Tam işimin başına dönmek üzereydim ki, genç bir adamın telaşesi beni alıkoydu. Bir yandan gömleğini çekiştiriyordu, diğer yandan da hiç alışık olmadığı ceketin içinde nasıl duracağını çözmeye çalışıyordu. Birkaç defa duruşunu değiştirdi ama bu kez de ellerini nereye koyacağını şaşırdı. Hatta bir ara adımları birbirine karışır gibi oldu. Nihayet cesaret edip abidevi kapıya ulaştı. Gözlerini hayran hayran kapının üzerinde gezdirdi. Ardından içeriye girdi.
***
Vakit gün ortasına doğruydu. Her gün bu saatlerde giriş kapısı hareketlenirdi. Bay Z.’nin arabası gelmek üzereydi. İkbal sevdalıları, gözü yüksek mevkilerde olan kimseler yılışık bir yüz ifadesi takınıp o mübarek adamın gelişini bekliyordu. Araba yaklaştıkça, curcuna saygılı bir sessizliğe evrildi. Sadece lastiklerin sesi duyuluyordu ve sanki az sonra yüreklerin üzerinden geçecekmiş gibi bir ürperti uyandırıyordu. Durduğunda artık bir şey hissetmiyorlardı. Kapının açılma sesi, o hoş seda yürekleri teskin etmeye yetti.
Güneş tepedeydi. Öğle sıcağının altında fokurdayan foseptiğin aniden yarılışı, simsiyah yüzeyi olan lavların çatırdamasını andırıyordu. Oluşan yarıktan anten gibi bir şeyin sallanışı görüldü. Sonra iki el, hayır dört el, hayır altı… Bir böcek sağa sola döne döne nihayet yüzeye çıkabildi. Bata çıka ilerleyişi kokuyu adeta canlandırdı. Bu hal etrafta uçuşan sivrisinekleri coşturdu. Alevlerin parlaklığına kapılmış ateş böcekleri gibi dönüp duruyorlardı. Bay Z.’nin gelişini kutluyorlardı.
Bay Z.’ye karşı öyle habis duygular besliyordum ki, arabadan inişi bana böyle görünmüştü. Bir böcekten farksızdı. Bedeninin bütün girintileri ve çıkıntıları gres yağına bulanmış bir makineyi andıran bir böcek. Öyle ki, o anda bir ayak altında ezilecek olsa böceklerden çıkan iç gıcırdatıcı hiçbir çatırtı duyulmayacaktı. Ruhum öfke ateşiyle yanıp kavruluyordu.
Bay Z. çalım satarak görkemli kapıya yönelirken etrafındakiler, sanki bir şey kaçıracakmış gibi her hareketini büyük bir dikkatle takip ediyorlardı. Ağır ağır merdivenlerden çıkarken nihayet bir tebessüm bahşetti. Etrafındakilere gündelik direktifleri verip başından savdı.
Bay Z. odasına girince, kendisini her zamanki gibi bekleyen taze foseptik kokusunu duymaktan pek bir memnun oldu. Koltuğuna oturdu ve ellerini masanın üzerine koydu. Bir kıl yumağının bittiği yerde başlayan küt ve kalın parmakları adeta satırla kesilmiş gibi aynı noktada bitiyordu. Görende ürpertiyle tiksinti karışımı duygular uyandıran bu parmakların üzerine bir satırın daha indiğini hayal ediyordum. Kapı sesi, beni bu düşten uyandırdı.
Kapıda gördüğüm genç içeriye girdi. Az önceki heyecanı katmerlenivermişti. Bay Z. genç adamın sayıp döktüğü şeyleri dinlerken sabreder gibi görünmüştü. Söze başladığında ise kelimelerin her birine ayrı bir ihtimam gösteriyordu. Sinsi ve yumuşak sesi odanın havasına ağırlık çökertiyordu. Yol gösterir gibi konuşuyordu, ama aslında genç adamın önünü kesiyordu. Nihayet öyle şeyler söyledi ki, genç adamı kabahatli bir çocuk mahcubiyeti hissetmeye mecbur etti.
Otuz yıldır hep aynı manzaraya şahit oluyordum. Kapıdan nice parlak zihin geliyor, kendi potansiyellerini keşfedeceği bu yerde daha baştan köreltiliyordu. Burası demirden yapılmış kaba bir torna tezgahı gibi kimini biçimlendiriyor, ölçüye gelmeyenleri ise adeta öğütücüden geçirip öyle yutuyordu. Hele o koridorun boğucu havası, her iki yana dizilmiş portrelerin bakışları altında insanın enerjisini tüketiyordu. Koridordan ilk geçtiğimde resimdeki yüzler adeta beni izliyordu. Sinsi ve alaycı bir gülüşleri vardı. Yolu ortalayamadan bazıları canlandı, bir balon gibi şişti ve koridora atıldı. Sanki bir avuç misket ortalığa saçılıyordu. Gözlerimi kapattım. Bir kabus diye düşündüm. Tedirgin bir yürüyüşün sonunda kendimi kapının önünde buldum. Bay Z. parmaklarını birleştirmiş beni bekliyordu.