Kuzey yarımkürenin eğlence dünyası yaz ayları gelince, pop müzikte “hit” şarkısı olmadan edemez. Amerikan müzik endüstrisinin küresel pazara sattığı yaz melodileriyle tüm meridyenlerin insanları hoşça vakit geçirir, işte o yüzden vaz geçilmezdir yaz şarkıları…
FM radyo kanalları, TV istasyonları, dünyanın neresinde bir ucu bilişim ağına bağlanmış cihaz varsa hepsi, gece kulüplerinden yazlık eğlence yerlerine, alışveriş merkezlerine kadar kitle iletişim ve tüketim araçlarının olduğu yerlere uzanır, “hit songs”…
2017’nin yaz ayları pop-müzikte kurak geçti, bir iki şey piyasaya arz edildi ama müzik borsası tatmin olmadı.
Beklenen o vurucu-hit müzik bir türlü ortada yoktu; pek yazık!
Derken, yaz ayları sonuna doğru Ağustos Böceği kozasından ortaya çıkıverdi, Camila Cabello adında Küba asıllı bir şarkıcı kız esti, kavurdu.
Fakat mevsim kısa, yaz bitti, kış geldi, söz Karıncaya kaldı.
Her şeye rağmen, yaz hasadı fena değildir: Eylül başında piyasaya sürülmüş mal, Camila’nın şarkısı Havana-na-na-na “Bilboard Listelerinde” hâlen 1 numaradır ve birkaç ay içinde birkaç milyar civarında izleyiciye-dinleyiciye ulaşmıştır.
Viva Havana!
Komünist Havana’nın molozu bile şimdi işe yarıyor.
“Havana-na-na-na” basit bir melodik yapı üzerine kurulu; sözleri de öyle…
ABD’nin Atlanta kentinde Havanalı bir ailenin kızı, ata memleketini birden özlemiş de işte ondan bahsediyor sevgilisine, al beni oraya götür gibisinden fuzuli lakırdılar:
Half of my heart is in Havana, ooh-na-na
He took me back to East Atlanta, na-na-na
Oh, but my heart is in Havana
Mühim bir şey söylemiyor aslına bakarsanız; kalbim Havana’da falan gibi laflar…
Küba’ya ABD ambargosu kalkınca, devrimin romantik ülkesi birden Batista döneminin tatil yeri gibi tekrar gözde oldu.
“Madem o kadar istiyorsun, haydi git o vakit, yaşa Havana’da” desen ayak direyeceği şimdiden belli… Amerika’daki şöhretini bırakır mı hiç!
Mühim şey söylemesine de gerek yok, Camila bizi eğlendirmeli, dansa davet etmeli ve zaten o işini iyi yapıyor.
Camila’nın dansını izlerken, bir vakitler Kalipso Kralı Metin Ersoy adıyla meşhur, Latin tarzı müzik icra eden sanatçımızı hatırlıyoruz.
Kalipso tarzı dansın yeniden canlandığı bir klip defalarca izlenmektedir; biz, kendi ekranımızda, galiba elli kere izlemişizdir.
Şarkı üzerine yapılmış birkaç video var; bunlardan sadece tek bir video klibi bile Youtube kanalında 200 milyon kez izlenmiştir. Dünya nüfusu, kabaca, 7 küsur milyar ise, gerisini size bırakalım.
Camila yirmisinde bir taze, Amerika’ya kapağı atmış Kübalı bir ailenin kız çocuğu.
Muhtemelen ailesi anti-Castrocudur, sosyalizm denilince hicapâver bir durumda olup Küba’ya atıp tutuyor olsalar gerek…
Camila minyon, çıtı pıtı ve bizde eskilerin tay gibi dediği cinsten bir kız.
Fıkır fıkır yerinde durmuyor, e tabii serde gençlik var. Yalnız, demedi demeyin, dedikodusunu etmeden geçemeyiz, yakın zamanda bir evlilik yapıp, iki de çocuk doğurdu mu, bu kızcağızın kalçaları genişler; pek müsaittir, haberiniz olsun!
Gluteus Maximus tehlikesi var; Latincede geniş kalça denilen anatomik bir yapı bu…
Fakat kızcağız şimdi minicik, fındık kurdu, şetaret bir şey; ter ü taze…
Minyon olduğundan, al kucakla, ceket yakasına karanfil diye iliştir; yakışır.
Bütün Latin dilberleri gibi esmerliğin verdiği cazibeye sahip, gülüşü Pelenope Cruz’dan ısmarlama ve bakışı Salma Hayek’ten çalıntı…
Sesi Smoky Voice denilen, sigarayı ziftine kadar içip sesi kısılmış kadın sesi; pek seksi…
Sesi derinden geliyor, faranjit geçirmiş de nekâhet zamanında mikrofon başına geçmiş gibi…
O şarkı söylesin, şiir okusun, hatta olur olmaz şeye kızıp söylensin, ki kadınların sık sık yaptığı şeydir bu, fark etmez; erkekseniz metazori dinlersiniz.
Zaten evvel eski, Facere virorum est, loqui mulierem; erkeğe iş, kadına konuşmak düşer…
Camila’nın bu melodisi üzerine birkaç değişik video-klip hazırlanmış, birisinde sadece şarkı var, ötekisinde Young Thug adında siyahî Amerikalı bir Rap söyleyicisi araya girip lakırdı icra ediyor. Şarkının ortasında lafa karışıyor, hani fena da yapmıyor.
Melodi, bir vakitler caz ve modern müzik üzerine TRT’de program yapıp hemen her şarkı için plağı diske koymazdan evvel bir yorumda bulunan Nejat Çetinok’u hatırlayanların şimdi sözümüzü ona benzeteceği gibi söylersek, güçlü perküsyon ve bas ritimler üzerine kurulu.
Melodi Sol Minör ve 4/4’lük tempoda başlıyor, rap söylenen müzik aralığında ses geriye kaydırılıyor; buysa tekrar müziğe dönüşte vurgulu çalgıları yeniden kulağa davet ediyor.
Şarkının metronom vuruşu 140/150 arası olduğuna göre, Allegro diye not düşülebilir; allegro con spirito!
Geride bir yaylı çalgılar orkestrası var ama hafif kalıyor, bilerek zayıf bırakılmıştır. Piyano nâmeleriyle başlayan melodi derhal modern tarza geçiyor. Bas ve davul öne çıkmış vaziyettedir. Tabii girişte ve nakarat bölümlerinde trompetin baskın ve etkileyici sesine dikkat etmeli; “Nota bene”…
Trompet, bütün Latin müziklerin vaz geçilmez enstrümanıdır.
Trompet hayret verici sesini yayıyor: “Tuba mirum sponges sonum!”
Bu melodiyi dinlerken pop müziğin, aslına bakarsanız hiç de yabana atılmayacak, Opus Incertum tarafını hissedersiniz.
Opus Incertum yapacağını eder; uygunsuz parçaların bir araya gelince ortaya çıktığı yeni ve uygun-uyumlu şey…
Pop’un yaptığı da tam olarak bu, her şeyi basitleştirip karışık olanı sadeleştirmek.
Meksika kökenli Amerikalı gitarist Carlos Santana’nın 1999 yılında yayımladığı albümü Supernatural’deki birbirinden hârika şarkıları arasında, mesela, Maria Maria’yı bir dinleyin, öyle bir sanıya kapılacaksınız ki, Santana’nın çaldığı gitarı siz de elinize alsanız aynen tıngırdatırsınız; ama öyle değildir.
Bu kadar basit çalınan bir melodinin güçlü bir yanı vardır, buysa işin sırrıdır.
Santana’da Latin müziğin, özellikle Küba, Porto Riko ve elbette Meksika üçgenindeki Karayip deniz bölgesinin kültürüne ait çok sesliliği, dans ve ritim olanağını nasıl bulursanız, bu senenin gecikmiş yaz melodisi Havana-na-na-na’da aynı şeyi hissedersiniz.
Havana-na-na-na dile pelesenk bir melodidir, catatonique’dir; gece uykunuzu harap edebilir.
Uykunuzun bir yerinde kulağınızda tinnitus eder; çınlar durur.
Yalnız bir odasında oturulup kalkılan çok odalı konaklar gibi, bir süre sonra anlamsızlaşan ve işe yaramaz tarafları ortaya çıkan bir melodidir kulağa ve dudağa takılan.
Ben şöyle yaparım, uykularıma davetsiz misafir olan böylesi ısrarlı melodilere hiç hayır demem, dinlerim, zaten dinlemem deseniz de o çalar; bırakın, çalsın…
Bilirim ki, birkaç defa daha borusunu öttürür ve sonra çekip gider.
Zira pop şarkı dediğin, Ağustos Böceğinin saltanatı kadar hüküm sürer, Meytuşelam [Methuselam] gibi uzun, bin sene yaşayacak değildir ya!
Biz kışı öyle böyle atlatır, sonra tekrar yeni bir güneş gelmiş gibi bir sonraki yazın, belki daha şimdiden hazırlanmakta olan yeni pop-yaz şarkısına kavuşuruz.
Hemen her şey aynı geçer, güneş altında hiçbir şey yeni değildir; Nihil nove sub sole…