Size bugün, dans için küçük yaşta evlenen, küçük bir gıcırtı duymasın yerinde duramayıp dans etmeye başlayan tatlı ve çılgın arkadaşım Viktorya’yı (Victoria) anlatacağım.
Viktorya’nın ailesi Macaristan ve Ukrayna taraflarından Türkiye’ye gelmişler. Macaristan’dan gelen büyük büyük dede Aleksandır ile kız kardeşi Arnetta pogromlardan kaçıp Bulgaristan’a sığınmış.
Orada Coya isminde bir teyzeleri varmış. Coya Hanım bütün aristokratların şapka yapımcısıymış. Arkadaşım da bir zamanlar tiyatro kostümleri yapardı; soya çekmek bu olsa gerek…
Arnetta ve Aleksandır; iki kardeş el elle verdikten sonra Türkiye’ye gelip “Burada bir iş yapmamız lazımdır, bütün servetimiz Macaristan’da kaldı, ne yapsak ne etsek!” diye kara kara düşünürken, sonunda ticarete başlamışlar
O dönemlerde, mavnalarla Karadeniz’e açılıp kıyı şehirlerinde alışveriş yapılırdı. Tıpkı çerçilik gibi… Aleksandır bir gün Bartın’a gitmiş ve orada zamanın tüccarı Yahudi Mahir Efendiyi tanımış. Mahir efendi de Eşkenaz Yahudisi. Aleksandır Mahir efendiyi pek beğeniyor, takdir ediyor. Zengin bir tüccar olan Mahir Efendiye kız kardeşi Arnetta’dan bahsediyor, çöpçatan gibi davranıyor ve evlilik için zemin hazırlıyor.
Bu arada söylemek lazımdır ki, bu iki kardeş Macaristan’da süper eğitim almışlar; aristokrat insanlar. Müzik bilgileri, yaşam görgüleri üst düzeyde… Arnetta’nın da on parmağında on marifet. Macaristan’da Baron olduklarından buradaki soyadları da Baronista olmuş.
Mahir Efendinin ayağı biraz sekiyor; o 36 yaşında. Dünya güzeli Arnetta ise 16’sında… Kız bülbül gibi altı lisan konuşurmuş; piyano ve keman çalarmış.
Mahir Efendi ve Arnetta evlenip dünya evine girmişler. İlk çocukları Viktorya dünyaya gelmiş; bu kız benim arkadaşım Viktorya’nın halasıdır.
Bu arada Arnetta ve Mahir Efendinin kışları Bartın’da oturdukları evden başka Bartın’ın sayfiyesi Amasra’da da yazlık evleri var. Arnetta orada devlet adamlarına, gelen giden tüccarlara tercümanlık da yapıyor.
Seneler birbirini kovalıyor, Arnetta ve Mahir Efendinin kızı Viktorya 13 yaşına geldiğinde herkesi büyülüyor, çok güzel ud çalıyor; annesi Arnetta da kemanla ona eşlik ediyor… Evlerinden sokağa güzel nâmeler yayılıyor. Aslında ailenin birçok ferdi müziğe istidatlıdır; türlü enstrümanlar çalıyorlar. Arkadaşım Viktorya’nın babası da çok güzel akordiyon çalarmış.
Bir gün Bartın’da evden müzik nâmeleri gelirken, sokaktan imamın oğlu geçiyor. O kadar yakışıklı imiş ki sormayın; çakır gözlü bir yiğit delikanlı… Viktorya’yı görüyor ve vuruluyor. Bizim hala da imamın oğluna âşık oluyor. İki aşık “Ne yapacağız” diye kara kara düşünürlerken, imamın oğlu “seni bana vermezler, gel seni kaçırayım” diyor. Tabii ki bizim kızın başında kavak yelleri esiyor, yerinde ateş olmuş yanıyor, “tamam olur, al beni ne yaparsan yap” diyor.
Akşam annesi babası uyurken, annesinin de bütün mücevherlerini çalıp, aşağıda bekleyen imamın oğluna kaçıyor. Sonrası tam bir film; Mahir Efendi bunu öğreniyor, tam bir skandal! İmama gidiyor ve kızını soruyor. İmam sıkı çıkıyor, oğluna kaçmış kızı, “asla ve katiyetle geri vermeyiz” diyor.
Baba, kızına “Eğer temizsen evine dön!” diyor. Temizden anlayacağınız, hani aranızda bir şey oldu mu? sorusu… Bu arada kız korkuyor, dönmek istiyor ama erkek tarafı “babanı vururuz” diyor; kız ne yapacağını bilemez halde kalakalıyor. Mevzu gazetelere haber oluyor, skandal oluyor, kasabaya da yayılıyor. Bartın’daki Çerkesler Mahir Efendiyi, Lazlar da imamın oğlunu tutuyor; mesele birden neredeyse etnik gerginliğe dönüşüyor mu!
Meydanda silahlar çekiliyor. Durumun vehametini anlayan evden kaçmış Viktorya, “ben imamın oğlunu seviyorum, onunla kalacağım” diyor. Hal böyle iken Mahir Efendi kamburu çıkmış vaziyette eve dönüyor. Birkaç gün içinde de nesi var nesi yok toplayıp İstanbul’a dönüyor.
Bu arada kızımız gerdek gecesine kadar imamın evinde ama kayınvalidenin kanatları altında yaşıyor. Derken, evvela Müslüman oluyor ve kara çarşafa giriyor. Ama bütün bunlar kendi rızası ile oluyor, çünkü aşkın gözü kördür. Günler ayları, aylar seneleri kovalarken bizim Mahir Efendi ile Arnetta’nın bir evlatları daha oluyor; benim arkadaşımın babası.
Viktorya bir yandan ailesine de hasret, hani “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler” türküsündeki gibi baba evine yanık…
E, ne de olsa baba evi has ekmek çıkarır. Bu hasret öylesine artıyor ki, hem annesi hem kızı o kadar birbirlerini özlüyorlar ki, gizliden gizliye haberleşmeye devam ediyolar.
Bu arada imamın oğlu ile Viktorya hala da İstanbul’a taşınıyor, fakat maddi olarak sıkıntı içindeler; hayat o zamanlar da zor!
Viktorya ne yapıp edip ailesinin adresini buluyor ve bir gün gelinliğini giyiyor, bembeyaz bir şekilde annesinin ve babasının kapısını çalıyor. Kapıyı açan anne, kızını görünce boynuna atılıyor. Gürültüleri ve ağlamaları duyan baba kapıya gidince bir de ne görsün, kızı kapıda anneyle kucak kucağa ama çok dargındır, gerisin geri içeri giriyor.
Bunun üzerine Arnetta kocasının ayaklarına kapanıp kızını affetmesini istiyor. Eğer affetmezse, evi terk edip sırra kadem basacağını, bir daha gölgesini bile bulamayacağını bütün içtenliğiyle söylüyor.
Tabii ki Mahir Efendinin yüreği taştan değil ya, dayanamıyor ve kızını kucaklıyor. Geçim sıkıntısı yaşayan imamın oğlu ile Viktorya hala böylece babasının evine taşınıyorlar. Aynı çatı altında Yahudi ve Müslüman inançlarıyla mutlu bir aile olarak birlikte yaşıyorlar.
Viktorya kara çarşafa bir daha giymiyor, hatta en şık şapkaları giyiyor, Paris modasını takip ediyor.
Aile eski müzik dolu günlere dönüyor. Maalesef imamın oğlu ile Viktorya halanın çocukları olmuyor. Bu mutlu çift ölene kadar birbirlerine âşık kalıyor.
Ve tabii ki Mahir Efendinin çok sevdiği Bartın yemeklerini de kızı ve karısı ona her zaman pişiriyor.
Mahir Efendi, Bartın’ın meşhur pirinçli mantısı ile pum pum çorbasını pek seviyor.
Şimdi onların hatırasına bu yemeklerin tarifine sıra geldi; afiyet olsun.
PİRİNÇLİ MANTI:
Hamuru İçin;
- 2 adet yumurta
- 2 su bardağı su
- 1 çimdik tuz
- Aldığı kadar un
İçi İçin;
- 300 gr kıyma
- 2 adet kuru soğan
- 1 su bardağı pirinç
- 3 yemek kaşığı zeytinyağı
- 1 çay kaşığı tuz
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 su bardağı sıcak su
Üzeri İçin;
- 2 su bardağı tavuk suyu
- 1 su bardağı sıcak su
Sunumu İçin;
- Yoğurt
- Zeytinyağı
- Pul biber
Hamuru için su, tuz, yumurta ve unu bir kaba koyup yoğurun. Yoğurduğunuz hamuru mayalanması için dinlendirin.
Bu sırada iç harcı için kıymaları kavurup soğanları doğrayın. Doğradığınız soğanları ayrı bir tavada kavurun. Üzerine tuz ekleyin. Kavrulduktan sonra pirinçleri ekleyin ve ikisini birlikte kavurun. Son olarak sıcak suyunu ekleyip pişirin.
Kavurduğunuz kıymaları bir kaba alıp üzerine pirinç ve soğanları ekleyip, karabiberini de ekleyip soğumaya bırakın.
Dinlendirdiğiniz hamuru açın. Açtıktan sonra 3 parmak kalınlığında kare kare kesin. Kesilen parçaların içine yaptığınız iç harcı koyup kapatın. Kapattığınız hamurları tepsiye dizip fırına vererek kızartın.
Tavuk suyu ve suyu kaynatıp kızaran mantılara ekleyin.
PUMPUM ÇORBASI
Malzemeler
- 1 su bardağı mısır unu
- 5 su bardağı su veya et suyu
- 2 dilim kavurma
- Tuz
Üzeri için
- 2 tatlı kaşığı tereyağı
- 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
Tencereye aldığınız su ya da et suyuna mısır ununu ekleyip karıştırın. Kaynayana kadar karıştırın.
Kavurmayı tavada 2-3 dakika kavurun. Kaynayıp koyulaşan çorbanın üzerine ekleyip karıştırın.
Tuzla tatlandırın, yaklaşık 4-5 dakika pişirin.
Tereyağı ve pul biberi sos tenceresinde kızdırın. Hazırladığınız çorbanın üzerine gezdirin.
Pumpum çorbasını, köpoğlu ile birlikte servis edebilirsiniz.
Pumpum Çorbasının Püf Noktaları Nelerdir?
Karıştırma işleminde mutlaka tahta kaşık kullanılmalıdır.
Çorbanın orijinal malzemesi mısır unudur.
Bu nedenle nişasta kullanılan tarifler tercih edilmemelidir.
Kavurmayı karıştırırken rendelenmiş soğan ile aroma katabilirsiniz.
Hazırladığınız çorbayı servis etmeden önce bir kez mikserden geçirin.