Özgür Suriye Ordusu denilen çeteler ve Türk askeri güçleri Afrin’e girdi. Afrin’e giriş zamanı ayarlıydı. Cumhurbaşkanı iki gün önce ‘bugün Afrin’e giriyoruz’ açıklaması yapmış, ardından cumhurbaşkanlığı tarafından bu açıklama ‘kuşatma’ olarak değiştirilmişti. Demek ki, Saray’ın kurmayları Afrin’e giriş tarihini 18 Mart’a denk getirerek, bu haksız savaşa ‘milli ve yerli’ bir anlam vermek istedi. Ama tutmadı. Kimse sokağa çıkmadı. Halk bunu bir savaş kazanmanın zaferi saymadı.
Afrin’e giriş tarihini Newroz öncesine denk getirerek başta Kürtlerin ve ezilen halkların bin yıllık bayramını zehir etmek istediler, ama tutmadı. Alanlar isyan ateşiyle, doldu taştı. Yasaklara, baskılara, gözaltılara ve hafta içine denk gelen 21 Mart’a rağmen kitleler değerlerine sahip çıktı.
Afrin operasyonu emperyalist Dünya seviyesinde bile destek bulmadı. AB, BM dahil operasyonu kınadı. Alman başbakanı Merkel, dördüncü kere seçilmesi sebebiyle yaptığı konuşmada, Afrin’de yaşananları ‘kabul edilemez’ bulduğunu açıkladı.
CHP liderinin ‘evlerimize, işyerlerimize bayrak asma’ çağrısı, ‘şanlı Türk ordusu’ vurgusu, ‘Ordu AKP’nin politik yanlışlarını düzeltiyor’ diyen yaklaşımı tam bir siyasi garabet örneği olsa da, tutmadı. Kimse balkonlarına bayrak asmadı.
Afrin operasyonu, Afrin halkından hiç destek bulmadı, ‘teröristlerden halkı kurtarma’ edebiyatı karşılık bulmadı, tutmadı. Afrinliler yardım dağıtımları dışında sokağa çıkmaz oldu.
AKP-MHP cephesi, CHP desteğine rağmen Afrin operasyonunu ‘milli ve yerli’ yapamadı, tutmadı. Herkes bu operasyonun 2019 seçimlerini kazanmak üzere yapıldığını hissediyor, varsayıyor. AKP-MHP tabanı dahil, bunu böyle biliyor.
İktidar ve ana muhalefet, iktidarın denetimine giren sermayenin gazete ve televizyon kanalları ne derlerse desinler, Afrin’e girilmiş olması siyasi iktidarın başarı hanesine yazılmayacaktır. Çünkü bu operasyonu ‘başarılı’ kılan, PYD/YPG’nin vahşi ÖSO çetelerinin Türk ordusunun ağır silahları ve savaş uçaklarıyla orta boy bir kenti kuşatmasını ve ardından büyük katliamlar yapabilme ihtimalini boşa çıkartan geri çekilme kararı olmuştur.
YPG/PYD Türk ordusunun boş bir kenti ele geçirmesini sağlamış, Afrinliler de bundan hiçbir sevinç duymadıklarını göstermişlerdir. Meşru ve haklı olmayan, işgalci bir güç durumuna düşen Türkiye olmuştur.
Herkes bilir, siyaset uzun vadeli bir iştir. Ülkenizi hiçbir biçimde tehdit etmediği halde, sizin dolaylı da olsa destek verdiğiniz IŞİD’e karşı askeri ve siyasi başarı kazandıkları için bir kenti kuşatıp işgal etmeye ve şimdi de yağmalamaya koyulmanızı kimse ‘zafer’ saymaz, yakın çevreniz ve parti militanlarınız dışında kimseye zafer diye yutturamazsınız.
Ortadoğu halklarının barış, seküler yaşam, siyasal katılım, demokrasi, kadın özgürlüğü, birlikte yaşam gibi demokratik taleplerini uygulamada ifade eden bir sembol kenti yerle bir etmeye kalkmanız, sizin Başkanlığınızı meşrulaştırmaya yetmeyecektir.
Kuşkusuz bütün diktatörlükler, demokratik olmayan yollardan iktidarlarını sürdürürler. Bu yollar onları ‘zafer’e götüren temsili demokrasinin seçimler gibi kimi argümanlarıyla da desteklenebilir. Ancak tarihi olarak, bütün diktatörlükler hem siyasi hem de biyolojik bir ömürle sınırlanmıştır. Bundan ötesi yoktur. Halkların ve emekçi sınıfların özgürlük, adalet, toplumsal eşitlik, seküler yaşam için mücadeleleri her zaman bu tipten iktidarların sonunu getirmiştir. Yine tarihsel olarak bütün diktatörlükler özgürlük ve demokrasi mücadelesinin sadece hızını yavaşlatmaya yaramış, ama ona engel olamamıştır.
Türkiye tarihi bile buna şahittir: 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri diktatörlükler dahi belirli ömürleri olan rejimler oldu. 1960 darbesinin siyasi ömrü daha da kısaydı. Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından tek parti dönemi bile geldi, geçti. Ancak tüm bunlar gibi AKP dönemi de gelip geçecek ama toplumun ilerlemesi önünde büyük bedeller ödenmesine sebep olacaktır.
Türkiye’deki işçilerin, yoksulların, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, Ermeniler, Rumlar başta olmak üzere azınlıkların bütün bu tarihsel kesitlerde ödedikleri bedeller hep ağır oldu. Türkiye’nin demokratik diyebileceğimiz tarihi 1923’ten bugüne, 95 yılda iki elin parmaklarının sayısını geçmez; o da kesintilerle.
Öyleyse, AKP ve önceki diğer iktidarlar da dahil olmak üzere toplamda emekçi sınıflara, Türk olmayan halklara ve azınlıklara, Sünni olmayan mezhep ve inançlara, erkek olmayan cinsiyet ve cinsel tercihlere karşı uygulanan baskı ve şiddetin toplamına itiraz eden, saydığımız siyasi dönemler arasında tercihte bulunmayan, devrimci bir hamleye ihtiyaç var.
Baskı düzeyini artırmaktan başka seçeneği kalmayan siyasi iktidar karşısında liberal ve sivil toplumcu ya da yaşam alanlarını yaklaşan felaketten kaçmaya kurgulayan veya ‘parlamentocu’ hayaller kuran, Kürtlerin demokratik mücadelesinden uzak duran tüm kişi, eğilim ve akımlar, AKP-MHP rejiminin ömrünü uzatmaya hizmet edecektir.
Bu nedenle ve yukarda sayılan tarihi nedenlerden dolayı devrimci, demokratik ve toplumsal eşitlikçi bir siyasal hattın program ve örgüt düzeyinde ifadesi, demokratik mücadele içindeki tüm siyasal bileşenlerle ön şart ileri sürmeden birleşik mücadele yollarını bulunmak gereklidir.