Tarihe yakın ilgisi olmayanların muhtemelen isimlerini pek duymadığı kavimlerin gelip geçtiği topraklardır Karadeniz kıyıları…
Milattan önce 3000 ile 2000 yılları arasında Has ve Guti halkları, Kafkasya‘dan gelen Mosklar Tibarenler, Marlar ve MÖ. 675 yıllarından itibaren de Kimmerler yerleşmiş buralara…
Öncesinde bölgede otokton~yerli halk topluluklar olup olmadığı konusunda bilgi fazla değil.
Az sayıda kaynakta gördüğümüz gibi dağınık yaşayan hatta yöneticileri bile olmayan, yarı denizci, biraz da hayvancılık ve bahçecilikle geçinen insan topluluklarından bahis geçiyor. Trabzon, Sinop, Samsun, Giresun, Ordu ve Tirebolu MÖ altı yüzlerin ikinci yarısında ticaret kolonileri olarak kurulmuşlar…
Hep söylenegeldiği gibi, bir mutfağın alışkanlıklarını ve damak tadını temelde belirleyen doğa, nihayetinde coğrafi konumdur.
Karadeniz’de, denize paralel giden yüksek dağlar yüzünden coğrafyasının geniş düzlükleri olmayınca, hasılı geniş çaplı tarıma yer bırakmayan dik yamaçlarda buralara yerleşen kavimler çok zorlu yaşam şartları altında öyle böyle bugüne kadar varlıklarını sürdürmüşler.
Karadeniz, gümrah yeşillikleri, ormanları, çağlayanları, şarıl şurul akan temiz suları, insanlarına yaz aylarında nefes aldıran yüksek yaylaları ve yaban hayatıyla ülkemizin yakın zamana dek bâkir kalmış bölgesidir.
Zorlu şartlar, onlarla başa çıkmayı becermek, burada yaşam şansı tanır insanlarına ve bu da sürekli çalışmak ve hep hazırlıklı olmak anlamına gelir.
Bölgenin en canlı kenti Trabzon‘la ilgili bir arkadaşımın enteresan hikâyesi var, şimdi bunu yazıp paylaşmak istedim.
Yahudi bir ailede doğmuş iki kız kardeş, maddi sıkıntılar yüzünden Trabzonlu bir aileye evlatlık verilmiş.
Burada bir duralım, bir şey söyleyeceğim: Bir galat-ı meşhur var, sanılıyor ki Yahudi olunca cukka sağlamdır; oysa pek çok kez cep delik cepken deliktir.
Yahudinin de yoksulu olur, onlar insan değil mi; olmaz mı hiç!
Yoksulluk bizden, herkesten uzak olsun!
Evlatlık verilen kızların bilmedikleri bir kız kardeşleri daha var, bu üçüncü kız İstanbul’da Beşiktaş’ta yaşıyor, başka aileye verilmiş… Bundan habersizler, birbirlerini tanımıyorlar.
Hayat tesadüflere gebe; Yahudi olan bir başka ailede bir gün bir şekilde bir araya geliyorlar kardeşler ve birbirlerini tanımıyorlar, çünkü çok küçükken ayrılmışlar…
Sonra sohbetleri devam ederken anlaşılıyor ki bu kızlar birbirleriyle kardeştir.
Trabzon’dan gelen kardeşler tamamıyla tesettürlü ve kapalıdır, diğer kız İstanbul’un modasında, havasında…
Nasıl oluyorsa birden öteki kız kardeşleriyle Ladino konuşmaya başlıyorlar.
Ladino, yani İspanyolca…
O kadar şaşılacak bir olay ki, küçüklükte öğrendikleri İspanyolcayı unutmamışlar ve tekrar bir araya gelince ana dile dönmüşler birden.
Bu arada kızlardan biri çok güzel yemek yapmayı biliyormuş, ötekisi yamaklığını yapıveriyor ve hemencecik orada Karadeniz yemeklerini döktürüvermişler.
Bizler sonradan tanıştık bu kızlarla ve bu yemeklerden bize de bir gün tattırmışlardı…
Gerçekten o mısır ekmeği, o mıhlama, sonra kara lahana dolması inanılmaz lezzetteydi.
Hayat, ne kadar ilginç, ne kadar sürprizlerle dolu…
Bu kız kardeşler, eskilerde kalmış açığı sanki hızla kapatmak için şimdi devamlı bir aradalar ve buluştukları zaman dosdoğru, hiç bekletmeden Ladino konuşuyorlar; kim bilir, galiba mutfağa gidip tencereyi de harlı ocağa vuruyorlar!
Ladino bir yana, biz şimdi bu Trabzon’a konmuş ve sonra bir araya gelmiş kız kardeşlerin iştah uyandıran yemek tariflerine bir bakalım.
Haydi gelin biz de karalahana dolması ile mısır ekmeği yapalım.
Hem kolay hem lezzetli ve herkesin mutfağına yakışır…
Karalahana Dolması
2 demet (Yaklaşık 1 kilo) kara lahana
İçi için;
- 1,5 su bardağı pirinç
- 1 yemek kaşığı kuru nane
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 çay bardağı sıvı yağ
- 1 tatlı kaşığı karabiber
- 1 tatlı kaşığı kırmızı biber
- 4 orta boy kuru soğan
Hazırlanışı:
İlk olarak tencerenin yarısını suyla doldurup kaynatıyoruz. Kaynayan suya bir miktar tuz ilave edip yıkayıp temizlediğimiz lahanaları ekliyoruz. Fakat kaynayan suya koyduğumuz lahanalarımızı hemen alt üst etmeliyiz. Daha sonra suyunu süzdüğümüz lahanaları bir köşeye alıp içimizi hazırlıyoruz.
Sarmamızın içi için yağımızı tencereye ilave ediyoruz. Sonra soğanı ilave edip pembeleşinceye kadar kavuruyoruz. Pirinci de ilave edip karıştırıyoruz. Daha sonra nane ve karabiberi, kırmızı biberi de ilave edip altını kapatıp biraz dinlendiriyoruz. Hazırladığımız iç biraz soğuduğunda sapları alınmış yapraklarımızı bir güzel sarıyoruz.
Sarma işlemi bittikten sonra tencerenin en altına saplarımızı koyuyoruz. Daha sonra sarmalarımızı düzgün bir biçimde diziyoruz. Üstüne çıkacak şekilde kaynamış su ekleyip tabakla hafif bastırıyoruz ve tencerenin kapağını kapatıp pişmeye bırakıyoruz. Yoğurtlu servis yapabilirsiniz.
Domates ve biber salçası bir sos hazırlayıp, bir kapta pişiriyoruz. Dolmalar piştikten sonra üstüne gezdiriyoruz
Mısır Ekmeği
Malzemeler:
- 3 su bardağı mısır unu
- 2 yemek kaşığı un
- 3 yemek kaşığı yoğurt
- 1 paket kabartma tozu
- 1,5 su bardağı su
- 1/2 tatlı kaşığı tuz
Hazırlanışı:
Mısır ekmeği için su hariç bütün malzemeleri karıştırın. Ardından azar azar su ekleyin. Fırın tepsinizi iyice yağlayın. Harcı içine alın. Mısır ekmeğini 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 40 dakika kadar pişirin. Çıkarıp oda sıcaklığında soğuttuktan sonra servis edin.