Hacivat ve Karagöz’ün (Şeyh) Küşteri Meydanına adım attıklarında tekrarladıkları bir nakarattır bu:
“Yâr bana bir eğlence medet!”
Bunu söyleyen canı sıkılmış, curcuna arayan Hacivat’tır.
Hacivat deyince bir durup, “beş dakka” düşünmelidir; İngilizin dandy’si olsa bu kadar olur ki, aynı zamanda snob~züppe~elit ve dahası mâlumatfuruştur.
Karagöz halk adamı; vasat bile değil, sıradan bir cahil…
Karagöz bir kere çağrılmıştır, kalkar Küşteri Meydanına teşrif eder; eder etmesine de tokadı Hacivat’ın ensesine patlatır.
Usul ve meşrebi bu kadarcıktır.
Karagöz perdesi de başlar böylece…
Aslına bakarsanız, Karagöz, Orta Oyunu ve Tulûat Tiyatrosunun perdeye taşınmasıdır.
Velakin yazımızda; Cevdet Kudret’in Karagöz derlemesinden veya Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine intikal etmiş sanatıyla Karagöz’ün ünlü oynatıcısı Hayalî Küçük Ali’den söz edecek değiliz.
İtalyan Rönesansının ünlü tiyatro geleneği Comeddia dell’arte sanatını alaturkaya dahil eden göz alıcı, allı pullu bir oyundan söz edeceğiz.
“İki Efendinin Uşağı~Alaturka” başlıklı oyun, İstanbul sahnelerinden CAS’da, açılımıyla yazarsak Cihangir Atölye Sahnesi’nde müzikli güldürü olarak, üstelik on sekizinci yüzyılın İtalyan komedi yazarı Carlo Goldoni’nin kaleminden çıkma eserin aslını İstanbul ve öteki kentlerdeki farklı sahnelerin sergilemesine rağmen, bir başka çeşniyle seyircisiyle buluşmaktadır.
Prömiyeri 18 Mart 2022’de yapılmış olan “İki Efendinin Uşağı-Alaturka” başlıklı oyun, neredeyse, üçüncü yılına perde açıyor; seyircisini eğlendiriyor, oyuncuları da birbirlerini sahnede izleyip bir güzel eğleniyor.
Bugüne kadar 32 kez temsil edildi, yurt dışı ve ülke içinde pek çok turneye çıktı, 25. Sadri Alışık Tiyatro Ödüllerinde iki dalda adaylık kazandı, şimdiye kadar 5 binden fazla seyircisi oldu; daha ne olsun!
Dokuz oyuncudan oluşan ekibin tek perdeyle 85 dakika süren curcunasına, oda tiyatrosunun 60 kişilik oturma alanını dolduran seyircisi hemen kendini kaptırır.
Tiyatro sıradan eğlence yeri değildir, lakin biraz da öyledir…
Batıda Karnaval Tiyatrosu olarak adlandırılan türün, bir Osmanlı geleneği olan Orta Oyunuyla buluşturularak yeniden sahnelendiği bu çeşitlemesi (versiyonu) İtalyan tiyatro yazarı Carlo Goldoni tarafından yazılan orijinaline dayanır.
Il servitore di due padroni başlıklı Goldoni oyunu, 1746’da Venedik’te ilk kez sahneye çıktığı San Samuele Tiyatrosu’ndan sonra neredeyse üç yüz yıldır gezip tozmadık dünya sahnesi bırakmadığı gibi sinemadan operaya değin çeşitli uyarlamalarıyla afişlerden hiç inmedi.
Komedi, basitçe karışıklıklardan, tesadüfi buluşmalardan ve zıtlıkların bir araya gelmesinden doğar.
İtalya’da eponim olarak adlandırırsak Rönesansa eşlik eden Commedia dell’arte tarzının klişe karakterlerini hemen her oyunda farklı temalara yerleşmiş olarak görürüz.
Alın işte size Pantalone karakteri, perdenin ardından belirdi bile; o olmadan bu oyun oynanamaz. Yaşlı, tilki gibi kurnaz, şeytanî-diabolik, hatta kötücül bir karakterdir, oyunun anti-kahramanı olur. Pantalone, arkadaşı veya hasmı Dottore olmaksızın sahnede dört döner, kendisine atışacağı, sataşacağı birisini arar; Dottore’siz yapamaz.
Dottore bilgiçlik taslayan biridir. Commedia dell’arte eserlerinin vaz geçilmez bu iki arkaik tipine Capitano karakteri kulak kesilir, herkese sıkıntı verir, palavracıdır, baş belası kesilir. Capitano genellikle uşak, hizmetçi, faytoncudur, avanta peşinde dolaşır; üç kâğıtçılık eder, ortalığı karıştırır, sonra işleri öyle böyle derken yoluna sokar.
Harlequin karakter adıyla anılan uşaklar genellikle oyundaki zengin ailelerin Zanni adı verilen hizmetçisiyle kırıştırır, çoğu kez bu ilişki evlilikle sonlanır.
Öteki karakterler bu dört temel kahraman çevresinde çoğalır, çeşitlenir: Birleşmeleri ailevi ve parasal nedenlerle gölgelenmiş olup evlenemeyen çiftler, aldatılan eşler, başlarına dert saran insanlar; ancak hepsi tatlıya bağlanacak olayların akışına karışıp gider.
Biz gelelim oyunumuza…
Goldoni’nin oyununda Pantalone, kızı Clarice’i Dottore’nin oğlu Silvio ile evlendirmeye karar vermiştir ve bir nişan töreni düzenlenir. Gençlerin birbirine olan engin aşkı almış başını giderken daha önce Clarice’le evlenme sözünü verdiği bir başka genç, öldüğünü sandıkları Rasponi‘nin geri gelmesiyle işler karışır.
Aslında gelen Rasponi’nin kılığına girmiş kız kardeşi Beatrice‘dir. O da abisi ile yaptığı düellodan sonra kayıplara karışan sevgilisi Florindo’yu aramaktadır. Şehirde olan Florindo ve Beatrice farkında olmadan Truffaldino isimli aynı uşağı işe alınca her şey daha da karışmıştır.
Biz burada anlatırken bile her şey karmakarışıktır; boş verin, nasılsa düzelecektir.
Düğüm düğüm olmuş bu ip yumağı nasılsa çözülecektir ve her şeyin tatlıya bağlanacağından emin görünen izleyici hiç telaş göstermez, keyifle bu karışıklıklardan doğan komediyi izler; sonunda taşlar yerli yerine oturur.
On iki yıl evvel kaybettiğimiz sinema eleştirmeni, yazar, çevirmen Rekin Teksoy’un kaleminden elimize geçen Goldoni tercümesi bu oyunu, tiyatromuzun bugününe parıltı saçan oyuncusu, yönetmen- yazar ve eğitmeni Kıvanç Kılınç alaturkaya uyarlamıştır.
CAS’ın kurucu ismi, pek çok ödüle sahip tiyatro insanı Muhammet Uzuner’in oyuna samimiyet kattığını yönetmenlik becerisinden anlarız.
Alaturka İki Efendinin Uşağı’nın Ramazan eğlencelerini ve hatta bir vakitlerin Nurhan Damcıoğlu kantolarını anımsatan muhteşem şarkıları için Berktay Akyıldız’ın 7 notadan ürettiği o bestelere borçlu kaldık.
Haliyle böylesi kıvrak oynak, neşeli ve kıpır kıpır yerinde duramayan notalara uygun dansları hazırlayacak bir koreograf gerekiyor; bale ve flamenko eğitmeni, özyaşam hikâyesine ait upuzun listesini sıralamakta zorlanacağımız Hicran Akın oyuncuları âdeta birer profesyonel dansçıya çevirmiştir.
Oyunun ışığı Onur Alagöz’e teslim edilmiştir. O ışık altında tabureler dışında dekoru olmayan orta sahnenin aksesuar-kostüm tasarımını yine usta sanatçı Veli Kahraman üstlenirken, Commedia dell’arte tarzı Pagliacco-Palyaço makyajları yakıştıran ve anakronizmle bizi Rönesans sahnelerine taşıyan makyöz Arzu Gamze Kılınç’ı bu başarı isimler listesine eklemek gerekir.
Kuşkusuz kondüvitinden sahne amirine kadar kalabalık bir kadro bulunur bu güldürünün arkasında; hepsi tiyatro sevdalısı ve güleç…
Zaten biz tiyatro eleştirmenleri CAS’I tanıyoruz ve orada hem usta-çırak ilişkisiyle eğitim gören, yetişen, oynayan birçok genç sanatçının yüzlerinin hep güldüğünü de biliyoruz.
Ne vakit kulislerinde, ne zaman koridorlarında onlardan birisiyle karşılaşsak tebessümlerini eksik etmezler.
Alaturka oyun iki efendili uşak Zekâi hariç sekiz oyuncunun sahneye merakla adım atması ardından şu giriş şarkısıyla başlar:
Hoş geldiniz, aman ne iyi ettiniz
Hoş geldiniz, pek sayın seyircimiz
Zaman kötü ve tatsız, dört bir yanımız keder
Bunca dertle yaşamak insanı deli eder
Gülmek gerek arada, o sebeple burada
Temaşamız başlasın, gülelim hep bir arada
Aslen İTALYAN işi bir klasik komedya
Uyarlamış bir kişi, eylemiş ALATURKA
Ardından tek tek karakterleri tanırız. İşte o Pantalone karakteri şimdi Yakup efendi olmuştur; kızı Clarice’in adı Gülnihal’dir; Dottore alaturkalaşmış ve Âlim Seyfettin efendi tipi ortaya çıkmıştır. Gülnihal’in nişanlısı ve Âlim efendinin mahdumu Dilaver, klasik eserdeki Silvio’dur; Hüsnü ve Firûze karakterleri Goldoni’nin kahramanlarının hık demiş burnundan düşmüştür.
Çene kaytanı düşmüş hizmetçi karakteri karşımıza Yeter adıyla çıkar ve tabii, uşağımız Zekâi Laz karakter olarak oyuna dahil olup ortalığı kırıp geçirir.
Sonunda âşıklar yine birbirine kavuşur, Zekâi de Yeter’e nikâhı kıyar.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…
Bir masal da böyle biter.
Masal, Homo Narrans’ın vaz geçmediği, iyi ki de vazgeçemediği bir haslettir, onsuz yüzümüz gülmez, zihnimiz çalışmaz.
Gelelim orta sahnede, o gülümseyerek ve severek oynayanlara; tiyatrocularımıza…
Öyle bir meslek yapacaksın ki, hem çalışacak ve hem de eğlenip mutlu olacaksın!
İki Efendinin Uşağı’nı izledikten sonra düşündüm de bu tanımlamaya en uygun zanaat tiyatro sanatıdır.
Sahnede oyun bitince geride kocaman bir tebessüm bıraktılar; alıp gitmediler, bizler salondan çıkarken üstümüze başımıza ilişen tebessümle dışarı çıktık.
Ben gayet eminim ki, oyun biter ve alkıştan sonra tiyatrocularımız kulise geçtiklerinde yüzlerinde tebessüm devam etmektedir.