Malum söz, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’a ait. Dönemin siyasi ruh halini, belirsizliklerini, beklentilerin çıkmayışını, çaresizliklerini ve aktörlerin B Planlarının olmayışını ifade ediyor.
31 Mart seçimlerinin YSK eliyle 23 Haziran’a ertelenmesi egemen sınıfların ekonomik ve siyasi kriz karşısında çaresiz ve gevşek, programsız ve lidersiz olmasını ifade ediyor. Burjuva fraksiyonlar arasında pat durumu var. Seçim sonuçları bunu gösteriyor. Bu durumu değiştirecek kuvvet olarak her iki aktör de emekçilere, Kürtlere yöneliyor.
Bildiğimiz tarihsel bir tercihtir bu.
Hak-İş’in CHP merkezine yürüyüş eylemi boşuna değil. Binali Yıldırım’ın Diyarbakır, Urfa ziyareti de…
DİSK, HDP ve ana akım sosyalist parti ve grupların, burjuvazinin diğer kutbu için sokağa inmiş olması da…
Gezi’nin armağan ettiği ‘hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ sözü nasıl süreci ifade ediyorsa, bu sözün yarım bıraktığı politik iklimi de ‘bir şey oldu ama ne oldu’ sözü ifade ediyor.
Her durumda ‘hareket yasası’ işliyor ve tarihsel kuvvetlerin yön arayışı sürüyor. Bu arayış burjuvazinin farklı kanatları için günbegün devam ederken, emekçiler, sol, sosyalistler ve ezilenler kendini silikleştirmekle malul. Oysaki emekçilerin, ezilenlerin, sosyalistlerin kendi programlarını ortaya koymalarının tam zamanı.
Soru şu: Yerel bir seçimin ulusal bir seçim haline çevrildiği günlerde sözümüzü söylemeyeceksek ne zaman söyleyeceğiz?
Üstelik iktidar inandırıcı, birleştirici gücünü yitirmişken, anti demokratik uygulamaları, halka, emekçilere, ezilenlere, kente karşı işlediği suç dosyası hayli kabarıkken ve ana muhalefet lideri ‘seçimler tekrar iptal edilirse tekrar kazanırız’ gevşekliğindeyken, üçüncü seçeneğin ortaya çıkma zamanı değil mi?
AKP’nin beklemediği İstanbul neticesi
Tayyip Erdoğan 31 Mart akşamı seçim yenilgisini kabul etmiş görünüyordu ancak bu sonucu beklemediği anlaşılıyordu. Çelişkili açıklamalarından, TÜSİAD’a saldırısından yenilgiden çıkış için netleşmiş bir planının olmadığı da açığa çıkıyordu.
Büyük yerli ve yabancı kuvvetler karşısında kılıcı eskisi kadar keskin değildi. Bu onu zaman kazanmaya zorladı.
Seçimlerin ertelenmesiyle iki şey olabilirdi: Birincisi, 3 aya yakın süre içinde oyunu yeniden kurmayı, egemenlerle pazarlığı deneyebilirdi. Seçimleri erteleterek ‘güçlü’ olduğu izlenimini verebilirdi. İkincisi, eğer toparlanabilirse yenilenen seçimler ona kazanma şansı da verebilirdi. Tekrar kaybederse, sorumluluğu başta Binali Yıldırım olmak üzere Süleyman Soylu ve diğerlerine keserek işin içinden çıkabilirdi. Yeter ki, iktidarını sürdüreceği açılımı yapabilsin!
Erdoğan seçimleri kaybettiğini bilerek oyunu kurmayı deniyor ve yerel seçimleri Türkiye seçimleri haline getiriyor. Muhalefetin yerel belediye ile yetinmesi, onu yine seçeneksiz yapıyor.
Zikzak siyaseti tutmuyor
Erdoğan’ın bilinen siyaset tarzı, aynı anda iki zıt politikayı inanarak ifade etmesinde. Hem Rusya’ya ünleyip sonra S-400 alabilmesi; -keza bu ABD için de geçerli- ya da hem Kürt düşmanı hem müzakereci olabilmesi. Bugüne kadar da bunda başarılı oldu.
Bu siyasetin bugünkü ulusal karşılığı, dün ‘savcısı’ olduğu davanın sanıklarıyla, ulusalcı/Kemalist nam-ı diğer Ergenekon unsurlarıyla bugün ahbap olmasıdır. Nitekim Kürt gerici sınıflarıyla yeniden diyaloğa girmesi, İmralı’yı görüşmeye açması, ABD ve AB ile ilişkileri düzeltiyormuş gibi göstermesi, sözde yargı reformu vb. uygulamalar, çubuğu 31 Mart öncesinin tersine bükmesi bu yüzden. Ancak artık kimse için bu siyaset inandırıcı olmuyor; tutmuyor.
Kuşkusuz, Erdoğan’ın egemen sınıflarla ve ABD ile yeniden pazarlığa oturma çabasının hangi aşamada olduğunu bilmiyoruz. Ancak “hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler” oluyor.
İktidar tahkim olur mu?
Seçimleri erteleme kararı ve erteleme sonrasındaki siyasi gelişmeler iktidar bloğunun kendisini yeniden tahkim etme çabalarıyla geçiyor. Ana muhalefet ise, ufkunu daraltmış, belediye seçimlerini kazanmakla sınırlamış durumda. Erdoğan yerel seçim sonuçlarını tanıdığı an, ana muhalefet için ‘her şey çok güzel olacak’.
Erdoğan ise, 23 Haziran sonrasını kurmakla meşgul, İstanbul seçimleri önemli olsa da bu seçimleri kaybetmesinin, iktidarını sınırlamaya ya da zorlamaya yetmeyeceğini biliyor. Zamana yayıyor. Seçimi kaybetmesi Erdoğan için son derece rahatsız edici ama iktidarından daha önemli değil.
İktidarın tahkim olması zor ama mümkün. Erdoğan burjuvazi için hala seçeneksiz görünüyor.
Mesele iktidar olmakta
AKP meselenin iktidar olduğunu bilerek hareket ediyor. Muhalefet ‘iktidar’ mevzuna uzak.
Kuşkusuz burjuva muhalefetin ne yaptığı bizi ilgilendirmez. Ancak AKP zorbalığını yenmenin, burjuva ana muhalefetinin peşine takılmakla mümkün olduğuna inanan çok geniş bir sendikal ve sosyalist siyasal çevre var. Yine tarihsel olarak biliyoruz ki, 1848 devrimlerinden beri burjuvazinin devrimci barutu tükenmiş olmasına rağmen, ısrarla zorbalara karşı mücadeleyi burjuvazinin bir bölüğüne bağlayan güçlü bir eğilim, işçi ve sosyalist harekette mevcuttur.
Oysa Türkiye seçimi, iktidarın mecbur kaldığı bir seçenek. İstanbul gibi işçi sınıfının ve Kürt yoksullarının kalbi sayılan bir kentte burjuva eğilimler yarışırken, onlara taleplerimizi dayatmak mümkündür. Onlar seçim sınavından geçerken sendikalara, HDP ve sosyalist sola büyük olanaklar veriyorlar. Kendi hesabı hilafımıza ders verme imkanımız var.
Burjuvaziden bağımsız duruşu ifade etme olanağı mevcut ve acilken, bu olanak güle oynaya, büyük bir şevkle, 16 Haziran saat 21.00’deki televizyonların ortak yayınına kitlenmiş halde heba edilmekte, 23 Haziran sonucuna bağlanmaktadır.
“Ama biz fark edemedik” dememek için…
AKP kaybetmeye dayalı bir strateji izlemekte, hesabı daha büyük. İstanbul’u verip iktidarını konsolide etmeye gönüllü. Bu şartlarda seçimlerin en iyi sonucu belli sayılır: Bunun emekçiler ve Kürtler için “her şey çok güzel olacak” manasına gelmediği açık. Açık ki, biriken talepler sebebiyle emekçilerin ve Kürtlerin taleplerinin karşılanması yerel seçimin ötesinde, iktidar meselesi.
Seçimler sonrasında şu veya bu şekilde yerel ve ulusal iktidarlarını tahkim edecek olan egemenler olacak.
Sonucu şimdiden belli seçimler için 23 Haziran sonrasında “ama biz fark etmedik” demek istemiyorsak, burjuvazinin iki fraksiyonun pat durumu karşısında, emekçileri ve Kürt yoksulları bir burjuva seçeneğe yönlendirmek yerine üçüncü seçeneği ortaya koymak gerekir.
Rejimin krizine karşı burjuvaziden bağımsız programımızı ortaya koymak, propaganda ve örgütlenmesine öncelik vermek her şeyden önemlidir, “fark” burada!