Aralarında 67 yıllık bir duvar vardı.Bütün duvarlar gibi değildi; cam gibi saydam, duru su gibi şeffaf ama aşılamaz bir duvardı.Duvarın bir yanında İzmirli Rum kızı Elina’nın 1933 yılında intihara kalkışmak üzere odasına girdiği Yunanistan’ın Yanya şehrindeki pansiyon evi, öteki yanında İzmir sokaklarında gösteri yaparak yaşamını sürdüren İzmirli Ferit’in 2000 yılı Milenyuma girilen yılbaşı gecesi, duruyordu.
Onları çeşmibülbül gibi zar incesi inceliğinde bir cam duvarın ardında karşı karşıya getiren şey ise Einstein’ın Zamansal Paradoksu adıyla bilinen Çoklu Evren teorisinin tiyatroya adaptosyonundan başkası değildi.
2020 yılında dağıtılmış ¨Özdemir Nutku Ulusal Oyun Ödül Yarışması¨nda ödüle değer görülen senaryosuyla Devrim Pınar Gübrüzoğlu’nun ¨Einstein Kumpanyası¨ başlıklı tek perdelik, iki kişilik, epi topu 75 dakikaya seyirciyi sıkmadan sığan oyunun sonunda, aşkın göz pınarlarına dokunan sihirli parmağı oyun biterken size de dokunacaktır.
Elina sizi bütün bütün ağlatmayabilir ama taş kalpli değilsiniz ya, birazcık olsun gözleriniz sulanacaktır.
Türk sahnelerinin unutulmaz opereti Lüküs Hayat’ta 14 sene aralıksız Nesrin rolünü üstlenmiş bulunan tiyatromuzun duayen ismi Betül Arım’ın kızı Melissa Karagöz, annesini oyununda ağlatmıştı.
Betül Arım sosyal medya hesabında şöyle diyor: ¨Oyunda hem ağladım hem güldüm kızıma, yani Elina’ya…¨
İki bin milenyumuna adım atılan o yılbaşı gecesi İzmir’de başı polisle belaya girmiş sokak tiyatrocusu Ferit, karakolun nezarethanesinde sabahı beklemeye mecburdur; karşımızdaki açık sahnenin bir yanı onun kodesidir.
Basit ve sade bir dekorun eşlik ettiği 30-40 kişilik bir oda tiyatrosunun sahnesinde, bu kodesin öteki yanı Elina’nın intihar etmeye yeltendiği kendi odasıdır.
Elina, daha çocukluk vakitlerindeyken, mübadele yıllarında bir bavuldan fazlasını taşımaları müsaade edilmeyen ailesiyle birlikte İzmir’i terke zorlanmıştır. Yunanistan’ın Yanya vilayetine yerleştirilen İzmirli Rum ailenin üyeleri hayatlarını burada tek tek kaybettikçe Elina da tek tek yalnızlaşır; güvendiği sadece ona bir oda veren pansiyon sahibidir.
Osmanlı zamanının ünlü paşası Tepedelenli Ali Paşa’nın valisi olduğu bir vakitlerin Yanya şehrinde, Elina’nın aklı ve yüreği İzmir’de kalmıştır.
Kimi kimsesi olmayan, 1930’lu yılların Anadolu Rumu bir genç kız; ailesiz Elina nihayet intiharına karar verir.
Pansiyon odasında bir yerlerden bulduğu tabancasıyla intihara kalkıştığı sıra kurşun seker, gider ve Einstein’in Zaman Teorisine göre çoklu evren anlayışı ile anlaşılabilecek bir rastlantıyla, cam duvarın öte yanındaki 67 yıl öncesinde yaşayan Eline’nin torunu yaşındaki Ferit’in İzmir’deki kodesine düşer.
Bir anda 67 yıllık zaman ortadan kalkmıştır…
Şimdi ikisi de birbirlerini, aralarında zaman farkı olmaksızın, o halleriyle cam duvar arkasından görmekte, konuşmaktadır.
Çok geçmez ki o muhteşem aşk, bir yerlerde hep hazır bekleyen o aşk yine şimdi yıldırım hızıyla sahneye düşer.
Kodeste konuşarak odasındaki Eline’yi intiharından vaz geçtiren Ferit ona sonraki günlere ait hayatına dair tarihte olacakların sırasına göre akıllar da verecektir:
¨Yanya’dan ayrılacaksan sakın Almanya’ya gitme!¨
Zira 6 yıl sonra Nazi Almanya’sı dünyayı kana bulayacaktır.
¨Sakın İtalya’ya da gitme, orası da güvenli değil!¨
Zira, 1926’dan beri Faşist Mussolini yönetimi altındaki İtalya, Elina’ya göre değildir.
Ferit camdan duvar arkasında sevip âşık olduğu, eğer aradaki zaman dilimi ortadan kalksaydı babaannesi yaşında olacak sevgilisini 20.yüzyıl için en güvenli yer gördüğü Amerika’ya göçe iknâ eder.
Elina söz dinleyecektir, o kısa buluşma ânı bitince, kendi zamanlarına döndükleri vakit Amerika’ya gider, ressam olarak ünlenir, iyisinden servet kazanır; son yıllarında ise Ferit’i arayıp soracak, kendini tanıtmadan onu bulacak ve varını yoğunu bırakacaktır.
Einstein’ın deyip demediği meşkuk olmakla beraber Ferit camın ve zamanın arkasındaki sevgilisi Elina’yı ¨Hayat bisiklete binmek gibidir, devamlı pedal çevirmelisin!¨ diye yaşamaya özendirir.
Elina pedal basa basa hayatını yaşar ve sonunda Ferit’e ulaşamadan ömrünü tamamlar.
Hikâyesi bu kadar! Ne ki Melissa’nın gelecek vaat eden üstün oyunu, Ferit karakterini canlandıran Bahadır Karaca’nın pandomima sanatından beslenen becerisi sahneyi dolduruyor; tiyatro mekânından dışarıya taşıyor. Melissa’nın de tüm bedeninden aşk, hüzün ve romantizm akıyor; üstünüze sıçramaması işten değil!
Einstein Kumpanyası başlıklı oyunu İstanbul’un Acıbadem semtinde bulunan ¨Think House¨ adındaki açık sahnesi olan küçük oda tiyatrosunda izledik; hiç kuşkusuz oyun turneye ve başka sahnelere de ulaşıyor.
Think House’un işleticisi Tuba Akkaya ve Fırat Devecioğlu çiftinin izleyicileri gişe kapısında samimiyetle karşılaması ve tiyatrolarını sıcacık bir kültür yuvasına çevirmeleri de ayrıca takdire şâyan…
Yönetmen Hasan Demirci ve koreografisini düzenleyen Ayşe Günyüz Demirci’nin elinden çıkan oyun ayrıca ¨Direklerarası En İyi Oyun Metini¨ ödülüne de sahip olunca değerli bir tiyatro eserini izlemenin hazzıyla salondan ayrılıyoruz.
Oyundan sonra şu Çoklu Evren meselesini Özyeğin Üniversitesi’nde fizik alanında araştırma görevlisi, genç dostum, Asu Güvenli’ye sordum; anlattı, biraz karışık bir şey gibi geldi bana…
Anladığım şu ki, atom altı parçacıkları arasında, hani şu Quantum diye mistisizme meraklı bütün kadınların dilinde bilir bilmez dolaşan mini minnacık parçacıklar var ya, işte onlar gelişi güzel ve rastlantısal sıçrar dururmuş.
Bir bakıyorsun kâh orada, bir bakıyorsun kâh şurada; tut tutabilirsen, hizaya gelmez yaramaz ve arsız şeyler…
İşte o nedenle bunların her bir bulunduğu nokta itibariyle tek düzeyli bir zaman ve mekân, diğer deyişle salt ve mutlak bir evren olmazmış. Einstein ve adını aklımda tutmaya zahmet gösteremediğim, hâlen konu üzerinde çalışan birçok bilimadamının görüşüydü bu…
Hasılı biz bu karışık meseleyi çözülüp kesinleşene kadar bir yana bırakalım da Einstein’in çoklu evrenini tiyatroya taşıyıp bütün güzel aşklar gibi hüzünle sonlanan bir hikâyeyi dinlemeye bizi davet eden Einstein Kumpanyası’nı alkışlayalım.
“Think House”
Acıbadem Cd. No:224- H,
34660 Üsküdar/İstanbul
www.thinkhouseistanbul.com