Teknoloji korkutucu bir süratle akıp giderken, insanlar da kendi kuşaklarının temsili kadar dâhil olmaya çalışıyor bu hıza… X ve Y kuşakları, Z kuşağı kadar bağımlı olmadığı gibi; Z kuşağı da bir Alfa gibi doğar doğmaz tablet kullanmadı hiç şüphesiz.
Teknoloji “daha da mükemmel olanı” yazılımlarıyla ve filtreleriyle beynimize kazırken, hızlı ama sevimsiz bir akış, beraberinde sebattan uzak, kolay sıkılan, çabuk tüketen, ihtiyaçlarına istekleri doğrultusunda kendi karar veren ve asla tatmin olamayan bir insanoğlu yarattı.
Yapay zekâ programları var artık örneğin; size, sizin nasıl göründüğünüzü tasarlayan, resmeden programlar. Ses kopyalayan, yıllar önce fotoğraf makinesi ile dondurulmuş bir ânı harekete geçiren… Kişisel özellikleriniz, hobileriniz, sevdiğiniz uğraşlar veya birlikte yaşadığınız aile bireyleri hakkında ipuçları verdikten sonra, “Hakkımda bildiklerine dayanarak, hayatımın şu anda nasıl göründüğüne dair bir görsel oluştur” komutu verdiğinizde, içinde size ait bir avatarın olduğu, hayatınızı özetleyen görseller tasarlayan bir program tarafından hazırlanmış fotoğraflarla karşılaştım geçenlerde sosyal medyada. Üstelik herkes “sen de ekle” paylaşımlarıyla birbirini tetikliyor ve etrafına gösteriyor fevkaladenin fevkinde(!) hazırlanan hayat kesitini.
İster istemez düşündüm, insan pürüzsüz ve mükemmele beş kala hazırlanan fotoğrafları, bu teknolojik programlarda tasarlarken, nasıl bir tatmin, nasıl bir aşk yaşıyor diye. Hayatlar gerçekten o tasarımlardaki gibi mi? Yoksa olmasını istediğimiz bir imgenin arkasından koşarken, zekânın yapaylığını unutup, sahte bir mükemmellikte dizayn edilmiş, ısmarlama fotoğrafların arkasına mı gizliyoruz yaşamlarımızı?
Tüm bu düşüncelerime ara verdiğim bir Ekim akşamı bilet aldım Poetika Yapım imzalı Aşk Listesi oyunun prömiyerine. 14 Kasım akşamı geldiğinde, değişimine ısrarla adapte olamadığım Taksim Meydanı’ndan İstiklâl Caddesi’ne doğru yürüdüm. Oyun biletimi hazırladım, kapıdaki görevliye gösterdim ve 1885 Ses Tiyatrosu’nun o muhteşem tarihi salonunda yürürken, aklımı, kalbimi, ruhumu eğlenceli bir temsile teslim ettim.
Aşk Listesi, Kanada Tiyatrosu’nun en komik yazarı olarak anılan Norm Foster kaleminden çıkmış, Eylül Aktürk çevirisiyle, oyunun aynı zamanda yönetmenliğini de üstlenen Serkan Üstüner uyarlamasıyla sahneye taşınmış bir oyun. Oyun, kendi kahvemizin süt miktarını, köpüğünü, çekirdek cinsini, fincan büyüklüğünü seçtiğimiz bu yüzyılda “Âşık Olduğunuz İnsanı Nasıl İstersiniz?” diye soruyor seyirciye ve mizahi bir biçimde düşündürüyor, hayalimizdeki kadının ya da adamın tüm özelliklerini seçme şansımız olsaydı kolay olur muydu diye.
Hayatı tek düze yaşayan İstatistik Uzmanı Kenan ve “Bir erkek, ellinci yaşını erkek bir arkadaşıyla kutluyorsa bir sıkıntı vardır!” düşüncesiyle en yakın arkadaşı Kenan’a farklı bir doğum günü hediyesi hazırlamak isteyen muzip, çapkın yazar Oktay ile eve düşen yıldırım gibi hayatlarına dâhil olan çılgın Melis’in komik hikâyesi anlatılıyor sahnede.
Ray Charles’ın “Hit The Road Jack” ezgileriyle başlayan oyunda, eşinden yedi yıl önce boşanan ve boşanma tutanağına bile sıkıcı olduğu kayıt düşülen, tertip, düzen delisi Kenan (Hakan Bilgin) ile tutku ve arzuların “Yaşadım!” diyebilmenin en temel koşulu olduğunu düşünen yazar arkadaşı Oktay’ı (Yosi Mizrahi) beraber görüyoruz. Yaşlı, falcı bir kadına götürmek üzere “Bir kadında aranacak on temel özellik” içerikli ısmarlama bir aşk listesi hazırlanmaya başlanıyor sıra dışı doğum günü hediyesinin bir getirisi olarak.
Oktay’ın listedeki ilk sırasında “sekse düşkünlük” yer alırken, Kenan, bu öneriyi listede en sona koyuyor. Öneri, Oktay’ın Kenan’ı ikna etmesi üzerine dördüncü sıraya yükseliyor. İkinci özellik olarak “göz alıcı olma”yı öneriyor çapkın yazar Oktay, ancak Kenan “Güzellik, insanın ruhunda, içinde olur” diyerek bu öneriyi de reddediyor ve aradığı kadının hırslı, çalışkan ve bilgili olmasını istiyor.
Hatta durumu abartıp, ideal kadın özellikleri sıralamasında üçüncü sıraya “Şehir ve Bölge Planlama ile ilgili bilgi sahibi olma”yı ekliyor. Oktay asla hız kesmeden devam ediyor önerilerine; “Aklından geçeni sana söyleyecek biri olmalı, kıskanç olmamalı, sana güvenmeli” diye salık veriyor Kenan’a. Kenan, “güven” i altıncı sıraya yazıyor. Oktay ise güvenin öneminin altını bir kez daha çizerken, eşi Selin’in, yazarlık mesleğinde birebir deneyim gerektiren duygularla bir yapıtın çıkmasının muhtemel olduğunu bildiği için, kendisinin küçük kaçamaklarına izin verdiğinden bahsediyor eğlenerek.
Kenan, “Beni olduğum gibi kabul etmeli” diye ekliyor maddelere. Oktay ise; “Çalışırken seni yalnız bırakmalı!” diye destekliyor. Başta itiraz eden fakat liste sıralandıkça durumdan hoşnut olan Kenan, giderek uyum sağlamaya başlıyor, derken “öp demeden öpecek”, “kutu kola ezmeyecek kadar iri memelere sahip bir kadın” hayal etmeye başlıyorlar birlikte. Hayalinden bile haz duyan Kenan, iyi bir espri anlayışı olsun istiyor bu terzi titizliğinde hazırlanan kadının. Yazar Oktay ise nükteden asla vazgeçmiyor ve ekliyor: “Ancak poposu güzel bir kadın on numara olabilir” diye ve Kenan’a soruyor: “Okul hayatında içini titreten hiç mi bir kadın olmadı?” Kenan: “Aşırı duygusal, fakat sağı solu belli olmayan âşık olduğum bir Melis vardı” diye cevaplıyor bu soruyu iç geçirerek.
Büyü henüz falcı kadına ulaşmadan tutmaya başlıyor ve tüm bu yazdıkları özelliklere sahip, yıllardır kendilerini tanıyormuş gibi davranan, her konuya hâkim, seri konuşan, çabuk hareket eden, enerjik bir kadın, aniden Kenan’ın evine çıkıp geliyor ve işler içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.
Histogram bilen, şehirlerde yaşam daha mı güvenli diye sorgulayan, öpmekten çok hoşlanan, sekse ve küvete düşkün, listedeki tüm özellikleri taşıyan Melis’e (Sevinç Erbulak) uzaylı görmüş masum köylü gibi bakarak adapte olmaya çalışan Kenan, bir yandan da henüz falcıya gidip listeyi teslim etmediği için durumun garipliğini sorguluyor.
Yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı, başrollerini Kemal Sunal ve Fatma Girik’in paylaştığı 1987 yapımı “Japon İşi” isimli filmi hatırlatan oyunda, kusursuzun arzulandığı standart birliktelikler, mizahi bir yorum katılarak işlenmiş.
Kendini ansızın ısmarlama bir ilişkinin içinde bulan bir adamın, hayatında olmasını istediği kadın için seçtiği özellikler teoride kulağına hoş gelse de deneyimledikçe tuhaf ve adapte olması zor olaylar yumağına maruz kalışını izliyoruz sahnede. Kumandadan kanal seçer gibi değiştirilen karakteristik özellikler, sahicilikten uzak, baş edilmesi zor ama bir o kadar da komik kapılar aralıyor gözlerimizde.
Kadınların konuşurken, erkeklerin sevişirken seri olduğu konusunda hemfikir kaldığımız oyunda dışarda var olmayan, kendi zihinlerinde varlık gösteren, el yordamıyla tasarlanmış bir kadının hiç olumsuz özelliğinin olmaması, aslında insana dair bir gerçeği de fısıldıyor: “Gerçek, asla mükemmel değildir, eğer mükemmel diye bir şey varsa, zaten o gerçek değildir!”
Yani, bir kez daha anlıyoruz ki malum cin üç dilek hakkıyla lambasını bırakıp gelse, yine de yaranamaz bu erkeklere. Kulağına eğilir ve fısıldar sonra: “İnsan, mükemmel olmayanı kabullenerek âşık olur!” Cinin kelamı anlayabilene…
İki perde, 100 dakika süren Aşk Listesi, Türk seyircisine kahkaha taahhüdü veren eğlenceli bir oyun. Komedi oyunlarının sevilen iki ismi Hakan Bilgin ve Yosi Mizrahi’ye, sahnelerin en enerjik, en yetenekli, en başarılı kadın aktrislerinden Sevinç Erbulak eşlik edince, ortaya keyifli bir proje çıkmış.
Oyun boyunca hiçbir replikte takılmadan, asla yetişemeyeceğiniz bir tempoda konuşan fakat aynı zamanda tüm satırları rahatlıkla idrak edebildiğiniz Erbulak’ın farklı ruh hallerine ışık hızında geçişleri muazzamdı. Yosi Mizrahi ve Hakan Bilgin, yıllara meydan okuyan dostluklarını, sahnede canlandırdıkları karakterlere teslim edebilmenin konforu içinde, oldukça iyi paslaştılar ve şahane bir performans sergilediler.
Amaca hizmet etse de görsel anlamda daha estetik olabilirdi diye yorumladığım dekorun tasarımları Serkan Kavurt’a ait. Afiş fotoğraflarında Emre Mollaoğlu, afiş tasarımında Saydan Çelik imzası bulunuyor. Oyunu uyarlayan ve yöneten Serkan Üstüner’in enerjisi, ekiple oldukça iyi bir uyum sağlamış. Sadece bazı şakaların uyarlamada daha hızlı, ince ve anlık bırakılması, ek açıklamalarla tadından uzaklaştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama korkarım, sahnede her küfür ve argo kullanımında, adeta ilk defa duyuyormuşçasına saatlerce gülebilen bir seyirci kitlesi var olduğu müddetçe, arz da kendine talep doğrultusunda pozisyon alacak.
Mizah, ince bir zekâ ve kıvrak bir düşünme kabiliyeti gerektiren bir ifade şeklidir.
“Bir insanın neye güldüğü akıl seviyesini, nasıl güldüğü ahlak seviyesini gösterir”.
Toplum olarak hem ahlâki hem de aklî bir çöküntü ile mücadele ettiğimizden, Mevlana’nın pek sevdiğim bu sözünü satırlarımı okuyan seyirciye hatırlatma gereği duydum naçizane.
Yapay zekâya sipariş edilen muntazam hayat kareleriyle, muhteşem görünmek için uygulanan filtreli ilişkilerin yapaylığını sorgulatan ve gerçek bir ilişkinin tüm rağmenlerini tat-tuz belleyip, kusurlarını ve farklılıklarını yüksek bir kabulle servis eden, sıcacık, matrak bir oyun izlemek istiyorsanız Poetika Yapım’ın ilk göz ağrısı, Aşk Listesi’ni tavsiye ederim.
Bu tavsiye ile de 1992’de “Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten” isimli kitabı kaleme alan ve bir ilişkide kadın-erkek farklılıklarını çarpıcı bir şekilde yazan Amerikalı Yazar ve İlişki Danışmanı John Gray’ e selam ederim.
İstanbul,26.11.2024