M. Şehmus Güzel’in on yıl kadar önce basılmış olan ve bugünlerde ise e-kitap olarak yayımlanan Felsefe Üzerine kitabında felsefeyle ilgili yazıları yer alıyor. Güzel’in daha çok Fransız felsefesi ve filozoflarını ele alan kitabının “Giriş” bölümünde düşünme, felsefi düşüncenin nitelikleri, filozof ve felsefeci kavramları irdelenerek, günümüzde felsefenin nasıl bir anlamı ve işlevi olabileceği tartışılmaktadır.
Güzel, aydınlanma felsefesi gibi düşünce geleneklerini ele alırken, aydınlanmanın ve aydınlanmacılığın günümüzde ne anlama geldiği üzerinde de önemle durur. Bu nedenle Güzel’in felsefeyi ve filozofların yaklaşımlarını, felsefe tarihi içindeki konumlarıyla olduğu kadar, içinde yaşadığımız dünyanın sorunlarıyla da ilişkilendirerek ele aldığını saptamak mümkündür.
Güzel, felsefeci ve filozofun birçok tanımının yapılabileceğini/yapıldığını, aynı şeyin felsefe için de söz konusu olduğunu belirtir. “Filozof ile felsefeci aynı anlama gelmez. Ama bunu ille birbirine zıttırlar anlamında da algılamamak gerekiyor. Her ikisi de felsefeyle ilgileniyorlar ama ayrı ayrı konularda işlevlere sahipler.”(s. 7) Güzel, filozofun kimliğinin “yaratıcı” olmakla şekillendiğini söyler: “Filozof ‘bir yaratıcıdır’: Düşünceler alanında yaratıcı ve ürün vericidir’ şeklinde de tanımlanabilir: Bu anlamda burada hemen belirtilmeli, felsefe dersi veren veya felsefi kitapları çevirenler (çeviri bir yerde bir dilden başka birine aktarma olduğu için) filozof sayıl(a)mazlar. Sayılmamalıdırlar.”(s. 8) Filozofun yalnızca düşünce tarihçisi olmadığını ve felsefenin de düşünceyi geliştirici ve aydınlatıcı olduğunu belirten Güzel’e göre, “felsefe yeni konseptler yaratmaktır. Yeni konseptler önermektir.”(s. 9)
Günümüz kültüründe görselliğin, görüntünün egemen ve belirleyici bir durumda olması, görünmeyen ve gösterilmeyen şeylerin ve olayların bir bakıma varoluşunun/varlığının gizlenmesi söz konusudur. Bu noktada Güzel, bilinci ve düşünmeyi bir görme, anlama ve çözme çabası olarak değerlendirir. Görüntünün gerçekliğe, sözün yazıya egemen olduğu bir çağda, felsefe de bu durumdan yalıtılmış olarak kendini var edemez. Güzel’e göre, “günümüzde, ‘görünmeyenleri’ görmeye çalışmak başlı başına felsefi bir uğraştır evet. Her türlü televizyon kanalları ve benzeri yollarla dört bir yanından çevrilen, kuşatılan ‘modern’ insanın, güya modern insanın, imajlara, görüntülere, görüntü olarak sunulanlara inanması isteniyor. Görüntüsü olmayan neredeyse ‘varolmayan’ konumuna konuluyor.”(s. 18) Bu bağlamda filozofun da devreye girmesi gerekir: “Görüntülerin asıl görünmesi gerekenler olmadığının altını çizmek için. Görüntülerin gerçeklik olmadığını belirtmek için.”(s. 19)
Bir gereklilik ve beklenti olarak filozofun rolünden söz ediliyor. Ancak pratikte durum nedir? Özellikle ülkemizde filozoflar, felsefeciler, insanımıza sunulan görüntüler imparatorluğunun arka planını gözler ve bilinçler önüne serebiliyorlar mı, felsefenin sesi görüntüler-imajlar selinin içinde kendini duyurabiliyor mu? Felsefenin sorularına, sorgulayıcılığına her zaman olduğu gibi, içinde yaşadığımız çağın tarihsel koşullarından dolayı da ihtiyacımız olduğu söylenebilir. Soru sormanın yaşamı duyumsamakla bağıntılı olduğuna işaret eden Güzel’e göre, “Felsefi bir soru(n), tanımı gereği, herkesin, her kuşağın bir gün mutlaka karşılaşacağı bir soru(n)dur. Bu tür sorular sorarak, başka birçok konuda yanıt bulabiliriz. Soru sorarak yaşadığımızı ancak duyumsayabiliriz.(..) ‘Yaşamın anlamı’ felsefenin temel konusu sayılan sorulardan, sorunlardan biridir.(…) Soru sormak ille onları yanıtlamak anlamına da gelmez.”(s. 20)
Felsefenin dinle hesaplaşmasının zorunlu olduğunu belirten Güzel, özellikle Voltaire’in günümüz için de geçerlilik taşıdığını söylediği düşüncelerini irdeler ve bu filozofun bir aydın olarak tarihsel bir kişilik olarak değerini ifade eder. Bilindiği gibi Voltaire’in şu sözü çok ünlüdür: “Fikirlerinizi paylaşmasam bile, onları savunmanız için mücadele edeceğim.” Güzel’in sözleriyle, “Bu sözleri bilmeyen artık yok. Ama uygulayan? Voltaire kendi döneminde Katoliklerce ezilen ve horlanan Protestanları ‘tutarak’ sözüne sadık kaldı.”(s. 44)
Voltaire’in düşünceleri ve kimliğinin düşünce tarihindeki izlerini irdeleyen Güzel, aydınlanma felsefesinden yana bir tutum takınsa da, kadın konusunda aydınlanma dönemi filozoflarının suskunluğunu eleştirir. Güzel’e göre, “İstisnaları saymazsak dönemin düşünürleri, filozofları kadınların konumunu, durumunu ve mücadelesini gör(e)mezler. ‘Erkekçi’dirler çünkü. Onlar insan/adam dediklerinde sadece ‘erkeği’ görürler/gösterirler.”(s. 41)
Din savaşlarının günümüzde de bitmediğini, farklı biçimlerde devam ettiğini vurgulayan Güzel, bu nedenle akıl ve aydınlanmaya ve aydınlanmacı geleneği sürdüren filozoflara ihtiyaç olduğunu söyler.(s. 51) Ancak günümüzde aklın post-modern filozoflarca sorgulandığını hatırlatan Güzel, post-modernliğin modern dönemi izleyen bir aşama olduğu düşüncesini reddeder. “Post-modernliğin ille bir aşama biçiminde yansıtılmak istendiğini de görüyoruz. Modernlikten, akılcılıktan sonra ille bütün toplumlar, güzel sanatlar post-modern bir ‘aşamaları’ geçmek zorundalarmış havası veriliyor. Böyle bir şey yok. Olması da gerekmiyor. Post-modernlik bir ‘aşama’ değildir.”(s. 109)
Post-modernlerin akla yönelik eleştirilerinde haklı yönler olsa da akıldan tümüyle vazgeçilmesini kabul edilemez bulan Güzel, bütün kusur ve hataların akla yüklenmesini soru konusu yapar, bütün kötülüklerin akıldan kaynaklandığı iddiasını sorgular. “Her durum ve her zamanda aklı ve aklın ortaya çıkardıklarını savunacak değilim. Ancak kimi kötülükler akıldan kaynaklandı diye aklın her yer, her zaman ve herkeste ‘suçlu’ konumuna sokulmasını da doğru bulamıyorum, bulmuyorum.”(s. 110) Onun bu yöndeki eleştirileri akılla vedalaşmaya değil onu yenilemeye ve geliştirmeye yöneliktir. Bu bağlamda eleştirel-akılcı düşüncenin her türlü dogmatizme ve bağnazlığa karşı yol gösterici ve sağlam bir dayanak olduğu da söylenebilir.
Dünyadaki kötülüklerin akıldan çok, dinler, hurafeler ve bağnazlıklardan kaynaklandığını vurgulayan Güzel, milliyetçiliğin bugün önemli bir sorun olduğunu ve milliyetçilikle Marksizm arasında bir mücadele yaşandığını belirtir. “Bu mücadelede milliyetçilik ile yurtseverlik arasında bir ayrım yapmak zorunludur. Yurtseverliği ‘kendinden olanları, yurttaşlarını sevmek’ biçiminde tanımlayabiliriz. Yurtseverlik, yurdunu, vatanını sevmektir.(…) Milliyetçilik ise ‘diğerinden’, ‘ötekinden’ nefret etmek biçiminde ortaya çıkar. Kaçınılmaz olarak. Kendi milletini, ulusunu yüceltirken, diğerleriyle araya aşılamayacak duvarlar örer, örüyor. Burada nefret vardır. Bu son derece tehlikelidir. Ve akıl almaz dramlara yol açan da budur işte.”(s. 111-112)
Yurtseverliğin körükörüne itaati değil, sevgiyle birlikte eleştiriyi de içerdiğini belirten Güzel’e göre, “yurtseverlikte ülke/vatan/yurt yöneticilerini eleştirmek de vardır. Bilhassa bu son unsur vardır. Yöneticiler, en üsttekinden en alttakine, eleştiriden mahrum bırakılmamalıdır. Aksi halde otoriter, diktatoryal yönelişler belirir.”(s. 112) Yurttaşların bir sorumluluğu olarak ortaya çıkan eleştiri, bir bakıma milliyetçiliğin yol açabileceği çeşitli tehlikeleri ve olumsuzlukları önlemeye ve tartışmaya da zemin hazırlar. Tarihte yaşanmış ve yaşanabilecek dramların ortaya çıkmasında rol oynayan kimi “farklar”/sınırlar söz konusudur. Güzel’in sözleriyle, “Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki farkla, milliyetçilikle yurtseverlik arasındaki sınır iplik kalınlığındadır. Kırılcıldır. Dikkat ister.”(s. 112)
Söz konusu insani ve toplumsal kırılganlıklara karşı, aklın sesiyle konuşan felsefeye kulak vermeye ihtiyacımız yok mudur? Birlikte yaşama olanaklarının gerçeğe dönüştürülmesinde, ortak değer ve kavramların belirginleştirilmesinde, tarihsel ve kültürel farklılıklar kadar ortaklıklar ve yakınlıkların birlikte düşünülmesinde ve her şeyden önemlisi insanlara ve yurttaşlara yönelik ayrımcılıkların tartışılmasında ve aşılmasında felsefi düşüncenin gündemdeki yerini almasının zamanı gelmedi mi? Güzel’in Felsefe Üzerine kitabındaki yazılar, eleştirel ve çözümleyici tavrı, açık, akıcı ve anlaşılır diliyle, bu ve benzeri sorulara cevap arayışımızda bize önemli ipuçları sunmaktadır.
……
M. Şehmus Güzel, Felsefe Üzerine, ekitap.ayorum.com, s.134.
http://ekitap.ayorum.com/sehmus-felsefe_u2.html
http://ekitap.ayorum.com/pdfs/felsefe_u2.pdf