Göçmenlerin yaşadıklarını “Göçmen Emeğinin Küresel Devinimi – Sekizinci Kıta” kitabıyla irdeleyen Ercüment Akdeniz, “Amacım dünyada 164 milyona yakın göçmen işçinin emeğini görünür kılmak” dedi.
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı, gazeteci ve yazar Ercüment Akdeniz, “Suriye Savaşı’nın Gölgesinde Mülteci İşçiler” ve “Ölüm Koridorundan Mülteci Pazarlığına – Sığınamayanlar” kitaplarının ardından yeni kitabı “Göçmen Emeğinin Küresel Devinimi – Sekizinci Kıta” eseriyle okuyucunun karşısına çıktı. Diğer iki kitabında daha çok Suriyeli göçmen işçiler üzerine yoğunlaşan Akdeniz, bu sefer Türkmenistan, Özbekistan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Afganistan, Pakistan, Nijerya, Kongo ve Gambiyalı göçmen işçilerin yaşamlarına yer verdi. Akdeniz, ülkenin dört bir yanındaki göçmen işçilerle konuşarak göçmen emeğinin durumun gözler önüne serdi.
Çarpıcı insan portrelerini okuyucuya sunan Akdeniz ile yeni eserini konuştuk.
EMEKLERİ GÖRÜLSÜN DİYE
Kitap isminin nedenini açıklayarak sözlerine başlayan Akdeniz, “Dünyada 272 milyon göçmen var. Bunların 164 milyonu işçi. Bu işçiler aileleriyle birlikte 1 milyara yaklaşıyor. Bu 1 milyar insan bir kıta eder. Bu kitle kıtalar arası gezen ve görünmeyen göçmen emeğine sahip oldukları için 8’inci kıta tartışmasını yapmak ve onların emeğinin görünür olmasını sağlamak için bu isimi tercih ettim” dedi.
TÜRKİYE GÖÇ DEPOSU OLDU’
Kapitalist merkez ülkelerin mültecileri istemediğini ve mültecilere maliyet gözüyle baktığını belirten Akdeniz, bu ülkelerin dünya üzerindeki mültecilerin sadece yüzde 2’lik bir kısmını ülkesinde ağırladığına işaret etti. Akdeniz, “Buna karşın göçmen işçileri çalıştırma oranı ise yüzde 60. Bu ülkeler göçmen emeğini seviyor, mülteci emeğini değil. Göçmenleri mobil oldukları için tercih ediyorlar” diye belirtti.
Türkiye’nin 2013 yılında Avrupa Birliği ile “Geri Kabul Anlaşması” imzalanmasına kadar göç hareketleri için bir geçiş güzergahı olduğunu hatırlatan Akdeniz, “Bundan sonra Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişler çok büyük oranda kesildi. Türkiye Avrupa’nın göç deposu oldu. Artık göçmenler çalışma koşullarının ya da ücretlerin kötü olmasına rağmen buraya çalışmaya geliyorlar” ifadelerine yer verdi.
DİĞER GÖÇMELERDE GÖRÜLMELİ
Önceki kitaplarında Suriyelileri yoğun bir şekilde işlediğini söyleyen Akdeniz, diğer göçmen işçilerle ilgili yazdıklarının dağınık olmasından dolayı görünür olmadığını belirtti. Akdeniz, “Göçmen işçilerle ilgili araştırma yapan insanlara Suriye göçünün gölgesinde kalmış diğer göçmenleri de göstermek istedim” dedi.
Kitaba konu olan milliyetleri 3 kategoriye göre seçtiğini belirten Akdeniz sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Birinci kategori de eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelenler var. Buradan aldıklarım o ülkelerin sosyalizm sonrası nasıl çökertildiğini gösteren bir fotoğraf sunuyor. İkinci kategori ise Pakistan, Hindistan ve onlarla birlikte gelen İranlılar var. Bu hatta baktığımızda en tehlikeli işlerde çalışıyorlar. Son kategori de Afrikalılar. Bunlar da daha çok fabrikaların indir bindir işlerini yapıyorlar.”
ÖLÜMLERDEN SERMAYEDE SORUMLU
Göçmen işçilerin uluslararası burjuvazi için altın kadar değerli olduğunu dile getiren Akdeniz, bu işçileri taşımak için bir hat açıldığını ve bu transferi uluslararası göçmen kaçakçılarının yaptığını söyledi. Bu hattın bir ucu Afganistan, bir diğer ucu Van, başka bir ucu İstanbul’da bir ucu ise Avrupa da olan bir göçmen kaçakçılık zinciri olduğunu ifade eden Akdeniz, “Burjuvazinin ucuz iş göçü talebi olmasa bu şebeke bir işe yaramaz. Göçmen emeği ölümlerinde göçmen kaçakçıları kadar sermaye kesimleri de sorumludur” diye belirtti.
ÖZNE OLARAK DEĞİŞTİRİCİ GÜÇTELER
Göçmen işçilerle ilgili çalışma yapan hak savunucuları, akademisyenlerin olaya dramatik ve “Kendi haklarını savunamıyorlar, biz onlara yardım edelim” anlayışıyla yaklaştığının altını çizen Akdeniz, bu anlayışın madalyonun bir yüzü olduğunu ve eksik olduğunu söyledi. Akdeniz, “160 milyonluk göçmen işçi dünya kapitalist ekonomisinin can simidi. Nesne değil özneler. Onlar etkisiz durumda değiller. Özne olarak sömürülüyorlar ve özne olarak değiştirici güçte olabilirler. Dolayısıyla göçmen emeğini incelerken sadece olguları ortaya koymamak gerekir. Değişim yönüne bakmak gerekiyor” diye ifade etti.
MİLLİYETÇİLİK KADER BİRLİĞİNİ ZEDELİYOR
Farklı ülkelerden göçmen işçilerin yoksul mahallelerde ya da çalışma tezgahı başında yan yana geldiğini söyleyen Akdeniz, bu durumun bir dayanışma yarattığını belirterek, “Kendi ülkeleri arasında yaşanan bir sorun kendi aralarında da sorun yaratabiliyor. Aslında burada bir kader birliği yapıyorlar. Bu kader birliği içerisinde şovenizmin etkileri kardeşleşmeyi engelliyor. Ülkeye geldiklerinde kendilerini bir üst kimlik olan Türkiyeliler ile eşitlemeye çalışıyorlar. Kendilerini kabul ettirebilmek için bir başkasını ötekileştirmeye ihtiyaç duyuyorlar. Türkiyeliler en çok kimden endişe duyuyor? Suriyeliler. ‘O zaman benim de Suriyelilerle araya mesafe koymam gerekiyor’ diyorlar. Sonradan geleni kabul etmeme, dışlama tutumu var. Bu aslında herkese kaybettiriyor” ifadelerini kullandı.
GÖÇMENLERE TEMAS EDİN
Göçmen emeği konusunda çalışan herkesin göçmenlerle mutlaka temas etmesi gerektiğinin altını çizen Akdeniz, göçmenlerle yapılan sohbetlerle sömürü trafiğinin anlaşılacağını vurgulayarak, “Bunu yapmayan sendikacı sadece kitap okuyarak göçmenleri anlayamaz” dedi.
Göçmen emeğinin işverenler için tatlı bir kar olduğunu ve bunun için şirketlerin “göçmen emeğini biz nasıl kullanırız” diye stratejiler geliştirdiğini dile getiren Akdeniz, “Sendikalar bu stratejileri okumalılar. Bu durumun bir olgu olduğunu kabul ederek, ‘göçmenlerin ülkeye girişleri için sendikalı ve sigortalı olmasını şart koşuyoruz’ diyebilmeliler. Böyle bir strateji geliştirirlerse hem Türkiye işçi sınıfının hem de uluslararası işçi sınıfının lehine olur” ifadesinde bulundu.
Kaynak: Kadir Güney / Mezopotamya Ajansı