Uzun zamandan sonra tekrar gittiğim Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin ağaçlıklı ve masaların nerede ise hiç boş kalmadığı kafe kısmında ağaç ve duvar diplerinin betonumsu bir harçla kapatılmış olduğunu fark ettim. Sebebi üzerine düşünürken, bir yandan da, bahçede hiç kedi olmadığı gözüme çarptı.
Özellikle kediseverleri ile ünlü Kadıköy Çarşı kısmında yakın zamanda yapılan düzenlemede bir değişiklik umarken, tüm sokak ve küçük de olsa meydanlar tamamen betona dönüştürüldü. Muvakkıthâne Caddesi’nin tek ağacı olan, bir bankanın küçük bahçesinde bahar geldiğinde çiçeklenen kiraz ağacı, birkaç yıl önce öylesine kesilmişti. Ve üstüne bir yıldır aralıklarla tazelenen sokak hayvanlarının bugünü ve geleceği, Hayvanları Koruma Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi ile tekrar gündeme geldi. Teklif, sokaklarda yaşayan köpekler ne olacak tartışması başlattı.
İki maddeden oluşan teklifin gerekçesi, akademik çalışma ya da istatistiki bir bilgi değil görgü ve duyum kaynaklı görünüyor; “Sokak hayvanlarının yaptığı saldırıların her geçen gün daha fazla insana zarar vermekte ve can güvenliklerini tehlikeye atmakta” olduğu savına dayanıyor.
Köpek ‘toplumu’ ile insan toplumu arasında barışın bozulduğu algısı yaygınlık kazanmış görünüyor.
Kamu kurumlarının ise önlem almaması hatta bu konuya duyarsız kalması da TCK’da değişiklik teklifine dahil. Türk Ceza Kanunu’nda hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması suçunun cezası artırılmış, bu suç kapsamına başıboş sokak hayvanları da eklenmiş, hayvan bakımevlerinde bulunan sahipsiz hayvanları serbest bırakanların ve başıboş sokak hayvanlarının toplanmasında ihmal gösteren kamu görevlilerinin cezalandırılması öngörülmüş.
Yapılması gereken; meskûn mahallerden uzakta kalıcı barınakların inşa edilmesi ve bu barınaklarda kalacak köpeklerin sayılarının kontrol altında tutulması ve sahiplenilmeyen hayvanların insan hayatını tehlikeye atacak şekilde başıboş dolaşmasının önüne geçilmesinden ibarettir.
Tartışmalar türcülük, hayvan refahı, öfke, korku ve acıma duygusuyla karışık biçimde sürüyor. Hayvanlar üzerine hukuk çalışmalarında “türcülük, hayvan refahı ve hayvan hakları” olmak üzere üç teori üzerinde öncelikle durulur. Oxford Sözlüğü türcülüğü “insan türünün üstünlüğü varsayımına dayanarak belli hayvan türlerinin sömürülmesi ya da ayrımcılığa uğratılması” olarak tanımlanmakta. Hayvan refahı akımı, hayvanların insanlar tarafından yiyecek olarak, çeşitli işlerde ve deneylerde kullanımının mümkün mertebe azaltılmasını ve belirli etik kurallara bağlı kalınarak yapılmasını savunur. hayvan hakları teorisi, hayvanların ve hayvan bedenlerinin enerji, yiyecek, giyecek veya denek olarak kullanılmasının etik olarak kabul edilemeyeceğini savunur.
Bu tartışmalar bir yana, bulduğumuz ülke çözümlerine baktığımızda ilk aklımıza gelen, tarihte utanç sayfalarımız arasında yerini almış Hayırsızada Sürgünü’dür. 1910 yılında İstanbul’da yaşayan seksen binden fazla sokak köpeğinin toplu bir şekilde Sivriada’ya gönderilmesi şehir hafızasından uzun süre silinmemişti. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan veya birbirlerini yiyerek ölmüştü. Bugün belediyelerce yürütülen hayvan barınaklarının durumunun da çok farklı olmadığı biliniyor.
Köpekler hakkında ne biliyoruz? Yaklaşık 30-40 milyon yıl önce, köpekgillerin ortak atası Miacis’ten ilk “gerçek köpek” olarak bilinen Cynodictis’in evrimleştiği bugün fosil buluntular üzerinden saptanabiliyor. Cynodictis’in Avrasya dalını oluşturan Tomarctus; kurtların, köpeklerin ve tilkilerin atası, kedilerle birlikte dünyanın en geniş coğrafyaya yayılan ve en çok beslenen iki evcil hayvanından biri. Köpeklerin nasıl evcilleştiği ile ilgili iddia, insanın ilk yerleşik yaşama geçtiğinde kurtların uysal olanlarından bazı sürülerin insanların bulunduğu yerlere yaklaşarak, onların tüketmediği etleri tüketerek insanla ilişki kurmaya başladığı yönündedir. Bu iddia doğruysa, tarih boyunca dokunduğu her şeyi kendi menfaatine kullanmış insanla bu yakınlaşma onlar için sonun başlangıcı da denebilir…
İnsanlar, ilk tanışmalarından bu yana köpeklerin çeşitli yararlı özelliklerini genetik mühendisliğin en ilkel formlarıyla ön plana çıkartmış ve kendine hizmet için farklı köpek türlerinin ortaya çıkmasına sağlamıştır. Köpekler 12 bin yıldan daha uzun bir süreden beri toplumdan topluma değişen insanoğlunun av partneri, koruyucusu, refakatçisi, çobanı, yük hayvanı, besini, kutsalı oldu. Batılı ülkelerde köpekler genellikle ev arkadaşı ve refakatçi olarak beslenmekte. Aynı zamanda köpeklere yönelik ürün ve hizmetler milyarlarca liralık bir endüstri olarak önemli bir geçim kaynağı.
Köpekler aynı zamanda felsefi akımlar içinde önemli yere sahip olmakla sade bir varoluşu vurgulayan Kinik (köpek benzeri) felsefesinin amblemi. MÖ 404-323 yılları arasında yaşamış Yunan filozof Diogenes nâmıdiğer Diyojen’in arkadaşlarıydılar. Raymond Guess, Kamusal Şeyler-Özel Şeyler kitabının Utanmazlık ve Kamusal Alan bölümünde bizi köpeklere; katıksız bir utanmazlık halini ifade eden -başkalarının kişinin görüntüsüne ve davranışlarına verdikleri olumsuz iğrenme tepkilerini görmezden gelmeyi öğrenmeyi yegâne doğru yol olarak kabul eden Kiniklerin gözünden baktırır. Köpekler, insanların sosyal âdetlerini gözardı eden ve utancın bütün türlerinden arınmış olan burnumuzun dibinde ve gözümüzün önündeler.
1950 ve 60’larda yapılan bazı çalışmalara göre küçük yaştan itibaren insanlarla teması kesilen köpekler, köpeklerle bir arada olmayı insanlarla bir arada olmaya tercih ederler. Kendi hallerine bırakıldığında o kadar da insan canlısı ve kendilerinden vazgeçmiş değiller demek ki…
Sokak köpekleri; sahiplerinden ayrılan veya sahipleri tarafından terk edilen evcil hayvanlar veya hiç sahip olunmamış hayvanlar. Belediyelerin, esnaf ve hayvanseverlerin insafına bırakılmış durumdalar. İnsanlar tarafından tarih boyunca mevcudiyet biçimlerine genetik müdahalelerde bulunulmuş, şiddete uğramış, maddi manevi kullanılmış, ama bir kesim tarafından bir eşyadan daha değersiz olup görünürlüklerine bile şimdi katlanılmak istenmiyor.
Sözün özü; her bir köpek diğer tüm canlılar gibi kendisine uygun koşullarda yaşama, var olma hakkına sahip ve bunun yerine getirilmesine katkı vermek her birimizin vefa borcu.