CHP yürüyüşü 3’üncü gününde ve neredeyse AKP dışında yürüyüşe katılım çağrısı yapmayan siyasal eğilim kalmadı. Ancak bu yürüyüş Hayır cephesinin en geniş kitlesinde ve emekçi tabanda inandırıcı bir katılım ve karşılık bulmadı. Zaten CHP de ‘kontrollü’ bir yürüyüş planlamıştı.
Sosyalistlerin çoğunun hızlıca ve HDP’nin temkinli biçimde yürüyüşe dahil olmaları, çağrı yapmaları CHP sağında ve Vatan Partisi cenahında ‘geldiler ve eylemi daralttılar’ propagandasıyla karşılaşmanın eşiğinde. Vatan Partisi başladı bile…
Peşinen söyleyelim siyasal olarak bu yürüyüşe katılmak , sokağın hareketlenmesi, kitlelerin politikleşmesine katkı yapacak bir zemin değildir.
CHP liderliğinin tahkimi için 16 Nisan Referandumunu kendi hanesine yazmak üzere bu adımı atmış bulunuyor. 2019 yılında yapılacak seçim çalışmalarının startı sayabileceğimiz bir çabadan fazlası değil bu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla başlayan HDP’yi çökertme planına verdiği desteği ve süreçteki sorumluluğunu gizlemek ve kendini aklayıp kitlelerin karşısına ‘beyaz’ bir sayfa açmak istiyor. Beyaz gömlekli Kılıçdaroğlu, beyaz atlı gibi…
Sosyalist çevrelerimiz bu tespitlere “Bunlara takılmayın, yürüyüşe güçlü destek verin, sokak değiştirir” diyorlar. Doğru, sokak değiştirir ama sokaktaki kitle değişme potansiyeline sahip mi? Sokakta ileriye doğru değişme potansiyeli olan bir sınıf mı var? Yoksa CHP kadroları mı?
HDP katılım çağrısı yapsa bile Kürt kitleleri bu tip eylemlere dahil olmayacaklar! Hayır cephesinin geniş tabanı zaten dahil olmamıştır.
Bu yüzden, yani kendi bayrağıyla yürüyüşe dahil olmayan sosyalistler, kimliksizleşiyor. Sosyalistler CHP zemininde bir araya geliyor. Yürüyüşün rengini sokakta değiştiririz öngörüsü, züğürt tesellisi!
24 Temmuz mitinginden Adalet Yürüyüşüne…
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, 24 Temmuz’da CHP Taksim Mitingi kararı aldı. Sosyalistler arasında bu mitinge katılma ve katılmama gerekçeleri tartışılmıştı. “Mitinge katılalım ki, yasaklı Taksim Meydanına çıkalım ve darbeye karşı mücadeleyi sahiplenelim, AKP’nin karşı darbesine bir duruş gösterelim” denmişti/demiştik. Bunun sınırda bir karar olduğu apaçıktı ve karşımızda askeri bir darbe girişimi ve AKP’nin karşı darbesi vardı.
Mitinge katıldık ama CHP liderliği bildiğini yaptı. CHP’nin yolu Yenikapı’ya çıktı. Taksim ilkeleri Yenikapı ilkeleri oldu. CHP örgütleri bu ilkeleri Yenikapı İlkeleri olarak afişlediler.
CHP liderliği o zaman sosyalist solu dahil etmeden bir miting düzenledi. ÖDP ve Birleşik Haziran Hareketi eylemi birleşik hale getirmek için çalıştı. Hatta bir ara mitinge katılmayacağını açıkladı, sonradan katılma kararı aldı. Yine hatırlanacaktır, HDP Gazi Mahallesinde bir gün önce miting yaptı. Sosyalist soldan ona bir destek gelmedi.
Bugün CHP’nin adalet için yürüyüş kararı tıpkı Taksim Miting kararı gibi tek başına alınmıştır. Enis Berberoğlu’nun tutuklanması ve CHP’nin 2019 programı sebebiyle kontrollü bir yürüyüş düzenlenmiştir.
Toplum bunu anlıyor ve büyük destek vermiyor, sosyalist solumuz bunu anlamak istemiyor. HDP liderliği ise, siyasal kafa karışıklığı içinde 3’üncü cepheyi örmeye mecali kalmamış vaziyette, akıntıya kapılıyor.
CHP yürüyüşü karşısında açığa çıkan bir başka gerçek var: 16 Nisan referandumunun ertesinde uç veren ve giderek sosyalist solu derinden etkileyen yeni tipte demokratik devrim programının sosyalist hareketin geneline egemen olmaya başlamasıdır: Sosyalistlerin ‘Hayırcı Demokrasi Programı’.
Stalin’in kemikleri sızlarken…
CHP’nin kendi çizgisine uygun tepeden aldığı eylem kararına sosyalist kesimlerin büyük kısmı gönüllü ve iştahlı biçimde ‘amasız, fakatsız’ dahil oluyorlar. Kılıçdaroğlu’yla fotoğraf vermek üzere adeta sıraya giriyorlar. Muhtemel ki, yürüyüşe dahil oluşlarını demokratik devrim mücadelesinin bir taktiği sayıyorlar. Utanılacak bir manzara!
Demokratik Devrim programını savunmanın bile bir ilkesi, ahlakı olur. Böyle kepaze bir taktik tarzda savunulması teorinin kendisine bile uygun değil.
Lenin’in Demokratik Devrimde Sosyal Demokratların İki Taktiği tezlerindeki esintiyi geçelim, 1927 Çin Devrimi sırasında Stalin ve Komintang, Demokratik Devrimci siyasette bu kadar kepaze bir taktik geliştirmemişti. Demokratik Devrim tezi bir burjuva partisi olan AKP’nin iktidardan düşürülmesi ve yerine bir başka burjuva partisinin gelmesine eşitlenebilir mi?
Demokratik Devrim programının ‘devrimci’ boyutunu bir yana koyarak sadece ‘demokrasi’ için taktikleştirmek, CHP’nin eleştirisinin üstünü kapatmak, eleştiri yapanların ağzını kapatmaya zorlamak, hatta neredeyse tecrit etmek konusunda sosyalistlerimiz epey devrimci! Bugün ortaya çıkan manzara, Stalinist sosyalist hareketin stratejik olarak demokratik devrim çizgisini, burjuva demokrasisinin CHP çizgisine indirgemisinden başka nedir? Menşevizmin dibi sayılır!
Devrimci Marksist, Troçkist hareketin geleneğinden gelenler devrim programını ‘azami’ ve ‘asgari’ olarak ayrılmasını eleştirmiştir. Sürekli Devrim tezi ve geçiş programı bu ayrımı ortadan kaldırır. Ancak bugünkü siyaseti neresinden tutup eleştireceğimizi bilemiyoruz.
Diyelim ki, gericiliğe ve AKP totaliterizmine karşı bir mücadele olacaktır, o vakit aşağıdakilerin kavgaya girmesine gerek var. Sosyalistlerimiz aşağıdakilerin kavgaya girmesi için çalışmak yerine, kervanı yolda diziyorlar ve bayrağı CHP’ye vermekte beis görmüyorlar.
Mesele, programımızın demokratik karakterde olmasında değil, bu demokrasiyi hangi sınıfa emanet edeceğimizdedir. Bu nedenle mevcut yürüyüş ve destek çağrısı yapan sosyalistlerimiz, işçi sınıfını demokratik program için sokağa çağırmıyor, CHP yürüyüşüne eklemleniyor. Bırakalım Lenin ve Troçki’yi, Stalin’de bile sokağa çıkan burjuva partisinin kadrolarının sokakta dönüştürüleceğine dair tek cümle bulamazsınız.
Ancak işçi sınıfı ve yoksullar sokakta ileriye doğru değişebilir. CHP ve onun tepeden çağrısına uyan partililer ve kısmen seküler kent küçük burjuvazisi değişme potansiyeline kendi başına sahip değildir. Onların değişimi için bile işçi sınıfının harekete geçmesine ihtiyaç vardır.
Tutarlı bir adalet arayışında halk kitleleri söz sahibi olmalıdır. İşin kolayına kaçmadan adalet arayacaksak…
Brecht, Halkın Ekmeği şiirinde sorar ve yanıtlar:
‘madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?
Öteki ekmeği kim pişiren?
Adaletin ekmeğini de
kendisi pişirmeli halkın,
gündelik ekmek gibi.
Bol, pişkin, verimli.’