Komünist lider Imre Nagy’nin heykelinin kaldırılması, Viktor Orbán’ın ülke solunun tüm hafızasını silme ve aşırı sağı parlatma yolundaki çabalarının sonuncusu.
Kasım 2016’nın rüzgârlı bir gününde, savaşlar arası dönemde popüler olan geleneksel Bocksai kıyafetini giymiş bir grup adam, sakin Pomaz meydanında toplandı. Bu meydan, 1914-18 savaşının sona ermesinin ardından Macaristan’ın imzalamaya zorlandığı nefret edilen barış anlaşması “Trianon Meydanı” olarak yeniden isimlendirilmişti. Adamlar büyük bir törenle yeni bir anıtı diktiler: yenilgiden ve bölünmeden önceki büyük Macaristan’ı gösteren ve böylece güncel sınırların dışında kalmış etnik Macarları vurgulayan bir harita.
Geçtiğimiz on yılda Macar hükümeti, ülkenin ulusal tarihini, kaynağını Macaristan’ın sağcı otokrat (ve Hitler’in müttefiki) Miklós Horthy tarafından yönetildiği iki dünya savaşı arasından “zafer günlerinden” alacak şekilde yeniden yazıma tabi tuttu. Bu dönem, antisemitizm, soykırım ve kitlesel infazlarla bilinen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çöküşü ve Sovyet işgali arasındaki zamana denk düşen dönemdeki Macaristan’dı. 1919’daki sosyalist devrimin yenilmesi ve ardından 1920’lerin başında yaşanan (sol devrimcilerin, gazetecilerin ve Yahudilerin örgütlü bir şekilde öldürüldüğü) Beyaz Terör’le başladı. Bunu, Horthy rejiminin yaygınlaştırdığı ve II. Dünya Savaşı sırasında yarım milyondan fazla Macar Yahudisi’nin çoğunun Auschwitz-Birkenau’da yok edilmesiyle sonuçlanan bir antisemitizm dönemi takip etti. Macarların kültürel hafızasında büyük yer tutan bir dehşet zamanıydı ama yine de bugün iktidardaki Fidesz partisi, ülkenin en parlak dönemi olarak kabul ediyor.
Mevcut otokrat Viktor Orbán ve rejimi, otoriterliğin Avrupa’da ve doğrusunu söylemek gerekirse dünya çapında yayılan yeni bir biçimini yansıtıyorlar. Bu otoriterlik, belirli grupların temel hakları hak etmediğini veya insan olmadıkları şeklinde kategorize edildiği faşizmin çok sayıda klasik motifini ve mantığını taşıyorsa da bunu özellikle çağdaş bir şekilde yapıyor. Siyasi kısmı, askeri idare veya geleneksel güç yoluyla değil de kukla parlamentolar yoluyla yürütülüyor. Ve insanlar tek başına korkuyla değil, esas olarak kamusal söylemin otoriter amaçlara uyacak şekilde şekillendirilmesi aracılığıyla kontrol ediliyorlar.
Orbán Yönetimi
Orbán liderliğindeki sağcı Fidesz partisinin ülkenin kontrolünü aldığı 2010’dan beri rejim ülkedeki tüm kamusal söylem etrafındaki kontrolünü sıkılaştırdı. Fidesz aşama aşama Macaristan’daki medya üzerinde neredeyse tam kontrol sağladı; bu yöndeki son gelişme, büyük medya kuruluşlarının Orbán’ın bir çocukluk arkadaşı tarafından idare edilen bir vakfa “bağış” yapmalarıydı. Aynı zamanda bu yıl, toplumsal cinsiyet derslerinin yasaklanmasına ve üniversiteler ve sivil toplum -yani Fidesz’in propaganda makinesiyle mücadele edebilecek- kurumlarına savaş açılmasına sahne oldu.
Bu söylemin şekillenmesi ülkenin ulusal anıtları ve kamusal sanatına da yayılıyor. Macaristan çapında, Pomaz’daki gibi yeni ulusal anıtların yerleştirilmesi veya “ihya edilmesi” epey yaygın. Tüm Macaristan’da eski heykeller yıkılıyor ve yerlerine, çoğu Horthy döneminde dikilenlerin yeniden ihya edilmesi çabasının sonucu olan yeni anma objeleri yerleştiriliyor. Budapeşte’deki Parlamento Meydanı’nın 2013’te yenilenmesi bunun bir örneği.
Neredeyse sürekli yeni anıtlar dikiliyor. Yine 2013’e, Horthy’nin bir heykeli Budapeşte’deki bir Kalvinist kilisesinin girişine dikildi. Bir yıl sonra, Alman işgalinin kurbanlarının ansına başkentin “Özgürlük Meydanı”na gecenin köründe dikildi. Çaresiz Melek Cebrail’e saldıran bir kartalı gösteren bu yeni heykel, Nazi Almanyası’nın Macaristan’ın elinden egemenliğini alışının dolambaçlı bir betimlemesi. Macarlara göre mesaj açık: Macaristan’ın Yahudi Soykırımı’nda suçu yok.
Yine de çok sayıda insan, 1950’lerin Başbakanı Imre Nagy’nin heykelinin Budapeşte’deki Şehitler Meydanı’ndan Aralık 2018 sonlarında -yine bir gece vakti- kaldırılmasına şaşırdı. 1956’daki Sovyet kontrolüne karşı devrimin kahramanı olarak bilinen ve kendisi de bir komünist olan Nagy, SSCB ayaklanmayı bastırdıktan sonra idam edilerek şehit edilmişti. On yıllar boyunca Nagy’nin bir heykeli Macaristan Parlamento binasını saygılı bir şekilde gözetti. Şimdi ise hükümet, orijinali faşist ve antisemit başbakan Gyula Gömbös iktidarında inşa edilen 1934 tarihli antikomünist bir heykelin tam replikasını dikmeyi planlıyor. Nagy’nin heykeli doğal büyüklükte ve gerçekçi bir tasvire sahipken, bu yeni devasa heykel bir yılanı boğan kaslı bir figürü betimleyecek.
Bütün bu değişimleri düşündüğümüzde hemen bir kalıp beliriyor: Orbán ve rejimi, Macaristan’ın geçmişinde kendi milliyetçi projelerini tehdit ettiklerini düşündükleri ne varsa siliyor. Bunlar, Macaristan’ın devrimci geçmişini olduğu kadar –başta Yahudi Soykırımı olmak üzere- en karanlık dönemlerini içeriyor. Burada, Fidesz, kaynağını savaşlar arası “Altın Çağ”dan alan yeni bir Macar tarihi inşa ediyor.
Milliyetçi ve popülist rejimler güçlü bir tarih algısına ihtiyaç duyarlar çünkü ulusa ortak kuruluş mitolojisi vazederler. Kesintili bir devamlılığın restorasyonu Orbán’ın anlatısının o kadar merkezindeki 2011’de getirdiği Macaristan anayasasının veya “Temel Yasa”nın yeni girişinde kendisine yer buldu. Bu metin, Macaristan’ın tarihsel anlatısındaki kırılmanın aslında Macaristan’ın Alman güçleri tarafından Mart 1944’te işgal edilmesi olduğunu vurguluyor. Bu; Macar Yahudilerinin kitlesel bir şekilde ölüm kamplarına gönderilmesine sahne olan son aylarını tarihten çıkararak Horthy döneminin aklanması için tasarlanan bir tarih.
Rejiminin şiddetli göçmen karşıtı duruşunu dikkate aldığımızda Orbán’ın neden bu dönemi Macar tarihinden çıkarmak istediğini anlamak kolaylaşıyor. Orbán göçmen karşıtı uygulamalarıyla biliniyor ve hükümeti göçmenlere (sığınma talep edenleri sınırda kasten açlığa terk etmek de dâhil) kötü davranmakla suçlandı. Orbán rejimi aynı zamanda antisemitizmi sömürmesi ve Çingene karşıtı nefretle de biliniyor. Bu, hükümetin Soros karşıtı kampanyasında oldukça net görülebilir.
Ve onun da ötesinde, Orbán, anlaşılan o ki otoriter yönetimini meşrulaştırmaya çalışıyor. Hem Horhty dönemi hem de Orbán rejimi göstermelik muhalefete izin veren otokrasiler. Macar aristokrasisinin imgesine başvurmak da Orbán’ın kayırmacılığının meşrulaşmasına hizmet ediyor.
Günah keçileri
Milliyetçi-popülist rejimler, milletin hayali cemaatliğini yaymak için derin ve katı bir tarih anlayışına ihtiyaç duyarlar. Günümüzün en saygın popülizm araştırmacılarından biri olan Rogers Brubaker bunu, “biz” ve “onlar” arasında kutuplaştırıcı bir bölünme olarak tanımlıyor. Ve Macar milliyetçilerin elindeki bu üretilmiş tarih aynı bölünmeyi meşrulaştırıyor. Tarih boyunca en dikkat çekeni faşizm olan ultra milliyetçi rejimlerde görüldüğü gibi kendisini dünyanın geri kalanına karşı tanımlayıp başkalarını günah keçisi ilan ederek hem dış hem de iç düşmanların tehdidi altındaymış gibi sunabilir.
Macar filozof G.M. Tamás, Macar rejiminin “post faşist” olduğuna inanıyor. Tamás’a göre post faşizm, “evrensel yurttaşlığa” açık düşmanlığıyla klasik faşizme benzer. Bazı insan gruplarının, temel hakları hak etmediği veya (etnik, cinsel veya ırksal ayrımcılık yoluyla) insan kategorisinde dahi sayılmayacağını öneriyor. Post kısmını meydana getiren ise şu andaki hükümetlerin işlerini daha klasik bir totaliterlik biçiminden çok parlamenter seçim maskaralığı yoluyla yapmaları oluşturuyor. Orbán’ın “liberal olmayan demokrasi” dediği bu.
Macaristan’ın kamusal alanları ve anıtlarının dönüşümü, ülkenin siyasi yapısının kırılgan bir demokrasiden keskin milliyetçi, otoriter bir devlete dönüştüğü kadar tamamlanmış durumda. Yine de hâlâ Macaristan’ın tarihsel anlatısını korumak için umut olabilir. Melek Cebrail heykelinin olduğu Özgürlük Meydanı, şu anda bir eylem var. “Yaşayan Anıt” denilen bir grup, meydana toplama kampı tel örgülerini andıran bir dikenli tel çekti ve içerisine öldürülen Macar Yahudilerinin ayakkabılarını, kıyafetlerini, fotoğraflarını, kişisel eşyalarını ve mektuplarını koydu. Meydanı, okul çocuklarından turistlere herkesin anıtı ve önüne bırakılan eşyaları tartışmak üzere toplandığı bir kamusal foruma döndürdüler. Bu yolla Fidesz’in yalanı, tarihsel anlatının bozulması tartışılabilir, geri talep edilebilir ve yeniden şekillendirilebilir.
Bütün bunlardan çıkarabileceğimiz en önemli ders şu: Otoriter rejim tarihsel anlatıyı kendi amaçları için büktükçe, -doğru tarihi bilen- daha fazla insan bildiklerinin doğruluğuna tutunmalı.
Kaynak: Jacobin
Çeviri: Kontra Salvo