Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde yaşayan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin hayat hikâyeleri belgesel oldu. Yönetmenliğini gazeteci Altan Sancar ve Serhat Temel’in yaptığı ‘Saklı Haç’ adlı belgeselin kameramanı ise gazeteci Sertaç Kayar.
1915 ve sonrasında ilçede ve çevresinde yaşayan Ermenilerin akıbetini, özellikle de ilçede yaşayan Müslümanlaştırılmış Ermenilerin kimlik bunalımını, 1915 sonrası travmalarını ve kendilerinden sonraki kuşaklara aktardıkları hikâyeleri beyazperdeye taşıyacak olan ‘Saklı Haç’ı, filmin yapımcılığını da üstlenen Altan Sancar’la konuştuk.
Eğilli Müslümanlaştırılmış Ermenilerle yolunuz nasıl kesişti?
Anlatılan, aslında bizim de hikâyemiz. Ailemin her iki tarafında da Müslümanlaştırılmış Ermeniler bulunuyor, bu anlatılarla büyüdük. Çocukken Eğil’in sokaklarında arkadaşlarımızla gezerken, futbol oynarken, hayvancılık yaparken bizlere “Ermeni” dendiğini duyardık. Yaş ilerleyip de dünyaya dair bir şeyler öğrenmeye başladığımızda önce Ermeni ulusunu tanıdık, ardından kültürel ve dinsel motifleri öğrendik. Fakat çocukken bizlere neden “Ermeni” dendiğini anlayamadım, zira bizlerde Ermeni ulusal kültürüne dair emareleri göremiyordum, dilde Ermenice kelimeler vardı ama bu yeterli değildi. O tarihlerde Müslümanlaştırılmış Ermenilere ilişkin bilgi gerçekten kısıtlıydı. Yaşımız ilerledikçe ve konuya ilişkin okumalar yaptıkça, aile büyüklerimizle konuştukça, Müslümanlaştırılmış Ermeniler tabusuyla tanıştım.
Bu konuda bir belgesel yapma fikri nasıl doğdu?
Aile içinde hikâyeler anlatılırken cep telefonu kamerasıyla kayıt altına almaya başlamıştım. Bu anlatılar biriktikçe “Bunları yıllar sonrasına ulaştırmak, sorumluluğumuz” dedik. Böylece belgesel fikri filiz verdi. Elbette bu bir sorumluluk, çünkü bu ülkede 1915 en büyük tabulardan biri ve ben inanıyorum ki her şey 1915’te başladı. Sırrı Süreyya Önder’in anlattığı o meşhur hikâyedeki gibi, bu topraklarda her şey Ermenilere ve Süryanilere yönelik soykırımla başladı. Buna soykırım demeye çekiniyor çoğunluğumuz, lakin sorunun adını doğru koymazsak yüzleşme mümkün olmayacak.
Türkiye’de demokrasinin yeşermesine katkı sunmak için yüzümüzü geçmişe çevirmeye ihtiyacımız var. Bizler bu yüzleşmeyi geciktirdikçe Hrant Dink’in her fırsatta anlattıklarını anlamamış olacağız. Yüzleşme geçmişi silmekle değil, onu kabullenmek ve onunla yüzleşmekle olur. Bizim de tek amacımız bu yüzleşmeye katkı sunmak ve tabii ki 1915’e dair bir özeleştiri geliştirmek. Tüm bu düşüncelerle belgesel için yola çıktık.
Müslümanlaştırılmış Ermeniler genelde kimliklerini ifade etmekten çekinir. Bu insanları konuşmaya nasıl ikna ettiniz?
Türkiye’de Müslümanlaştırılmış Ermeniler konusu kabullenme aşamasına gelmese de konuşulma aşamasına geldi, ancak bu neredeyse yüz yıl sürdü. Hâlâ kabullenme aşamasını bekliyoruz, çünkü o aşama aynı zamanda 1915’le yüzleşme aşaması olacak. Sanki bu topraklarda yüzyıllarca kendi diniyle yaşayan Ermeniler bir sabah aniden Müslüman olmaya karar vermiş gibi bir algı var ki bu tam da yüzleşme probleminden kaynaklanıyor. Bizler açısından en büyük avantaj ise ‘içeriden’ olmaktı. İçeriden olduğunuzda kapılar biraz daha kolay açılıyor, diller daha kolay çözülüyor. Fakat bu yetmiyordu, bu defa konuşulanları kamera karşısında anlattırmak gerekiyordu. Tam da bu aşamada, insanların kayda girmeden önce kurdukları cümleler, kayda girdiğimizde değişmeye başladı. Bu noktada kaydı kesmedik ve belgeseli biraz da sohbet havasına sokarak, görüştüğümüz kişilerin rahatlamalarını sağladık. Belgesel yayınlandığında herkes görecek ki anlatıcılar adeta sohbet havasında konuşuyor, çünkü o hikâyeleri söküp almanın başka yolu yoktu. Belirtmem gerekir ki, kimi kapılar yüzümüze kapandı, “Alakamız yok” diyen de oldu, “Geçti gitti” diyen de. 1915 geçti ama korku hâlâ hâkimiyetini sürdürüyor. Kısacası, insanları konuşmaya ikna etmek için ailelerinden birileriyle görüşmeler yaptık, bu görüşmeleri sohbet havasında sürdürdük ve en önemlisi “Başınıza bir şey gelmeyecek” telkinlerinde bulunmak zorunda kaldık.
Diyarbakır son yıllarda abluka altında. Bu koşullarda, Müslümanlaştırılmış Ermenilerle ilgili çalışma yaparken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Belgesel çalışması gizlilik içinde ilerledi desek yeridir. Bize “Neden çalışma aşamasında duyuru yapmadınız?” diye soruluyor. Bunu kendi aramızda tartıştık ve duyurmamız halinde engellere maruz kalırız diyerek, çalışmanın çekim aşamasını sessiz sedasız hallettik. Çekim için aracılar kullandık, telefonla görüştük, çekimlerin çoğunu kapalı alanlarda ya da kimselerin olmadığı açık alanlarda yaptık. En büyük korkumuz engellenmek ve görüntülere el konmasıydı. Ancak kulaktan kulağa yayıldı elbette çekim konusu, ve birkaç defa kontrol noktalarında durdurulduk, bekletildik. Kameraları neden taşıdığımız soruldu, basın kartlarıyla ikna edebildik. Çekimleri bu baskı altında tamamladık ama bir de dış çekimler yapmamız gerekiyordu. Eğil’i izleyiciye anlatmak için drone çekimi yapmak istedik, mümkün olmadı. Belgesel yayınlandığında göreceğiniz drone çekimlerini ise, isminin açıklanmasını bu aşamada istemeyen bir arkadaşımız bizlere ulaştırdı.
Biz bu toprakların yüzleşilmesi gereken tarihine ışık tutamaya çabalayan bir çalışma yapmak istiyorduk ve tüm gözleri ensemizde hissettik. Görüntüleri her çekim akşamı üç-dört kopya haline getiriyorduk. Tek derdimiz, olur da birimizdeki görüntülere el konursa, devamlılık için diğer kopyaların saklanmasını sağlamaktı.
Belgeselin tamamlanması için bir destek kampanyası başlattınız…
Belgeseli engellenmeden bitirmek için bir gizlilik uyguladığımızı belirtmiştim. Masrafları karşılamak için küçük şahsi birikimlerimizi kullandık, ancak iş masa başı teknik çalışmalara geldiğinde masraflar boyumuzu aştı. Bizler de bir internet sitesi üzerinden destek çağrısı yaptık, çünkü artık görüntüler yedeklenmiş ve çekimler bitmişti. Duyurumuzu yaptık; önce hakaretler geldi, ardından destekler. Masrafların bir kısmını karşılayacak desteği de bulduk birkaç gün önce. Sizlerin aracılığıyla, bu desteği bizlerden esirgemeyen herkese teşekkür ederim.
Destek konusuna değinmişken şunu da belirtmek isterim: Maddi olarak destek olamayan, ama bizlere bilgi sağlamak için mesaj atan onlarca insan oldu. Bu durum önümüze Müslümanlaştırılmış Ermeniler konusunda daha fazla çalışma hedefini koydu. Bize mesajla ulaşanların çoğunun iletişim bilgilerini aldık. Bir amacımız var; 1915’i daha geniş perspektifle anlatacak bir çalışmanın görüşmelerine başlıyoruz. Bu noktada her türlü bilgi, belge, ekipman ve ortak çalışma desteğine açık olduğumuzu, Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen tüm kurumlar ve kesimlerin bilmesini isteriz.
İzleyiciler belgesele nereden ve nasıl ulaşabilecekler?
Belgeselin montaj aşaması ilerliyor, teknik çalışmalar sona erdiğinde belgeseli kimi festivallere yollamak ve bu yolla görünür kılmak istiyoruz. Festivallerin çoğunda geçerli olan ‘yayınlanmamış olma’ kuralı nedeniyle, izleyiciyle buluşması biraz gecikmeli olacaktır. Ancak festival aşaması biter bitmez, İngilizce, Ermenice ve kimi bölümlerde Türkçe altyazıyla herkesin ulaşabilmesi için internette yayınlanacak. Bizler bir tarihi anlatmak ve görünür kılmak istiyoruz, bu nedenle izleyiciyi çok bekletmeden, belgeselin her yerden izlenmesini sağlayacağız. Başta Eğil, Diyarbakır, İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok yerde gösterimler düzenleyeceğiz. Aynı zamanda bazı Avrupa ülkelerinden bizimle iletişime geçip, oralarda da gösterim ve söyleşiler yapılmasını isteyenler de oldu, bunu da sağlayabilmeyi istiyoruz. Bu yüzleşme çalışmasına herkes en rahat biçimde ulaşacak.
Kaynak: Agos.com.tr