Günümüzde yaklaşık bir milyar abone dijital platformlardan görsel hizmet satın alıyor. Dünya nüfusu göz önüne alındığında dijital platformların hiç de küçümsenemeyecek sayıda bir insan topluluğunu doğrudan etkilediğini söylemek, düşünmek abartı olmaz.
Öncelikle düşünsel olarak içerik üretiminde arzın talebi yarattığına inananlardan olduğumun altını çizmek isterim.
Dünya üzerinde en büyük aboneye sahip Netflix’in doksanlı yılların ikinci yarısında DVD kiralama iş modeli ile başladığı bu süreç, ilerleyen yıllarda özellikle pandeminin de etkisi ile hayatımıza irili ufakılı bir çok dijital yayın platformunun girmesi ile çeşitlendi ve internetin sağladığı fırsatlarla yaygınlaştı.
Kuşkusuz dijital platformların içerik üreticilerine geleneksek medya araçlarının ilgilenmediği ve yer vermediği daha farklı çeşitlilikle üretim özgürlüğü sağladığı, bu nedenle de farklı kültür ve perspektiften hikâyelerin geniş kitlelere ulaştığını, bu hikâyeler yoluyla da izleyicinin farklı deneyimler yaşadığını söylemek mümkündür ve bu, bardağın dolu tarafıdır.
Bu çerçeveden platformların yayınları ile abonelerine neler kazandırdığının ana başlıklarını şu şekilde özetleyebiliriz:
Geniş kitlelerin farklı aygıtlarla (Akıllı TV, mobil, PC, set top box, vb.) erişimiyle farklı dil ve kökenden gelen hikâyelerin yaygınlığı, izleyicilerin içerikler üzerinde bireysel interaktif özellikler yoluyla hikâyenin ilerlemesine ve hatta sonuna müdahale ederek kişisel farklı deneyimleri yaşamalarına sınırlı da olsa olanak vermesi, geleneksel medya araçlarından farklı olarak “özgürce” içerik üretimlerinin desteklenmesi, platformların kullandığı gelişmiş algoritmalar ile izleyici davranışları üzerinde “içerik iyileştirmeye” yönelik anlık geri bildirimlerinin yapay zekâ ile izleyici verilerinin analiz edilerek bir izleyici evreninin çıkarılması; bu yayınların kazanımları arasındadır.
Platformların yayınladıkları izleme sayılarını incelediğimizde son yılllarda ciddi oranda artışlarla distopik unsurların yer aldığı hikâyelerin diğer kurgu türlerine göre daha fazla izlendiğini görebiliyoruz. Doğal olarak dünya çapında en yüksek sayıda abonesi olan Netfilx’i baz almak durumundayız.
İlk sırada yayınlandığı ilk yirmi sekiz günde 1.65 milyar saat izlenme ile Güney Kore yapımı Squid Game dizisi var. Bu dizinin reality show versiyonu, evet yanlış duymadınız reality show versiyonu “ reality show tarihinin en tehlikeli, en fazla yarışmacı katılımı ve en yüksek para ödülü” sloganları ile pazarlanarak yayınlandı. 456 yarışmacının katıldığı diziden evrilen yarışma 6 Aralık ta final yaparak kazanana da 4.56 Milyon USD ödülünü verdi. İkinci sezonunda yarışması sayısının artışı bekleniyormuş! Bu fenomen diziyi 1 milyar saat üzerinde izlenme ile içinde distopyanın önemli bir yer tutuğu Stranger Things dizisi, hemen arkasından da genç kuşak izleyici üzerinde Gotik Kültürün yeni bir beğeni anlayışını farketmeye ve oluşturmaya yönelik unsurlar barındıran Wednesday dizisi takip ediyor. Bu yazının yazıldığı dönem Netflix’de yayında olan ve yine distopik unsur barındıran hikâyesiyle Leave the World Behind filmi izlenme sayıları ile hızla yükseliyor.
Apple TV’nin çok izlenen distopik projeleri Silo ve See gibi dizilerle örnekleri çoğaltmak mümkün. Sonuç olarak bu tür hikâyelerin izlenme sayıları çok yüksek ve aynı zamanda bir fan kültürünü de oluşturmuş durumdalar.
Distopik hikayelerin edebiyatta ve sinemada yaygın şekilde kullanımı bir anlamda izleyici/okuyucu üzerinde düşündürücü, uyarıcı, sorgulayıcı, tehlikelere dikkat çekerek korkutucu etkilerinin olduğu yadsınamaz. Öte yandan artan sayıda ve çok yüksek yaygınlıkla bu tarz hikâyelere maruz kalınması durumunda toplumsal kanıksama, bir nevi kabul etme, duruma alışma etkisinin olabileceğinin de düşünülmesi, göz önüne alınması gerekmez mi?
Distopik ve ütopik hikâyelerin toplumsal değişim ve dönüşüme yaptığı/yapacağı katkıların önümüzde yadsınamaz bir gerçek olduğunu söyleyerek dijital platformların nereye evrileceği konusunda trendlere baktığımda gördüklerimin en önemlilerini aşağıda sıralayabilirim.
- Dünyanın farklı ülkelerinde bulunan insanların birlikte bir diziyi ya da filmi aynı anda izleyebildikleri sosyal izleme deneyimleri.
- Veri analitiği ve yapay zekânın yardımıyla izleyicinin platformlarda daha fazla vakit geçirmesi ve bağımlılığını artırmaya yönelik çoklu abonelik paketleri.. ( Diğer deyişle Netflix ve Amazon’un ya da başka platformların belirli içerik kategorilerinde işbirliği geliştirerek ortak abonelik paketleri sunması gibi)
- Yapay zekâ ile içerik üretiminin optimize edilmesi. Yapan zekâ algoritmalarının otomatik metin, ses, görüntü oluşturma, kurgulama yeteneklerine paralel günümüzdeki örneklerin çok ötesinde bambaşka bir içerik dünyasına geçiş.
- Reklamlı veya reklamsız abonelik paketleri çerçevesinde daha yüksek sayıda aboneye ulaşmak isteyen reklamlı platformların bedelsiz abonelik hizmeti sunması.
Günümüzde platformların yapay zekâ algoritmaları izlenme verilerini analiz etmesi sonucu “sonu ciddi yaralanmalarla bitecek bir yeraltı dövüş arenasının ya da eski dönem gladyatör arenalarının günümüze uyarlanmış halinin – hatta içinde ölümler için avatarların kullanılacağı – reality show konseptinde yayınlanması fikrini ortaya atan içerik planlayıcılarının önerilerine karşı, karar vericilerinin böyle bir projeyi gerçekleştirmesinin önünde “ bireysel/kurumsal etik bakış açısı “dışında bir engel var mı?
Cevap: Hayır yok!
Hayır cevabı üzerine bugün hayatımızda çok önemli bir alan işgal eden dijital platformların izleyici alışkanlıklarını yapay zekâyı da kullanarak manüple etme/yönlendirmelerinin önünde “bireysel etik kaygılar” dışında hiç bir engelin olmadığını, rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki o halde, global şirketlerin ve yapay zekânın tasarladığı bir gelecek mümkün diyebilir miyiz? Bana göre, elbette mümkün.
Üretici mühendislerinin sadece bireysel etik kaygılarına bırakılamayacak kadar önemli ya da kullanıcı şirketlerin kötü amaçlı kullanımın önüne geçmek için yapay zekâ alanında bazı kurumlar ve enstitüler yapay zekâ etiği, adilliği, toplumsal eşitsizlik yaratma potansiyeli, veri güvenliği gibi konularda “kısıtlayıcı, önlem alıcı, etik değerler¨ üzerinde çalışarak standartlar oluşturmaya çalışıyor. İki önemli Enstitü de yıllık raporlar hazırlayarak bu alandaki ilerlemeleri hem duyuruyor hem de endişe verici gelişmelere raporlarında yer veriyor. Tüm bunların yanısıra bu alanda yapılan çalışmalar tamamlanmış değil ve henüz gelişmiş ülkeler bazında bile “standartlar” yasal bir çerçeveye de oturtulacak kadar yol alamadı. Meraklısı için yazının sonunda ilgili linklerden bazılarını bırakacağım.
Konuyu yapay zekâ ve dijital platformların evrileceği yer özelinde iki ayrı başlıkta irdelediğimizde ¨Yapay zeka üretimi/kullanımı¨ için standartlar oluşturmaya çalışılan ve raporlanan kısıtlayıcı konu başlıklarının ne yazık ki dijital platformlar için geçerli olmadığını söyleyebiliriz.
Karmaşık yapay zekâ algoritmaları dijital platformlar tarafından artık yoğun şekilde kullanılıyor. Ücretsiz-serbest yayınlar için ülkeden ülkeye değişse de yasal düzenlemeler ve bu yayınları denetleyen özerk kurumlar da mevcut.
Su, gıda ve enerji kaynaklarındaki olası kıtlığın doğal olarak meydana getireceği toplumsal rekabet, bunların doğal sonuçları olacak göçler ve savaşlar, topluluklar arasındaki uçurumu çok büyük oranda açacaktır. Üstüne baş döndürücü hızla ilerleyen başta yapay zekâ olmak üzere diğer teknolojilerin kötü ve denetimsiz kullanılanımı tehlikesi/olasılığının korkutucu şekilde gündemde olması, başta insan hakları ihlalleri olmak üzere rejimlerin otoriterleşmesi –ki günümüzdeki bu yazdıklarımın ipuçları var ve günden güne büyüdüklerini görmezden gelemeyiz- distopik hikâyelerde gördüğümüz evrenleri gelecekte oluşturabilirler mi?
Kimbilir The Hunger Games film serisi gibi distopik bir dünya çok da uzun olmayan bir gelecekte mümkün olabilir mi? Toplumsal reflekslerimizin ısrarla manüple edilmeye devam edilmesi halinde neden olmasın. Serinin ilk filmini izlediğimizde iyi bir teknoloji takipçisi olan eşim “Yaz bir kenara Dünya ileri de bu film gibi olacak¨ dediğinde abartılı bulmuş ve üzerinde epeyce tartışmıştık.
Eleştirilere karşı bizim abonelerimiz para vererek istedikleri içerikleri izleyebilirler bize kimse karışamaz biz özgür yayıncılarız, istediğimiz içerikleri yayınlarız, beğenen izler beğenmeyen izlemez, beğenmeyen abonelikten çıkar gibi sığ bir savunmaya karşı, yapay zekâ etiği ve kullanım standartları çalışmalarından ilham alarak dijital yayıncılık standartlarının platformlar için de oluşturulması gerektiğini savunmaktayım. Çünkü inanılmaz boyutta toplumsal etkileri olabilecek yayınların sadece bireylerin ve kurumların etik anlayış ve bakışlarına bırakılamayacak kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Son söz olarak, distopyanın egemenlerin iktidarı tarafından gelecek üzerinde tahakküm kurmanın aracı ve egemenlerin ütopyası olduğunun altını çizerek kendimize ve çevremize ¨Karınca mı yoksa ağustos böceği mi olmak isterdin(iz)?¨ sorusunu sormamızı öneriyorum.
Bu soruya verdiğiniz/vereceğiniz cevaplar ışığında yazı başlığına siz/sizler karar veriniz.
Meraklısı için linkler burada;
A European approach to artificial intelligence
OECD iLibrary “artificial intelligence” arama sonuçları
Artificial Intelligence Standards Committee