranıyorlarsa bu onların suçu değil bir bakıma. Bunları neden söylüyorum. Sanırım bundan önceki mektubunda ‘öğretmenimizi bana anımsatacak bu okula gitmek istemiyorum,’ sözüne yanıt vermediğimi düşünerek yazıyorum.
Okula gideceksin, bu hem senin, hem de arkadaşlarının en doğal hakkı. Eğitime yarayan araçların, gereçlerin tümünde bulunan yanlışları, gereksiz şeyleri ve alışkanlıkları yadsıyacaksın. Bize bunları yükleyenlerin işine yarayan bilgilerin karşısında olacaksın. Bunu yapmadığında düşmanları bünyemizde yaşatmış olacaksın.
Seçici olmalıyız. Hazırcı olmamalıyız. Araştırmalıyız. İnce eleyip sık dokumalıyız. Kendimizi, bizi olumsuz biçimlendirecek olan her şeye karşı korumalıyız. Yoksa ağacı içten içe kemiren kurtlar gibi usumuzu, bedenimizi kemirir durur içimizdeki düşman. Yanlış olan, gerçek ve güzel olmayan her şey içimizdeki düşmandır.
Masamda bir lamba
Yanımda bir kitap
Basarım lambanın düğmesine
Lamba aydınlatır kitabı
Okudukça kitabı
Kitap aydınlatır beni
(Hüseyin Güney)
Dost Günışığı, “Bir toplum içinde bir kez, bir tek kişi ayağa kalktığında artık dünya değişmiştir, hiçbir şey eskisi gibi değildir, olamaz da…” İşte dünya, ilk insandan günümüze kadar kendisine yaşama hakkı tanıdığı insanların ileriye dönük evrimi ve devrimlerine tanıktır. “Geleceğin çağdaş ve barışçıl toplumunu kültür/sanat oluşturacaktır. Kendisini ifade etmeyen, içsel zenginliği olmayan bireylerden oluşan toplumlarda demokrasi de gelişmez. İnsanların kendilerini ifade etmelerinin birçok yolu vardır. Bunlar içinde en barışçıl, en etkili yol, insanların kendilerini geliştirirken içinde yaşadıkları toplumu da değiştirip dönüştürebilecekleri yoldur,” demiş olan M. Doğan Taşdelen’in bu saptaması bütün güzel insanları kapsıyor, kuşkusuz.
“Kendilerini geliştirirken içinde yaşadıkları toplumu da değiştirip dönüştüreceklerin her yaştan öğrencileri vardır. Yeryüzünün her alanı onların sınıflarıdır. Bu sorumluluğu, inancı içinde taşıyanın yapacağı her atılım güzeldir. Bundandır ki, yaşadıkları süre pek önemli değildir. Yaşadıkları sürede iyi şeyler yapa bilmiş olmaları önemli. İyi, güzel olan her şeye ancak emekle ulaşılır. Senin, çok sevdiğin Babam ölseydi bu kadar üzülürdüm, dediğin öğretmenin yapıtları var mı? Bilmiyorum. Ama onun gibi güzel insanlar var daha. Güzellikler ve iyiler bitmez, bunu bil. Şimdi sana iki öğretmenin yaptıklarından ve yaşamlarından söz edeceğim.
Nedense ülkemizde çoğu şey modayla başlar. Ya da belirlenen “yıl dönümü” ile saman alevi gibi parlar ve söner. Senin gibi güzel çocuklara yönelik yapıtlarda da böyle oldu. Bir “Dünya Çocuk Yılı” yüzünden, 1979’dan itibaren şiir, öykü, masal, çocuk romanı vs. yayımlandı. Bunların içinde gerçekten sizin dünyanızı bilen, ruh hâlinizi anlayan, sözcüklerinizi, düşlerinizi en az sizin kadar tanıyan yazarların yapıtları vardı. Gözlem, Aşama Dizisi, May-Yıldız Kitapları, Can-Çocuk Kitapları, Cem-Arkadaş Kitapları, Oda-Çocuk Kitapları, ABECE Çocuk Kitapları, Gökkuşağı Çocuk Dizisi gibi benzer yayınevlerinin yayımladıkları eserler gerçekten gerekli bir işlevi sürdürdü. Önemli yapıtları ülkemize kazandırdı. Ama, artık bu gibi çabalar geride kaldı. Size yönelik ürünler az yazıldı. Basılmadı. Okullara, kütüphanelere alınmadı. Yazanını, basanını, dağıtanını bezdiren bir şey oldu. İnsan yetiştiren kurumların onay verdiği, ruhsuz, düşsüz ve yaşamdan kopuk çocuk kitaplarından söz etmeyeceğim şimdi. Burada sana sözünü ettiğim iki öğretmenin sizler için yazdıklarına geçeceğim. 1979’da Dünya Çocuk Yılı nedeniyle Ankara Belediyesi’nin 1 milyon çocuğa kitap kampanyasından sonra, Çankaya Belediyesi ve Damar Dergisi’nin çabasıyla gelenekselleşmesi amacıyla gerçekleştirilen “1. ilkbahar Öykü ve Şiir Yarışması” güzel bir atılım. Bu atılımın sonucunda seveceğiniz, zevkle okuyacağınız kitaplar basılmış. Hüseyin Yurttaş’ın “Sevgiyle Dönsün Dünya” ile Hüseyin Güney’in “Barışın Bekçisi” isimli kitapları bu güzel çalışmanın ürünleri.
Hüseyin Güney, (d. 1945 / ö. 17 Ocak 2019) 1965 yılından beri ilkokul öğretmenliği yapmıştı emekli olana kadar (1995). Mesleği yanında sanata, kültüre, edebiyata gönül vermiş biriydi. Çalışmalarının karşılığını ödül olarak da almıştı. Yurtdışındaki çocuklar için çeşitli kitaplar yazmıştı. 44 şiirden oluşan bu kitaptaki ürünlerin eğitici yanı ağır basıyor. Benzer başlıklarla okuduğum şiirlere hiç benzemiyor. Şiirler çok güzel, anlamlı.
Silahı yok onun/ Süngü takmaz o
Barış ondan sorulur/ Savaşa bakmaz o.
Umudu diri tutar,/ Geleceği yıkmaz o.
Yüreğinde insan sıcağı,/ Kimseyi yakmaz o.
Direnmek onun işi,/ Yaşamayı bırakmaz o.
Gönül/ere sevgi taşır,/ Yanlış yöne akmaz o.
(Barışın Bekçisi-Hüseyin Güney)
Sevgili Günışığı, nasıl, söylediklerimde haksız mıyım? Yalın ve akıcı değil mi? Sonra düşündürücü, eğitici ve yanlışı sorgulayıcı… Bak, bir örnek daha:
Türkiye bir uzak ülke/ Uzun yollar ötesinde
Uçsam gitsem bir kuş gibi/ Türkiye bir güneşli ülke
Isıttı içimi/ Sıcak bir gülüş gibi.
Türkiye bir güneşli ülke/ Elimi uzatsam tutacağım
Gece gördüğüm düş gibi
(Yurtdışında Bir Çocuk, Hüseyin Güney)
Diğer öğretmen Hüseyin Yurttaş… Kendi çizgisinde işini ustalıkla sürdürüyor. Yaratıcı, çalışkan ve yaptığını bilen biri. Birçok yapıtı var. Sizin için yazdıklarından bazılarının adını veriyorum. Belki okudukların vardır: Çınar Dede, Dağdaki Yabancı, Eşekler Cenneti, Güvercin Kayaları Çamlı Kubbedeki Giz, Beyaz Bisiklet… Ödülü de çok. Öğretmenliği başka biçimde sürdürüyor. 47 şiirden oluşan kitabı, birçok yönden.
H. Güney’in yukarıda anlattığım eserine benziyor. Güzel, yalın, çarpıcı, eğitici ve düşündürücü, düş dünyamızı sözcüklerinizle aktarabilen nitelikte… Birbirinden uzak, birbirinden bağımsız ve habersiz oldukları halde aynı konuları benzer biçimde ele almaları, yalnızca sizleri iyi anladıklarıyla açıklanabilir. Meslektaş olmalarının da etkisi var. Sonra, ortak düşünce, kaygı, yaşam gibi şeylerin de katkısı düşünülebilir.
Dün akşam/ Memleketim geldi de aklıma
Bir hoş oldu içim / Girdim yatağıma/Ağladım sessizce
Dün akşam/ Düşündüm de memleketimi
Gezer gibi oldum/ Mor dağlarını, yeşil ovalarını
Öyle mutluyum ki/ Girdim yatağıma
Ağladım sessizce/ Dün akşam/ Düşledim de memleketimi
İçimi dökmüş gibi oldum/ Biriyle Türkçe konuşarak
(Yabancı Ülkedeki Çocuk-Hüseyin Yurttaş)
İkisinde de konular aynı, ama kendilerine göre yeniden üretmiş olmaları farkı oluşturuyor. Okudukça seveceksin. Beğeneceksin. Sanıyorum kendini kitaplara verdikçe biraz daha uzaklaşacaksın karamsarlıklardan. Değil mi? Bir kültür hizmetinin sonucu olan bu kitapları kitapçılarda da bulabilirsin sanıyorum.
Sevgiyle dönsün dünya/Bir salıncak gibi savrulsun
… çocukların/Sevinçten başlarını döndürerek
(Sevgiyle Dönsün Dünya-Hüseyin Yurttaş)
Bir dahaki mektuba kadar hoşça kal, gözlerinden öperim.