Komedi zıtlıkların bir araya gelmesinden doğar. Beklenmedik karşılaşmalarla, rastlantıların rast gitmemesiyle, yanlış anlaşılmalarla sürer gider. Komedinin bu tarzını, şimdi hakkını vermeli, en iyi Fransızlar yapar. Modern tiyatronun kurucu babalarından Molière 17.yüzyılda sahnelerin deviydi, hâlen de öyledir.
Eserlerinde komediyi âni gelişen durumlar ve bunlardan kaynaklanmış şaşkınlıklar üzerine kurmuştu.
¨İnsan, gülebildiği kadar insandır!¨ veciz sözüyle güldürüyü insanî varlığın özüne indirgiyordu.
Bu anlamda Antik Yunan’ın hümanist filozofu Protagoras’ın ¨Dünya’da her şeyin ölçüsü insandır!¨ sözünü tiyatroya taşımaktaydı.
Tiyatro dediğin zaten bir sahne dolusu dünya kadar insandır.
O seyircilerden birisi de bu yazıya imzasını atmakta olan yazarıdır; gençlik baharının bitimsiz kahkahalarını sinemalarda bırakmıştır.
Türkiye’deyse, Fransız şaşkınlık halleriyle komediyi sürdüren tiyatrocularımızdan biri rahmetli Gazanfer Özcan ise ötekisi Cilalı İbo karakteriyle bildiğimiz rahmetli Feridun Karakaya’dır.
Geride iz, tiyatroda ses bıraktılar.
Cilalı İbo’nun izinden giden oğlu Cem Karakaya’nın rol aldığı bir Fransız oyunu da şimdi İstanbul Şehir Tiyatroları repertuarındadır: OSCAR…
¨Oscar¨ın sinema serüveni de var: Fransız tiyatro yazarı Claude Magnier’in 1958’de yazdığı bu oyunu, on yıl sonra Louis de Funès’e beyaz perdede bir güzel canlandırmıştı.
Sabahtan akşama bir gün içinde yaşadığı komik rastlantılarla baş etmeye çalışan ve baştan sona şaşkın şabalak kalmış baba rolündeki Mösyö Barnier olarak eseri sinemaya aktarmıştı.
Bizde, Cilalı İbo, yine Şehir Tiyatroları’nda aynı oyunla, fakat ¨Döne Döne¨ başlığıyla 1985-86 arası perde açacaktı.
Oyun daha sonra Nedim Saban Tiyatrosu’nda 1996’da sahnelenmiştir.
Cilalı İbo, oyun ilk sahnelendiğinde muhteşem komedisiyle kırıp geçirecekti.
Şimdi aynı başarıyı oğlu Cem’den izliyoruz.
Sabun sanayicisi zengin Mösyö Barnier’nin [Cem Karakaya] hayatı bir günde nasıl değişir? Değişir elbette; yanında çalışan muhasebeci Christian [Çağrı Büyüksavar] elinde bir demet çiçekle evlerine, davetsiz misafir olarak bir sabah ansızın geldiği zaman…
Sabah sabah ona kapıyı açan evin hizmetçisi Bernadette’e [Aslı Şahin] niyetini, kulağına bu ziyaretin sebebini bizden saklayarak fısırdar.
Bernadette, “Ay, ben böyle gizli kapaklı şeyleri çok severim” diye sevinç içinde olayı başlatır.
Oyunda Bernadette, tipik burjuva evi hizmetçi karakteri olarak bütün oyun boyunca oyun kurucudur.
Shakespeare geleneğinden bu yana “Trickster Character” olarak bilinen, ortalığı karıştıran kişi gibi ama bu komedideyse, yine Şekspiryen terimle, PUCKISHLY~Afacanlık, cin fikirlilik eden bir karakter olarak oyunun gidişatını neredeyse, o sessiz sedasız belirleyecektir.
Bernadette’in oyunda iskambil elini açar gibi yaptıklarıyla öteki oyuncular bu edimlerin arkasından koşturur.
Onun şaşkınlık ve tuhaf durumlara yol açan hatalı, yanlışlık dolu eylemleriyle oyun giderek karmakarışık hale gelecektir, ki oyun yazarımızın ustaca kurgusu da bunu ister zaten.
Mösyö Barnier ve laylay lom yaşayan eşi Madam Varnia [Aslı Aybars], aklı bir karış havada kızları Collette’i [İrem Erkaya] istemeye gelen bu genç adamı sana verilecek kızımız yok diye tam gerisin geri çevirecekken, yine pişmiş aşa su katan becerikli hizmetçi Bernadette genç kızın kulağına sufleyi veriverir: “Ben ‘Kadın Kalbi’ diye resimli bir roman okumuştum. Oradaki kız annesiyle babası sevdiği gençle evlenmesine izin versinler diye onlara ben hamileyim diyor” diye akıl satar.
Hamilelik bahanesi tutar! Fakat Collette babasının bir süre evvel kovduğu şoförü Oscar’ın onu istemeye geldiğini zannederken, gelen muhasebeci kendisini Barnier’lerin kızı diye tanıtan başkasının peşindedir; Jacqueline’in…
Bu karmaşık cümlelerden de anlaşılacağı gibi bir başka kız, Jacqueline [Ceylan Çete] sonra onun annesi Charlotte [Neslihan Ayşe Öztürk] olay örgüsüne karışır.
İşler elbette tatlıya bağlanacaktır.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine, denilen tatlı sona ulaşıldığında bunca şeyi birbirine karıştıran Mösyö Barnier’in ikide bir karakolu arayıp polis çağırmasındaki saçmalıklardan sonra deli olduğuna karar veren komiser, tımarhaneden yardım isteyecektir.
Akıl hastanesinden gelen biri cüce, ötekisi iri kıyım [Asrın G.Kuyucak, Hakan Gümüş] görevlilerin elindeki deli gömleğinden kurtulması zor olacaktır, fabrikatör babanın…
Dikkat edilirse, komedi zıtlığı yine cüceyle iri kıyım görevlilerle sürmektedir.
Şoför Oscar [H.Emre Şen] ve masör Philippe’in [Oğuzhan Oğuz] bu karmakarışık oyunda tamamlayıcı rolleriyle süren muhteşem komedi her şeyin birbirine karıştığı, yanlış anlaşılmaların, tuhaf rastlantıların ortaya çıktığı bir kurguyla nefes nefese izleniyor; oyuncular da oynanan komediyi belli ki seviyor…
Bu altı üstüne gelmiş burjuva evindeki dünyaya ait oyunun kurucusu, hizmetçi Bernadette-Aslı Şahin’dir.
Birisi içinde paha biçilmez mücevher dolu bavul; onun tıpatıp benzeri olan bir başkasında ise 40 bin Franklık Banknotlar; bir ötekisinde ise hizmetçinin o gün işten ayrılma kararıyla elbiselerini koyduğu diğer bavulların aynısı olan bavul sahnede çekişen, itişen, kovalayan ve kaçanlar arasında, elden ele gider gelir.
Hizmetçininki açıldığında kırmızı sütyen ya Mösyö Barnier’in ya da ötekilerin elinde kalacaktır.
Her şeyiyle birbirlerinin aynısı olan valizlerin karıştırılmasıyla oyundaki kurgu Arapsaçına dönecektir. Oyunun yönetmeni Ersin Umulu’nun ardı ardına gelen olaylara ait şaşkınlığı sahneye başarılı bir komedi olarak yerleştirdiğini görüyoruz.
Bunca şaşkınlık ve rastlantılar zincirinin dikkatle kurgulanması gerekir.
Maazallah hizmetçi rolündeki Aslı Şahin mücevher dolu olan yerine ötekisini alsa, Asude Zeybekoğlu’nun Türkçeye çevirdiği bu oyun içinden çıkılmaz bir hale girerdi.
Sahne gerisinde 20 kişilik teknik yapım ekibinin yer aldığı 2 perdelik bu oyun içi kararmışların, sokakta yüzü gülemeyenlerin, ruhu naftalinlenmişlerin ve yüreğini azıcık açık havaya çıkarmak isteyenlerin 2 saat sürece şaşkınlık veren rastlantıların tuhaf trafiğiyle sevinç duyarak hoşça vakit geçireceği bir gösteriden fazlasını vaat ediyor; temelde bir burjuva eleştirisidir bu!
Burjuva aile eleştirisini Molière’den aldıkları gelenekle gayet iyi sürdüren Fransız Tiyatrosu’nun bu türden oyunları bolcadır.
Sahnedeki başarılı oyuncularımız siz farkında olmadan, sizlerin yüzüne, şaşkınlık boyasına batırdıkları komedi fırçasıyla rengârenk bir tatlı tebessüm bırakacaktır.
Salondan çıkarken baktım, herkes tebessüm ediyordu.