Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu, dört bine yakın OHAL mağduruyla görüşerek bir rapor hazırladı. OHAL ve devamındaki süreçte mağdurlar ve yakınlarının hukuk ve iş güvencelerinin ellerinden alındığı belirtilen raporda “Çalışma ve yurt dışı yasakları ile” insanların açlığa mahkum edildiğine dikkat çekilerek, “Bu durum, Nazi dönemi Almanyasında Yahudilere karşı uygulanan ‘nefret suçu’ tanımına girebilecek cezalandırma ve uygulamalara benzemektedir” görüşüne yer veriliyor.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL iki yıl sürdü. Bu süreçte çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile 125 bin 800 kamu personeli işten çıkarıldı.
Toplam 446 bin kişi hakkında adli işlem yapıldı. Halen 100 binden fazla soruşturma, 48 binden fazlaysa dava bulunuyor. Gülen yapılanmasına mensup olduğu ya da darbe girişimine katıldığı gerekçesiyle hapiste bulunanların sayısıysa 33 binden fazla.
Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu, OHAL nedeniyle yaşananlara dikkat çekmek için mağdurlarla görüşerek bir rapor hazırladı. Topluluğun hazırladığı sorulara 2 Ağustos-23 Eylül 2018 tarihleri arasında 3 bin 776 OHAL mağduru yanıt verdi.
15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından hukuk devleti olmaktan tamamen uzaklaşıldığı ve hukuki güvencenin kalmadığının belirtildiği raporda, bu süreçte 250 binden fazla yurttaşın direkt, bir buçuk milyonu aşkınının da yakınları nedeniyle mağdur olduğuna vurgu yapılıyor.
Rapor, KHK ile işlerinden atılan mağdurların yüzde 99,64’ünün, idari ya da adli soruşturmalarla ilk defa 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’le birlikte karşılaştığını gösteriyor. Ayrıca, başlatılan soruşturmaların neredeyse tamamına yakınının konjonktürel, geçmişle de bağı bulunmadığı ifade ediliyor.
Raporda, modern hukukun en temel prensiplerinden biri olan ‘masumiyet karinesi’nin de OHAL mağdurları için işletilmediğine değiniliyor ve şöyle deniyor: “İddia edenin, şüphelinin ya da sanığın suçunu kanıtlaması gerekirken, bu süreçte mağdurlar suçsuzluklarını ispat etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu baskı ortamında suçsuz olduğunu söyleyenlerin bir çoğu ise ‘örgütsel davranış sergilemek’ ile de itham edilmişlerdir.”
OHAL ve devamındaki süreçte mağdurların ve yakınlarının hukuk ve iş güvencelerinin de ellerinden alındığının belirtildiği raporda “Çalışma ve yurt dışı yasakları ile insanlar açlığa mahkum edilmişlerdir. Bu durum, Nazi dönemi Almanyasında Yahudilere karşı uygulanan ‘nefret suçu’ tanımına girebilecek cezalandırma ve uygulamalara benzemektedir” tespitine de yer veriliyor.
Yüzde 98,7 yüksekokul ve üzeri okul mezunu
Türkiye ortalaması yüzde 17 iken Mağdurlar İçin Adalet Topluluğu’nun görüştüğü OHAL mağdurlarının yüzde 98,7’si yüksekokul ve üzeri okul mezunlarından oluşuyor. Ayrıca mağdurların yüzde 25’inin yüksek lisans ve doktora mezunu oldukları da belirtiliyor.
Sorulara yanıt verenlerin yüzde 83,9’u ise fırsat verilmesi durumunda Türkiye’den çıkarak farklı bir ülkeye gitmek ve orada yaşamak istediğini beyan ediyor. Raporda “Türkiye için büyük bir sermaye kaybı göstergesi” denerek bu duruma da dikkat çekiliyor ve şöyle devam ediliyor: “Türkiye’de, dünya sıralamalarında ilk 300’e girebilen bir tane bile üniversite kalmadı. Bu görünüm, yaratılan mağduriyetlerin bireysel zararlar sınırlarını çoktan aşıp ülke güvenliğini de tehdit edecek büyüklükte toplumsal zararlar verme aşamasına gelindiğini işaret ediyor.”
Topluluğun görüştüğü mağdurlar arasında muvazzaf asker, askeri öğrenciler ve onların yakınları da bulunuyor. Asker kökenli mağdurların önemli bir kısmıysa “Terör saldırısı var”, “Kalkışma var”, “Tatbikat var”, “Gece görevi var” gibi gerekçelerle 15 Temmuz gecesi darbe girişimine sokulduklarını söylüyor.
Darbeye kalkışmakla suçlanan ve iki yıldır bu nedenle tutuklu bulunan mağdurlar bu gerekçelerle tuzağa düşürüldüklerini savunuyor ve sözlerine şöyle devam ediyorlar: “Bizler hain, darbeci, terörist değiliz. Vatanımızı seviyoruz.”
Raporda, mağdurların büyük çoğunluğunun ihlal edilen haklarına hukuki olarak kavuşabilmesi için gösterilen tek yol olan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun durumuna da değiniliyor. OHAL Komisyonu’na yapılan başvurularda objektif ve hukuki kriterlerin kullanılmadığına işaret edilen raporun devamında şöyle deniyor: “Bundan ziyade iktidarca belirlenen siyasi kriterleri kullanarak mağdurların mağduriyetleri uzatılmakta ve onların daha uzun süreli mağduriyetler yaşamasına aracılık edilmektedir. Komisyonun, modern hukukta yeri olmayan bu türden uygulamalara son vererek kendilerine yapılan müracaatlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) veya Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu’nca önerilen kriterleri uygulanmaya başlamaları gerekmektedir.”
Toplamda bin sayfa olan raporda öne çıkan başlıklar şöyle:
- Katılımcıların yüzde 86’sı, cezaevlerinde koğuşlara kapasitesinin üç katı yurttaş konduğunu doğruluyor.
- Katılımcıların yüzde 46’sı cezaevlerinde kışın ısınma, yüzde 83’ü ise yazın serinleme problemi olduğunu belirtiyor.
- Yüzde 67,8’i hapishane personelinin mahpuslara insani muamele yapmadığını düşünüyor. Yüzde 37’siyse en az bir defa intihar etmeyi aklından geçirmiş.
- Mağdurların OHAL’den önceki ortalama gelirleri üç bin 500 lirayken, şu an bu ortalama 800 liraya kadar gerilemiş.
- Bugün cezaevlerinde bulunan bebeklerin sayısı 700.
- Mağdurların yüzde 95,3’ünün en büyük sorunu ekonomik sıkıntı. İkinci sıradaysa yüzde 86,6 ile ‘itibarsızlık ve dışlanma’ diyenler yer alıyor. Yüzde 83,1’in en büyük sorunuysa işsizlik. Yüzde 41,6’nınsa ailesi dağılmış durumda.
- Yüzde 49, ailelerine yakın cezaevlerinde tutulmadıklarını beyan ediyor. Görüş için farklı şehirlere binlerce kilometre yol yapan aileler arasında trafik kazası geçiren ve hayatını kaybeden onlarca insan bulunuyor.
Kaynak: Deutsche Welle Türkçe / Tunca Öğreten