Tam Ağlayacaktım Arkadaşlarım Dokundu (2022/Dipnot) öyküsünden sonra Deniz Faruk Zeren bu kez de toplamı 126 sayfa olan Ben Bermal (2023/Dipnot) adlı romanıyla okurun karşısında. Dört bölüm olarak kurgulamış. İlk bölüm 22, üçüncü bölüm 9, son bölüm 11, asıl olayların ele alındığı ikinci bölümse 84 sayfadır.
Bu adını andığım öykü ve roman dışında üç kitabı daha var ve onları okumadım. Görmedim de… Tanıtmak için hakkında yazı yazdığım Tam Ağlayacaktım Arkadaşlarım Dokundu adlı öykü kitabının dili bu kısa anlatıda da devam ediyor. Bölümler birbiriyle ilintili olduğu gibi ilintisiz de okunabilir. İlk bölümün başladığı ‘Bilmiyorum’ ikinci ve asıl anlatının geliştirildiği bölümün ‘bilmiyordum’ ile başlaması sonra son bölümde bu tür bir sözcüğün kullanılmaması yazarın bilinçli seçimi. Kurmacanın gerçeklikle örtüşmesi zamana ve mekâna en azından gönderme yapmakla ilintili olduğunu biliyor. Çünkü ‘bilmiyorum’ ile öteki adını bilmediğimiz ve ikinci bölümde geçen olayların ana mekânı Karaova’nın bir dağ köyünde vekil öğretmenken, yine adını bilmediğimiz bir ‘örgüt’ün ‘dağ kadrosu’na katılmak isteyen Mazlum Arkadaş’ın haber gönderdiği kişileri beklediğini anlatır anlatıcı. Tek odalı evini hazırlar… Sonunda kalabalık değil de genç bir kadın gerilla gelir. ‘Ben Bermal’ der. Konuşurlar. Örgüt için Karaova’da çalışmasını, vekil öğretmenliği bırakmasını söyler. ‘Küçük bez bir torba çıkarır’ Bermal; ‘torbanın ağzını açar, düz, yazısız, kahverengi kapaklı bir kitap’ verir Mazlum’a. Ne olduğunu bilmediğimiz bu kitap, ‘o kitaptır,’ anlatıcıya göre. Mazlum’un arayıp da bulamadığı, onca kişinin dokunup da okuduğu kitaptır. Heyecanı ayyuka çıkar çok okuyan ve arkadaşı, yoldaşı Ali Sertaç’la da tartışan Mazlum. Çünkü onun tek derdi vardır, Gregor Samsanın tersine bir sabah uyanıp iyi bir devrimci olmak… Bu yüzden arkadaşları arasında adı Mazlum Samsa’dır. Samsa, Kafka’nın ‘Dönüşüm’ adlı novellasının (uzun öykü) başkarakteridir. Bir sabah uyanır, kendini böceğe dönüşmüş bulur ve hareket etmekte zorlanır.
Kitapta hepi topu on sayfayı bulmaz Bermal’in anlatılması, bu yüzden Ben Bermal kitaba doğru ad olmamış. Olsa olsa kadının etkisini öne çıkarmak için olabilir bu seçimi diyeceğim ama yine de kişisel ve ortak hayat hikâyelerinin adı başka olabilirdi. Hele Bermal’in yeryüzüne çıkarken ‘koltuklarında asılı tabancalarını kontrol…’ etmesi hiç inandırıcı değil. Ovacık’a defaten gidip geldim ve Dersim’den Ovacık’a giderken de gelirken de Munzur kıyısındaki daracık vadide, yolda kontrol yapanlara da denk geldim kadınlı, erkekli; hiçbirinde tabanca görmedim. Çünkü silah, öldürme araçlarının genel adıdır ama tabanca ile tüfek aynı şey değil. Başka böylesi yanlışlar da var. ‘Tavla atmak’ olur da ‘tavla vurmak’ olmaz. ‘Bayan’ diyor Mazlum, neyse ki ‘bayanlar yok, kadınlar var…’ diye düzeltiyor Bermal ama başkaca da kullanılıyor ‘bayan.’ Ve ‘bir asker en arabamıza doğru geldi,’ denilmiş. (en ne alaka) ‘Azad’da henüz yoktu.’ Yanlış, doğrusu ‘Azat da henüz yoktu’ olmalıydı. ‘Şatülarap…’ değil Şattülarap ve ‘balcanlı kebap’ da değil ‘Patlıcanlı kebap’ yazılmalıydı. Bir yazar, öykücü ‘onlar benim düşüncelerim değil, anlatıcının düşünceleri,’ diyebilir yarattığı dünyadaki kişilerin sözleri ve düşünceleri için. Bunun gerçeklikte hiçbir karşılığı yoktur bence de. Çünkü ‘anlatıcı’ konusunda W. Kayser diyor ki, ‘anlatıcı, yazarın dönüştüğü kurmaca kişiliktir.’ Mazlum, düzgün Türkçe konuşan ve çok okuyan biri kurmacaya göre, öyleyse onun böylesi yanlışlar yapmaması beklenir/di.
İkinci bölümde Ben Bermal’in adı geçer. Ondan selam gelir. Mazlum, onun dediklerini yapmaya başlar ve düzenli olarak Bermal’e rapor gönderir kuryelerle, ondan haber, iş gelir o kadar. Ama Mazlum’un aklındadır hep. Bermal’in onun için ne düşündüğünü bilemeyiz ta ki üçüncü bölüme kadar… Zeren, üçüncü bölüm dediğim (sf. 111/119) birkaç sayfalık yerde Bermal’i anlatırken üçüncü kişi anlatım dilini kullanmış. Bu aslında olabilir ama anlatı içinde farklı bir teknik ve biçemle asıl anlatıdan ayrı tutulabilirdi. Bu bölümde Bermal’in kamufle olduğu yerden yeryüzüne çıkışı anlatılır. Bermal yeryüzüne çıkar ve birkaç arkadaşıyla buluşur. Husumetli iki aileyi barıştırmak için bir köye gider. Onları barıştırırlar. Ve dönerken bir derede yıkanır. Suya, sabuna Mazlum’a olan aşkını fısıldar. Diğer üç bölümde anlatıcı Mazlum’dur. Biz baştan sona olup biteni onun ağzından dinleriz. Aslında baştan sona anlattığı Mazlum’un kendi kişisel ve düşünsel arkadaşlarıyla, ailesiyle, Karaova ve Karaovalılarla olan ortak hayat hikâyesidir. Buradan baktığımızda Bermal’le ilgili birkaç sayfa adeta bir yama gibi duruyor. Adının Ben Bermal olması da doğru gelmedi bana
Deniz Faruk Zeren, iyi bildiği ve giderek geliştirdiği işi yapıyor bence: yaşadıklarını, bildiklerini ve düşündüklerini yazdıklarına dâhil etmek… Bu sanıldığı gibi kolay değil. Daha kitabın başında ‘Mazlum Samsa’nın yaşamına tanık oluyoruz. Zamanı ve yeri tam vermiyor bize ama ispirtolu teksir makinelerinden kestirebiliyoruz 1990’lı yılları kast ettiğini… Arada “günlük gazetemiz çıkmış” denildiğinden… Bildiriler, eylemler, dağ kadrosuna katılmalar ve karanlık kişilerin saldırıları gibi olaylar hep ikinci bölümde geçer. Önce “Ben Bermal”, sonra (Karker) Celal, Ali Sertaç, Azat, Sarı Derya, Hasan ve başkaları girer anlatıya. Bazılarının da hikâyeleri anlatılmaz. Mardin ve Diyarbakır adı geçer ama Karaova tümüyle kurmacadır. Çünkü Bodrum veya Kuşadası’nda olduğu gibi birçok yerde köy ve mahalle adı olsa da gerçek değil. Adını andığı şehirlere pek uzak olmayan küçük bir ilçe veya kasabadır belki de iyi bildiği süreçlerin geçtiği bir yerdir. Bunun hiç önemi yok, önemli olan yazarın yarattığı anlatıcının içine doğduğu, şekillendiği ve kendi seçimlerini yapabildiği yer olmasıdır. Bir yandan Karaova’nın karanlık ve erkek yanıyla boğuşan gencecik insanlar yoktan var ettikleri şeylerle hem kendilerinin hem de bilinç taşıyarak yaşamlarını güzelleştirmek istedikleri kişiler… Bu açıdan zaman, mekân, kişiler, olaylar dengeli bir uyum içinde mi, okurun buna bakması gerekir. Bir çabanın gelişimini okuyoruz sayfa sayfa. Her gün biraz daha değişen ve gelişen Mazlum Samsa’nın, hayatın “bir sabah uyanınca iyi devrimciye dönüşmek” gibi olmadığını anlaması, kabuğunu kırarak içindeki kelebeği, yani kendisini özgürleştirmesi gerçeğini öğrenmesine tanık oluruz…
Ayrıntıları pek kullanmamış olsa da kişilerinin canlılığı, olay örgüsündeki akıcılık, mahalli renkleri vermesi açısından sosyal gerçeklikle insani gerçekliği dengeli yansıtması yazarın, yaşanmışlıkları ve tanıklıkları iyi içselleştirmesinin sonucudur diyebilirim. Kendinden önce Celal’in ve başkalarının da gittiği o ‘yola’ finalde kabul edildiğini öğrenir. Vedalaşmak için Bermal gelir komünikasyon dedikleri örgüt evine. İlk kez sarılırlar birbirlerine ve duygusal olurlar. Basılır oldukları yer güvenlik güçleri ve onlara katılan karanlık yerellerle… Kabul edildiği ‘yola’ gidememek ağır gelir. Karanlık kişilerce Ali Sertaç ve liseden tanıdığı Erkan da kalleşçe öldürülmüştür… Mazlum’un, Bermal’i kurtarmak için kendini feda etmesi, ev başına yıkıldığı hâlde, yani öldükten sonra da adına Panter dediği atın çektiği arabaya karga tulumba çıplak atılması oldukça çarpıcıdır. Mazlum, öldürüldükten sonra da anlatır kendi kişisel hayat hikâyesini…
Deniz Zeren, Mazlum’a hikâyesini devede kulak misali kusurlarına rağmen iyi anlattırmış.