Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) sadece İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimini iptal etmesi, haklı olarak büyük tepki çekti. Seçimleri 23 Haziran’a erteleme kararına ilk tepki gece yürüyüşleri oldu. Binlerce seçmen gece yürüyüşlerinde YSK kararını ve AKP’nin YSK’ya baskısını protesto etti. Yine de belirli ilçelerle sınırlı kaldı. Sosyal medyada ise ‘seçimleri boykot edelim’ fikri yaygın yer buldu.
Boykotun şartları yok
Boykot, öfke tonu yüksek bir tepki, ancak bu tepkinin bireysel düzeyin ötesine geçmesi mümkün görünmüyor. Nitekim, CHP’den hızla ‘boykot yok’ açıklaması geldi. Sokak yürüyüşleri son derece somutken, boykot çağrıları soyut düzeyde kaldı.
Boykotun zemini yok. Seçimlere katılım oranının yüksekliğinden tutun da, boykotu gerçekleştirecek örgütlenme düzeyinin eksikliğine kadar bir dizi yetersizlik ortada.
CHP boykot gibi bir eylemi düzenleyebilecek örgütsel ve siyasi yapıya sahip değil zaten.
CHP’nin değil de sosyalistlerin seçimleri boykot etmesinin ise, yine aynı sebeplerle siyasi ve örgütsel şartları bulunmuyor. Üstelik sosyalistlerin seçimi boykot etmesi, seçmen ana gövdesini temsil eden CHP’nin boykot yapmasını istemek anlamına gelir ki, bu istekteki tuhaflık açıktır.
Boykot çağrıları ‘üçüncü seçenek’ için zayıf bir tercihtir.
Sendikal liderliğin ve sosyalistlerin durumu
YSK açıklaması, 1 Mayıs’tan beş gün sonra yapıldı. 1 Mayıs sendikalar ve sosyalist örgütler için bir referans kabul edilir. O yılın emekçi fotoğrafını verir. Bu yıl tüm Türkiye’de hissedilen 1 Mayıs’ın coşkusunun perdelediği eski bir gerçek var: Sınıf hareketi dağınık, örgütsüzlük hakim. Sendikalar İstanbul’da ortak bir 1 Mayıs mitingi dahi örgütleyemedi. Ve sosyalist solun sınıftan kopukluğu bir kez daha belgelendi.
Öte yandan sürece 1 Mayıs miting çağrılarında ip uçlarını gördüğümüz yanlış bir siyasal perspektif hakim. İşçi sınıfı, sınıf çıkarları temelinde değil ‘memleket çıkarları’ üzerinden yönlendiriliyor.
26 Nisan tarihli 1 Mayıs Tertip Komitesi imzalı miting çağrısında ‘Memleketimize ve geleceğimize sahip çıkmak için haydi 1 Mayıs’a’ deniyor. Tertip Komitesi AKP’den yakınmaktadır. 1 Mayıs’a bir mücadele günü perspektifiyle değil, ana muhalefet partisi gözlüğüyle baktığı anlaşılıyor: AKP gidince her şey güzel olacak kıvamında bir bildiri.
Memlekete değil işçi sınıfına sahip çıkacak bir siyasi bakışa ihtiyaç var.
Mitinge katılan sosyalist örgütlerde ise, işçi sınıfı taleplerinden uzaklık söz konusu. Sınıftan kopuk fraksiyonel sloganlar, bir de kendi grup tanıtımları baskındı.
Demokratik sınıf hareketi liderliğinin CHP paralelinde oluşu, parçalanma eğilimdeki sermaye gücünü ve iktidar blokunu sınıf lehine dize getirecek hamleyi yapmaya imkan vermiyor.
AKP karşıtlığıyla kendini sınırlayan sendikalar ve bazı sosyalistler YSK kararından sonra CHP’ye yönelik rezervlerin daha aşağıya çektiğini görüyoruz. YSK kararına karşı mücadelenin CHP liderliği altında verileceği açıkça görülüyor: CHP’nin alacağı siyasi karara uyalım, fikri yaygınlaşıyor.
Üçüncü seçenek
AKP’nin çıkarı ve amaçları çok açık. İktidarı hiçbir koşulda bırakmak istemiyor. CHP’nin mücadelesi kendisini yerel yönetimlerde ve mümkünse siyasal düzeyde iktidara taşımak. AKP ile rakip partiler. İktidar hem ulusal hem yerel planda büyük olanaklar sağladığı için her iki parti de bu olanakları kendi elinde bulundurmak için savaşıyor. Aynı sınıfın, burjuvazinin partileri onlar. Her ikisi de işçilerin, ezilenlerin çıkarlarını temsil etmiyor.
Buraya kadar çoğu sosyalistle hem fikiriz. Ayrılık noktası şu: bu iki partiden CHP diğerine göre tercih edilir bulunmaktadır. Onlar AKP’yi CHP eliyle geriletmenin mümkün olacağını düşünüyorlar. Kestirme siyasi bir yol bulduk sanıyorlar. Yanılıyorlar.
Biz, AKP’ye karşı mücadelenin CHP liderliği altında başarıya ulaşamayacağı kanaatindeyiz. CHP her ne kadar ilk başta radikal sayılacak söyleme başvursa da bu düzenin devamının güvencesidir. Dün Yenikapı ruhunda bir araya gelmişlerdi, bugün Türkiye İttifakı’na dahil olmak istiyorlar.
AKP’yi önce CHP eliyle yenip sonra da CHP’ye karşı bir mücadelenin yapılacağı gibi aşamalı bir mücadele stratejisi öngörmek, sınıf mücadelesini aşamalara bölmek, işçi sınıfının çıkarlarını belirsiz bir döneme havale etmek olur. Aşamalı mücadele stratejisi, önce burjuvazinin ehveni şer olanının iktidara taşınması görevini işçi sınıfına vermektedir.
Bu durumda işçi sınıfının öz gücüne dayanan bağımsız bir kuvvet olması da ertelenmiş olacaktır.
Bu öngörümüz ön yargı değil. Tarihsel olgulara dayanıyor ve bu nedenle net ve kesin olarak ifade edebiliyoruz. ‘AKP yerine CHP’nin gelmesi iyi olmaz mı’ kıvamındaki bir politik analizin, işçi sınıfının iktidar mücadelesiyle hiçbir bağı olamaz.
Bize üçüncü bir siyasi seçenek, yani emekçi sınıfların çıkarlarını, taleplerini doğrudan savunacak bir program, mücadele ve parti gerekir. Bu partinin inşasında kuşkusuz değişik siyasal evreler ve tercihler söz konusu olacaktır. Ancak her aşamada bağımsız sınıf çıkarlarını savunup, temsil edecek bir siyasi seçenek bağımsız olarak var olmalı.
YSK kararına verilecek somut cevap CHP’ye hiçbir olumlu siyasi anlam yüklemeksizin AKP’nin yenilgisi için çalışmak olacaktır. Bayraklar karışmasın!