Afrin’e (Efrin) yönelik askeri operasyonun 4’üncü günü geride kaldı. Operasyon anlaşıldığı gibi iki yönde ilerliyor. İlki dışa yöneliktir, ikincisi ve daha uzun vadeli olarak içe dönük icra edileceği anlaşılıyor.
Hedef açık: 2019’da yapılacak yerel, başkanlık ve milletvekilliği seçimlerini AKP kazanmak istiyor, hatta bu sürecin olup olmayacağına ve hangi koşullarda olacağına da tek başına karar vermek istiyor. İktidarın eski hocası Necmettin Erbakan’ın dediği gibi, “Geçiş dönemi tatlı mı olacak kanlı mı olacak?‘
Sondan başlayarak açıklayalım…
İç operasyon
Savaş hali hukuku/hükümleri KHK’ya bile artık gerek duyulmadan anti demokratik kararların uygulanmasına fırsat veriyor. Ortada başvurulacak bir yargı da olmadığı için, keyfi uygulamalar hergün artarak sürüyor.
Bugünkü ortamda barıştan söz etmek terörizmi desteklemek anlamına çevrilebiliyor. Büyük basın ve medya başbakan eliyle toplandı ve uyarıldı. Haberlerin diline, fotoğraf kullanımına dikkat edin dendi. Dış basından aktaracağınız haberlerde ise, milli olunması istendi. Diktatör isimli tiyatro oyunu yasaklandı.
Ankara’da her türlü etkinlik valilik iznine bağlanmış durumda. Afrin operasyonuna karşı açıklama yapmak yasak. HDP tecrit edilmiş, PKK ile eşleniyor. Tweetleri sebebiyle yazarlar, gazeteciler başta olmak üzere, demokratik muhalefet unsurları ya aranıyor ya da gözaltına altındılar veya tutuklu. FETÖ ikinci sıraya düştü bile. O artık 2019 için tehlike sayılmıyor. Tek tehlike odağı demokratik muhalefet ve HDP olarak görülüyor.
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, Afrin operasyonunun güçlü bir ayağı ülke içine bir operasyondur. Demokratik kesimleri enterne edip tecrit etmek, imha etmek çeşitli düzeylerde askeri ve siyasi operasyonlar gerektiriyor. OHAL, KHK siyasi operasyonlardı. Savaş hukuku fiili infazlara kapı aralayacaktır.
Sınıf mücadelesi sürüyor
2 Şubat’ta 130 bin işçiyi temsil eden üç metal sendikası grev uygulama kararı aldı. Birbirinden bağımsız ama aynı gün için alınan bu karar karşısında iktidar ne yapacak?
En büyük metal sendikası Türk-İş’e bağlı Türk Metal, Afrin operasyonu sebebiyle grev öncesi planladığı eylemlerini askıya aldı. OHAl’e direneceklerini açıklayan sendikacılar savaş hukuku tehdidi karşında direnecek bir güçte değiller. İşçilerin tutumunu ise, grev günü göreceğiz.
Bu grev uygulanmasının savaş sebebiyle ertelenmesi (1991 madenci grevinde Körfez Savaşı bahanesiyle Özal bunu yapmıştı), işçinin haklarının tırpanlanmasına yol açacaktır. OHAL ve savaş hukuku işçileri de vuracaktır.
Patronların örgütü MESS bunu bildiği için, asgari ücret oranını bile bulmayan zam teklifinde diretiyor. Böylece OHAl, grev ertellemesi Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi patronlara yarıyor, işçilerin aleyhine işliyor.
Dış operasyonda durum…
Türk savaş uçaklarının hava bombardımanının ardından ÖSO (çihatçıların oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu) desteklenerek bir kara harekatı başlatıldı. Yapılan açıklamalarda ölü ve yaralılar hakkında net bir bilgi yok ama sivil kayıpların olduğu kesin.
Öte yandan operasyona geçit veren başta Rusya olmak büyük devletler, rahatsızlıklarını da ifade etmeye başladılar. Bölge devletleri ve Dünya’nın pek çok ülkesi bu operasyonun sınırlı kalmasını istiyor.
Afrin operasyonu Türkiye’nin terör algısının gayet iç siyasi saikleri olduğunu gösteriyor. Nedeni basit: Afrin’den Türkiye’ye her hangi bir saldırı olmadı. Eğer Türkiye’yi tehdit bir askeri operasyon sebebi olsaydı, Türkiye’nin cihatçı çetelerce tehdit edildiği ve Reyhanlı’yı kana bulayan bombalı eylemlerin düzenlendiği günlerde sınır ötesi askeri operasyon neden yapılmadı?
Erdoğan Türkiye’de resmi rakamla 3,5 milyonu bulan Suriyelilerin Afrin harekatıyla birlikte eve dönüş imkanı olacağını söylüyor. Suriyeli göçünden rahatsız olan sınır kentlerindeki yurttaşların desteğini almaya çalışıyor.
Oysa Afrin Suriye halkları için IŞİD’ten korunmanın mümkün olduğu kentlerden biri. Bu sebeple Esat zamanında 300 bin olan nüfusu DSG (YPG’nin esas güç olduğu Demokratik Suriye Güçleri) güvencesi sayesinde bir milyona çıkmıştır. Bombardıman şehirden göçü dayatacaktır.
Başka bir ülkenin sınırları içinde askeri operasyon yapabilmek ise, güçlü devlet olmanın bir sonucu değil. Uluslararası hukukta yıllar içinde oluşan boşluğun sonucu. ABD, Rusya, İsrail, İngiltere ve Fransa zaten bu hukuku defalarca delmişti. Şimdi Tayyip Erdoğan bu boşluktan, toleranstan yararlanıyor.
Operasyonu meşru göstermek üzere kimin attığı belli olmayan havanların Kilis’i hedef alması da, eski bir senaryonun parçasıdır. Hatırlanacaktır, MİT Müsteşarı sınır ötesi operasyon için Suriye’den birkaç havan topu atışı yapar sonra da operasyona başlarız dediği telefon kayıtlarında sır değil.
Öyleyse, haksız askeri operasyona karşı çıkmak, aynı zamanda iç operasyona da karşı çıkmak demektir. Demokratik siyaset, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, basın özgürlüğü, grev hakkı başta olmak üzere demokratik hak ve özgürlükleri savunmak, haksız savaşa karşı çıkmak anlamına gelir.
Bu karşı duruşun, bir zemini ezilenlerle, mağdur edilenlerle dayanışma ise, bir diğeri 2 Şubat’ta grev uygulama kararı alan metal işçileriyle omuz omuza olmaktır.
İçerde-dışarda ırkçı milliyetçiliğe, diktatörlüğe, baskı rejimine geçit vermemek için, birleşelim!